https://abcspor.com/wp-content/uploads/2020/11/ataturk.jpg

BARESI KARDEŞLER

Okunması Gerekenler

Futbolun Unutulmaz Kardeşleri serimizin beşincisinde konuğumuz olan kardeşlerin hikayesi, serinin daha önceki yazılarında ele aldığımız kardeşlerinkinden biraz farklı.

Evet, futbolun kardeşlerinin hikayelerinde her zaman bir kardeşin kariyeri diğerinin önüne geçer demiştik, bu hikayede de bu böyle. Ancak bu hikayede, daha geride kalan kardeşin kariyeri de o kadar güçlü ki, küçük kardeşi futbolcu olmasa, kendisi de buraya ayrı bir yazı konusu olabilirdi.

Her biri iki ayrı İtalyan devinin kaptanlığını yapan, o formalar altında sayılmaz başarılara erişen bu iki kardeş, aynı zamanda dünyada bir derbinin kaptanı olarak, karşılıklı en çok flama değiştiren kardeşler de…

** Giuseppe ve Franco Baresi Kardeşler

Baresi Kardeşler’in hikayesi, doğdukları, Milano yakınlarındaki, Travagliato kasabasında başladı ve hepinizin tahmin edebileceği gibi, ikisi de kasabanın futbol takımının yıldızları olmak için fazla zaman kaybetmediler.

Franco’dan iki yaş büyük olan ağabey Giuseppe (Beppe) Baresi’nin 1972’de, 14 yaşındayken, Internazionale seçmelerini kazanarak nerazzuri (mavi-siyahlı) olması da kasabada kimseyi şaşırtmadı.

İki yıl sonra 1974’te sıra Franco’ya gelmiş, o da sıcak bir yaz günü çantasını sırtına vurmuş ve ağabeyinin kalmakta olduğu, Viale Famagosta’daki Inter’in akademi pansiyonuna yerleşmişti.

Ancak birkaç gün üst üste katıldığı seçmelerden sonra Inter’in akademi başkanı Italo Galbiati onu “Güçlenmen ve boy atman lazım” diyerek takıma almamıştı.

Franco aynı yaz şansını bir kez de Bergamo’daki Atalanta akademisinde denese de aynı yanıtı almış ve büyük bir hayal kırıklığı içinde yaşadığı kasabaya geri dönmüştü. Kendisi o günleri “14 yaşında ve 1,64 boyundaydım, kaç olmalıydım? 1,90 mı?” diye yad etse de olan olmuştu.

Ertesi yaz şansını tekrar deneme zamanı geldiğinde ise kaderin tuhaf bir oyunu ile, Inter’den ayrılarak Milan’a transfer olan Galbiati onu Milan’a davet etmişti.

Franco o yaz sırtına geçirdiği Rossoneri (kırmızı-siyah) formasını, kariyerinin sonuna kadar, yani tam 22 sene, hiç çıkarmayacaktı…

** Genç Takımlarda Geçen Yıllar ve Yavaş Yavaş A Takım…

İki kardeş de, o dönemde çok da rastlanılmayan, “çok yönlü” oyunculardı ve defansın her yerinde ve orta sahada oynayabiliyorlardı. Franco ise bu yeteneğinin ona bir Dünya Kupası’na mal olacağını henüz bilmiyordu.

Ağabey Beppe’nin genç takımlar kariyeri olması gerektiği gibi seyrederken, Franco’nun şansı biraz daha yaver gitti. 1976’da Milan Teknik Direktörü Giuseppe Marchioro, alt yapı koordinatörü Galbiati’den bir hazırlık maçı için bir libero istemişti.  A Takım formasını ilk defa sırtına geçiren Franco, maç içinde sık sık orta sahaya çıkarak hocasını kızdırmış, ama Pippo ona sertçe “Bir orta saha isteseydim öyle söylerdim, libero istiyorum demezdim!” diye çıkışsa da maç sonunda “Böyle devam et evlat, sende iş var” demeyi de unutmamıştı.

Aynı yıl Inter A Takımı’nda ilk kez bir resmi maçta yer alan Beppe de, 1992 sonuna kadar giyeceği, o formayı sırtına geçirmişti.

Kaderin ikinci bir oyunu ile, 1977’de anne ve babaları hayatlarını kaybeden Baresi kardeşler için hayat artık futboldan ibaretti ve Franco okulu da bırakmıştı. Artık Milanello yeni evi ve, çok sevdiği, masör Paolo Moricati de ikinci babasıydı onun gözünde.

1977 Franco için Milan A Takımı’na ilk yükseldiği yıl olarak da hayatında çok önemli bir yer tutmuştu ve kendisi ile birlikte A Takımı’nın da masörlüğüne yükselen Moricati’nin onu hep çağırdığı Piscinin (Milan lehçesinde Ufaklık) lakabı, kariyerinin sonuna dek ona eşlik edecekti.

A Takımı’na 1977’de yükselse de Serie A’da formayı ilk kapışı, o sezonun sonlarını, 23 Nisan 1978’i bulmuştu. O sırada ağabeyi Beppe, Inter’de düzenli olarak forma giymeye başlamış ve çok yönlü oyun stiliyle ün kazanmaktaydı.

1978/79 sezonu, iki kardeşin karşılıklı oynayacağı ilk derbiyi de sahneye koymuştu. İki kardeş 12 Kasım 1978’den itibaren toplam tam 24 derbide karşı karşıya gelecekti. Bunların 9’unu Beppe’nin Nerazzuri’si kazanırken, Franco’nun Milan’ı ise sadece 8 derbi kazanabilecekti. Bu da, bu iki kardeşin kariyerlerinde Beppe’nin üstün olduğu tek nokta olarak kalacaktı.

** 1980-83, Franco İçin Karanlık, Beppe İçinse Parlak Yıllar…

Beppe’nin Inter’inin şampiyon bitirdiği 1979-80 sezonu ne yazık ki Beppe’nin ilk şampiyonluğuyla değil, İtalya gündemine bomba gibi düşen şike skandalı ile hatırlanacaktı. İki yıl sahalardan men cezası alan Paolo Rossi başta, pek çok oyuncu ve kulübün ciddi cezalar almasıyla sonuçlanan bu sezonun ardından ülkenin dev kulüplerinden Milan da Serie B’ye düşürülen kulüpler arasında yerini aldı. Takımın çok sayıda starı çil yavrusu gibi başka kulüplere dağılsalar da kendini evinde hisseden Franco ayrılmayı bir an bile düşünmedi. Sonuçta Serie B’de de oynasalar da, rossoneri forması sırtında olacaktı, bu da 20 yaşındaki Franco’nun istediği tek şeydi.

Serie B’de geçirdikleri 1980-81 sezonunu kolayca şampiyon olarak kapasalar ve Serie A’ya geri yükselseler de, gene kaderin bir oyunu olarak, kupada eşleştikleri  Inter’e her iki maçta da yenilmekten kurtulamamışlardı. Beppe’li Inter Franco’lu Milan’ı o sezon bir de Mundialito de Clubs turnuvasında yenmişti

1981-82 sezonunun Milan için zor geçeceği daha en baştan belli olsa da sezon sonunda tekrar küme düşeceklerini de fazla kimse beklemiyordu. Ama öyle oldu. Pek çok starı başka kulüplere yelken açmış olan Milan, elinde kalan tek tük yıldız oyunculardan olan Franco’nun da sezonun ilk yarısını hastalanarak kaçırması sonucunda, bir sene aradan sonra tekrar, hem de bu kez politik değil, tamamen sportif sebeplerle Serie B’ye düşüyordu.

Dedik ya kader ağlarını bazen tuhaf bir şekilde örer, bu küme düşüş, yeni  başkan Guissy Farina’nın koltuğu devralmasının önünü açıyor, Farina ise 22 yaşındaki Franco’ya hem 100 milyon Liret’lik yeni bir kontrat hem de kulüp tarihinin en genç kaptanı olma onurunu veriyordu.

Gene fazla vakit kaybetmeden geri döndükleri Serie A’da Franco bu kez Milan’ın kaptanıydı ve bu ünvanı daha tam 15 sene kimseye kaptırmayacaktı.

** Beppe ve Franco Milli Takım’da…

Baresi’lerin hakiyesinin milli takım tarafı nedense hep bir sebepten eksik kalıyordu. Bu iki dev kariyerin milli takımda kesiştikleri tek turnuva 1980 Avrupa Şampiyonası oluyor, bir daha da aynı turnuvada beraber oynama şansı bulamıyorlardı.

İki sene sonraki, 1982 Dünya Kupası’ndan hemen önce bu şansa son kez yaklaşıyorlar ama gene olmuyordu. 1982’de küme düşmelerine rağmen, Enzo Bearzot, Franco’yu önce 40 kişilik, sonra da 20 kişilik aday kadroya alsa da Beppe’yi turnuva kadrosuna almıyor, kadroyu 40’tan 20’ye düşürürken eliyordu. 22 yaşındaki Franco 1982 Dünya Kupası’nda hiç forma giyemese de Dünya Şampiyonluğu madalyasını boynuna asıyor, oynamamasını çok da umursamıyordu, daha önünde katılacağı ve belki de kazanacağı, çok turnuva vardı.

İtalyan Milli Takımı’nın Euro 84’e katılamamasının şoku atlatılır atlatılmaz, 1984 Olimpik Milli Takımı’nda yer bulan Franco Los Angeles’a yelken açıyor, bu kez de kendisini orta sahada oynatmakta ısrar ettiği gerekçesi ile Enzo Bearzot ile ters düşerek önce kulübeye sonra da kadro dışına itiliyordu.

Kendisini 1986 Dünya Kupası’nın elemelerinde dahi kadrosunda düşünmeyen Enzo Bearzot, neyse ki Beppe’yi Meksika’ya götürüyor ama iki kardeş bir dünya kupasında beraber oynama şansını gene kaçırmış oluyorlardı. Son 16 turunda Platini’yi adam adama marke etme görevi verilmiş olan Beppe, büyük Fransız’ın ilk devre müthiş bir oyun sergileyip bir de gol atmasına engel olamayınca devre arası oyundan alınıyor ve 18 maçlık Azzuri kariyerini orada tamamlıyordu.

** Altın Yıllar…

Şike skandalının ardından yaşanan süreç sonunda başkanlık koltuğuna oturan Farina’nın kulüpte yaptığı yeniliklerden biri de kulübün sosyal tesislerini halka açmasıydı. Sağa sola serpiştirilmiş müzik kutuları, içecek otomatları, haftada birkaç gün düzenlenen düğün yemekleri, özellikle tesislerde yaşayan genç oyuncuları rahatsız etse de Franco tesislere bir düğüne gelen Maura ile bu sayede tanışıyor ve bugün hala devam eden evliliklerinin tohumu Milanello’da atılıyordu.

Diğer yandan son yıllarda yaşanan skandalları unutturmak için kesenin ağzını açan, Mark Hateley gibi süper starları transfer eden Farina’yı 1985’te bu kez bir ekonomik kriz bekliyor, krizden Hateley’i satarak kurtulacağını düşünen Farina koltuğu 1986’da Berlusconi’ye kaptırmaktan kurtulamıyordu.

Bu kriz sırasında Inter Başkanı Ernesto Pellegrini Beppe aracılığıyla Franco’ya rekor ücretle bir transfer teklifinde bulunsa da “Milan benim yuvam” diyen Franco bu teklifi reddediyordu.

Maradona’nın Napoli ile yarattığı 1986-87 depremini iyi okuyan Berlusconi ise 1987-88 sezonuna yeni bir hoca (Arrigo Sacchi) ve iki dev transferle giriyordu. Takıma katılan, Avrupa’nın o dönemdeki en büyük yıldızları, Ruud Gullit ve Marco van Basten ile Milan, Serie A’yı  tam 10 sene sonra zirvede tamamlıyordu. O sene takıma katılan Roma süperstarı Carlo Ancelotti de, Sacchi’nin ustaca Baresi-Ancelotti-Gullit aksı üzerine kurduğu sisteminin en önemli parçalarından biri ve şampiyonlukta büyük bir pay sahibi oluyordu.

Sacchi’nin oluşturduğu “top kaparak çıkan“ orta saha ve çift kademeli defans anlayışı sayesinde, kalesinde sadece 14 gol görerek şampiyon olan Milan, ertesi sezon Frank Rijkaard’ın da ekibe katılmasıyla, belki de tarihin en ezici üstünlükle kazanılan Şampiyon Kulüpler Kupası’na güle oynaya uzanıyordu.

O sezonu Serie şampiyonu olarak kapatan Beppe ve Inter ise yıllar sonra gelen bu şampiyonluğun da bir başka Milan sansasyonunun gölgesinde kalmasını sadece izleyebileceklerdi.

Bir sonraki sezon da hız kesmeyen Milan, Şampiyon Kulüpler Kupası’nı, bu kez finalde Benfica’yı 1-0 ile geçerek Berlusconi’nin söz verdiği gibi “Dünyanın en iyi takımı” olduklarını dosta düşmana bir kez daha gösteriyorlardı. Bu final maçında oynadığı futbol ile Baresi “dünyanın en iyi liberosu” olduğunu ispatlarken,  ona yakıştırılan “Kaiser Franz” lakabı ise mevkii’nin bir önceki efsanesi olan, Franz Beckenbauer’e mesajı iletiyordu.

Lakaplardan söz açılmışken, Franco’nun Serie A kariyeri başladığında, ağabeyi Beppe Baresi Milano’da çoktan tanınmış bir figür haline gelmiş olduğu için, Franco’yu Milano spor çevresi “Baresi 2” olarak tanıyordu. Franco’nun kariyerinin ortalarına geldiğimizde ise, ağabey Beppe artık “Öbür Baresi” olarak tanınıyordu.

** Belki Bir de Dünya Şampiyonluğu?

Kulüp kariyerinde Serie B, Serie A, Coppa Italiana, Avrupa Şampiyonluğu, Süper Kupa ve Kıtalararası Şampiyonluk dahil her türlü başarıyı birden fazla kez tadan Franco’nun belki de en çok eksikliğini duyduğu şey, milli takımla yaşayacağı bir Avrupa hatta belki de Dünya Şampiyonluğu’ydu. Evet, teknik olarak 1982’yi kazanan ekibin bir parçasıydı ama o kaptan olarak sahaya çıktığı bir maçın ardından, kendi ellerinde yükselen bir dünya kupası hayal ediyordu.

1986 Dünya Kupası’nın ardından görevi devralan Azeglio Vicini de, 1986’daki Fransa yenilgisinin sorumlularından biri olarak gördüğü, Beppe’yi milli takımda tercih etmiyor, Euro 88’e sadece Franco’yu götürüyordu. Zafer ümitleri, çeyrek finalde dönemin makine takımı SSCB karşısında eriyor, Franco eve yine zafer tacından yoksun dönüyordu.

Gel gelelim, 1990 Dünya Kupası için tüm gezegenler bir hizaya dizilmiş gibi görünüyordu. İtalyan Milli Takımı’nın kalecisinden forvetine her bir oyuncusu ayrı bir süperstardı ve dahası turnuva da İtalya’da oynanıyordu. Her maçı 60 ila 90 bin seyircisinin itici gücü ile kazanan İtalya, yarı finalde –kaderin bir oyunu daha- Maradona’nın şehri Napoli’de, Maradona’nın Arjantin’i ile eşleşiyor ve tüm hayaller Caniggia’nın kafası ve Goycochea’nın ellerinde kayboluyordu.

Kim bilir, belki de bu şok Euro 92 elemelerinde de devam ediyor, İtalya gruptan çıkamıyordu.

Milan ile 1994’te bir kez daha Avrupa Şampiyonu olan Franco, Barcelona’yı 4-0 ile ezdikleri finalden birkaç hafta sonra 1994 Dünya Kupası için, Amerika’da takım kaptanı olarak İtalya Milli Takımı ile sahaya çıkıyordu.

Turnuva sırasında yaşanan bir olay, hem Franco’nun İtalya Kaptanı olarak bir Dünya Kupası kaldırma isteğinin hem de Franco’nun yıllarca koruduğu fiziksel gücünün boyutunu bizlere anlatacaktı. Turnuvanın ikinci maçında sakatlanarak New york’ta acil bir menisküs ameliyatı geçiren Franco, sadece 3 haftada iyileşerek, final maçında kaptan olarak saha çıkacak ve 120 dakikalık o dev mücadelenin tamamında sahada yer alacaktı.

Ancak, bu hikayede çokça karşımıza çıkan kader, gene oyununu oynayacak ve takımın iki süperstarı Roberto Baggio ve Franco Baresi, neredeyse birbirinin kopyası iki penaltıyı üstten auta gönderecekler, hayaller bir kez daha yerle bir olacaktı. Turnuva boyunca hiç sahada yer almasa da, Brezilya son penaltıyı ağlara gönderince çılgın gibi sevinerek sahaya koşan 16 yaşındaki Ronaldo (Fenomen) daha sonra kendi domine ettiği bir dünya kupasını kazanacaktı ama 34 yaşındaki Franco’ya bu şans bir daha hiç gelmeyecekti.

** Futbol Sonrası Hayat…

Dünya Kupası’nın kardeşinin ayaklarından tribünlere uçuşunu evinde televizyondan izleyen Beppe’nin aklından o anda, neler geçmiştir bilinmez ama, o maçın ardından, birkaç hafta sonra Beppe futbolu bıraktığını açıklayacak ve iki senedir formasını giymekte olduğu Serie B takımı Modena’nın taraftarlarına veda edecektir. Franco’nun kariyerinin başında istemeyerek yaşadığı Serie B deneyimini, ağabey Beppe kariyerinin sonunda kendi isteğiyle yaşamıştır, kader boş durmayı sevmez…

İki sene önce, 18 Nisan 1992’de kaptan olarak karşılıklı sahaya çıktıkları son derbi ile 1978-1992 arasında toplam 24 derbide karşı karşıya oynayan, bunların çoğunda rakip kaptanlar olarak seremonide yer alan bu iki kardeşin kariyerleri de artık son düzlüğe girmiştir.

Dünya Kupası’nın ardından milli takıma veda eden Franco, 1996-97 sezonunda da Milan kariyerini de sonlandıracak ve Milan kulübünde, onunla özdeşleşen, 6 numaralı forma emekli edilecektir.

İkisi de futbolu bıraktıktan sonra yuvaları kabul ettikleri kulübün alt yapılarında görevler alan Baresi kardeşler, genç yaşta anne babalarını kaybettikleri zaman kendilerine yuva sıcaklığı sunan kulüplerinin alt yapı organizasyonlarına olan gönül borçlarını hala gizlemiyorlar.

Beppe, kendisi gibi futbolcu olan kızı Reggina’nın santrfor olarak oynadığı Inter Women takımının da bir parçası olduğu Inter Akademi’sinin başkanlığını yapıyor.

2006’da Juventus’un şike skandalı ile küme düşürülmesi ile Mancini liderliğinde iki şampiyonluk kapan Inter, 2008’de Jose Mourinho ile anlaşıyor ve Başkan Moratti Beppe’yi çağırarak onu A Takım teknik ekibine davet ediyor.

Mourinho ile 2 Serie A ve bir de Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu yaşayan Beppe, 2014’e kadar yardımcı antrenörlük görevine devam ediyor, Rafa Benitez ve Ravieri gibi büyük hocalarla çalışma fırsatı buluyor.

2014’te Moratti kulübü Endonezyalı dev işadamı Eric Thorir’e sattıktan birkaç ay sonra Beppe görevlerinden istifa ederek emekliye ayrılıyor.

Franco ise birkaç yıllık Milan Primavera (altyapı) direktörlüğü görevinin ardından 2002’de, 81 gün süren, bir Fulham Sportif Direktörlüğü macerasına yelken açsa da menecer Jean Tigana ile yıldızları bir türlü barışmıyor ve hemen Milanello’ya geri dönerek altyapı ile ilgilenmeye devam ediyor.

2008’de Rossoneri’nin pazarlama direktörlüğü görevini devralan Franco,  30 yıla yakın süren Berlusconi döneminin bitmesiyle, kulübün yeni sahibi Li Yonghong tarafından kulübün marka elçisi olarak ilan ediliyor.

28 Ekim 2020’de ise Onursal Başkan Yardımcısı olduğu AC Milan, onun elinin değdiğini hissetmiş gibi, çok iyi bir sezon geçiriyor, kim bilir belki de tekrar takıma kazandırılan Zlatan’ın liderliğinde yıllardır beklenen şampiyonluk geliverir?

mail: tayfun.gerdan@abcspor.com

twitter: @tgerdan

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Son Haberler

FUTBOLUN BİTTİĞİ GÜN

Olmaz olsun böyle lig. Olmaz olsun böyle galibiyet. Yeter artık Fenerbahçe'nin bu ülkede maruz kaldığı muamele. Lanet olsun Fenerbahçe'yi senelerdir ırkçılık derecesinde...

Benzer Konular