1957 yılında New Jersey’de Rodoslu Yunan bir göçmen ailesinin çocuğu olarak dünyaya gelen Gallis, gençliğinde babasının da bir boksör olması sebebiyle önce boksa ilgi duyar. Ama artık yüzünde kalıcı hasarlar olmasından dolayı annesi tarafından basketbola yönlendirilir. Kariyeri boyunca, en büyük silahı olan penetre sonrası şutlarında darbeye rağmen bozulmamasını sağlayan çok güçlü omuzlarını belki de bu boks geçmişine borçludur.
Genelde 2 numara oynaması ve boyunun sadece 1.83m olması sebebiyle 79 NBA draftında beklediği ilgiyi göremez ve Boston Celtics tarafından 68. sırada seçilir. Sezon öncesi kampta ayak bileğinden ciddi şekilde sakatlanan Gallis’e, yerine oynayan Gerald Henderson’ın iyi oyunu da eklenince, Celtics kontrat önermez ve Nick ani bir kararla vatanına dönmeye karar verir.
Pana ve Olympiacos’un da ilgisine rağmen Selanik’i tercih eden Gallis’in önce Aris’in, daha sonra ülkesinin basketbol tarihini değiştireceği Avrupa kariyeri başlar. İlk 3 sezonunda 38 sayı ortalamasıyla oynayan Gallis takımın liderliğini alır ve bundan sonra başarılar gelir. Aris’le 1983’ten itibaren 7’si üst üste, 3’ü namağlup 8 şampiyonluk kazanan Gallis, 11 kez de Yunanistan sayı kralı olur.
Euroleague’de de 8 kez sayı kralı olan Yunan oyuncu maç başına sayı ortalamasında hala tüm zamanların en iyisi. 4 kez Final Four görmesine rağmen kupayı hiç kazanamaması kariyerindeki belki de tek eksiklik.
Gallis gelene kadar Yunanistan’da kimsenin ilgi göstermediği basketboldaki o zamana kadarki en büyük başarı, 1949 yılında Avrupa Basketbol Şampiyonasında alınan üçüncülük ama turnuvayı Mısır’ın ( evet yanlış duymadınız) kazandığını ve toplam 7 takımın katıldığını söylersek herhalde çok ciddi bir turnuva olmadığı anlaşılabilir.
Gallis liderliğindeki mahşerin dört atlısı; Gallis – Giannakis – Fasoulas – Christodoulou 80’lerin ortasından itibaren dünya basketboluna damgalarını vurmaya başladılar. 1986 yılında ilk kez Dünya Şampiyonasına katılma hakkı elde eden Yunanistan, orada fazla dikkat çekemese de aradığı fırsatı bir yıl sonra kendi evinde yakalayacaktı.
Barış ve Kardeşlik salonunda belki de o zamana kadar görülen en ateşli taraftar grubu olan 17.000 kişinin desteğiyle, Yunanlar güçlü rakiplerine kafa tutmayı başarırlar. Maç bir yerden sonra Gallis – Marciulionis düellosuna döner, 40 sayı atan Gallis bu mücadeleden önde çıkar ve 103-101’lik skorla ülkesine altın madalyayı getirir.
Onu tarihe geçiren 87 Avrupa Şampiyonasında maç başına şaka değil! 40 dakika 10 saniye ortalama ile sahada kalması da (sadece Romanya maçı 4 dakika kenarda kalıyor, diğer her maçlar 1 saniye bile bench’e gelmeden, final maçındaki uzatma da dahil).
Yunanistan’da artık hiç birşey eskisi gibi olmayacaktır, basketbol bir gecede ülkenin lokomotif sporu olur ve öylede kalır.
Gallis’in açtığı bu yolda onu takip eden Diamantidis, Papaloukas, Spanoulis, Tsartsaris, Alvertis ve Calathes gibi isimlerle 30 yıldır bir dünya markası olan Yunanistan, Antetokounmpo’nun da gelmesiyle yakın zamanda bu özelliğini yitirecek gibi gözükmüyor.
Avrupa’ya geldikten sonra da Celtics ve New Jersey Nets’ten kontrat teklifleri alan Gallis, milli takımda oynama hakkını kaybetmemek için bunları reddetti. Celtics efsanesi Red Auerbach, Michael Jordan’dan iyi olabilecek belki de tek oyuncu olan Len Bias’i drafttan 2 gün sonra aşırı dozdan kaybetmekle beraber, hayatındaki en büyük üzüntünün Gallis’in gitmesine izin vermek olduğunu söyler.
Yazıyı en büyük rakiplerinden Drazen Petrovic’in kendisi için söylediği bir sözle noktalayalım; ‘ Bana şeytanın oğlu diyorlar, ben şeytanın oğluysam Gallis şeytanın ta kendisi ‘.
Yazarın diğer yazıları için tıklayın
mail: emra.seber@abcspor.com
twitter: @SeberEmrah