20 Mart 1970 doğumlu girişimci işadamı, bazılarınca korkusuz bir kumarbaz-poker oyuncusu veya spor kulübü sahibi ya da hepsi…
Kumar başarısı ile tarihe geçmiş, oynamak için gittiği şehirleri batırıp finansal yapılarını değiştirip, 20nci yüzyıla damga vurmuş Avustralyalı Kerry Packer sonrasında da belki de “o” dünyanın en büyük 2nci zengini. The Lizard’ın başarı hikayesi daha da öne çıkabilir çünkü Avustralyalı efsane, babadan da zengin ve zaten olan servetini katlarken, Tony Bloom ise sıfırdan 1.5 milyar dolarlara gelmiş hatta geçmiş durumda.
Daha neredeyse çocukluk döneminde oyun salonlarında kollu makinelerle başlayan kumar tutkusu, onu bu yörüngeye sokmakla kalmayıp, yaşı tutmadığı için sahte kimlikle oynadığı bahis ve pokere yöneltmişti.
Bu tutku onla beraber Manchester Üniversitesi’nde matematik okurken de devam etti ve 2000’lerin başlarına dek katıldığı çeşitli poker turnuvalarında kazandığı paranın yaklaşık 3 milyon doları bulduğu söyleniyordu.
Okul sonrası Ernst & Young’da muhasebeci olarak çalışmasının, bugünkü şirketi Starlizard’ın temellerini attığı aşikar olan Tony Bloom, tahmin ve oran belirleme süreçlerinde maksimum düzeyde kar etme ve ettirmenin yollarını arıyordu.
Starlizard olarak adlandırılması ise, onu kumar masasında bir efsane haline getiren, bir kertenkele kadar soğukkanlı olduğu için aldığı lizard lakabından.. Gençlik yıllarında Benham’la Premier Bet adında bir bahis işletmesinde ortaklık yapmışlığı da var, onu da bu satırlara eklemek lazım.
Tony Bloom 2014’te Starlizard’ı kurdu. Şirket İngiltere’deki en büyük bahis sendikasını temsil ederken, yıllık gelirinin 100 milyon pound’dan fazla olduğunu da belirtmiş olalım..
Kumar tutkusu gibi değişmeyen başka bir şey de hayat tarzı.. Sonradan amiyane tabirle “parayı vuran” 100 kişinin 95inde olan caka satma fetisi ve değiştirilen eşler, evler, yatlar katlar, arabalar onu ağına al-a-mamış, eşi ve 2 çocuğuyla (tabii ki daha lüks) ama maddi gücüne göre yine de sade bir hayat yaşamaya devam etmiştir.
Bugünlere gelmesinde pokerin katkısını %100e yakın gören Bloom, mevcut durumları ve insanları okumak, ani ve zor kararlar vermek dahil birçok şeyde insana iyi bir temel sağladığını belirtmişti bir röportajında.. Ve bu tecrübeyi de spor alanına da taşımış.
Brighton How&Albion’a gelirsek, SeaGulls yani Martılar rastgele bir kulüp seçimi değil, onun çocukluğundan beri taraftarı olduğu takım.. Babası hatta dedesi de 122 senelik tarihe sahip (1901) bu takımın taraftarları; hatta büyükbabası Harry 1970’lerde kulüp yönetiminde aktif rol alan, başkan yardımcısı..
Bloom’un hayali çocukluktan beri hep bir futbol kulübü satın almakmış ve 2009’da taraftarı olduğu Brighton’ın hisselerini satın alarak da bu alana da ilk resmi girişini yapmış.
Uzun yıllar alt liglerde mücadele eden ve 1982’den beri en üst ligde oynayamayan Brighton’ın bugün geldiği yere bakarsak, Tony Bloom için kulübün kurtarıcısı dersek yalan olmaz. Öncelikle Falmer Stadı’nın (Amex Stadium) geliştirilmesi için 90 milyon sterlinden fazla kaynak aktarması takdire şayan çok doğru bir hamleydi ve akabinde de kulübün sahadaki başarıları, 34 yıllık bir aradan sonra Premier Lig’e geri dönmelerini sağladı.
Pokerdeki başarısına Brighton kulübünü uçuşa geçirmesi yetmezmiş gibi, Belçika’da köklü (20’nci yüzyılın ilk çeyreğinin şampiyonluklar kazanmış flaş kulübü ama bu yüzyılda neredeyse unutulmuş) Brükselin içindeki 50 bin nüfuslu St Gilles bölgesi takımını (Union Saint-Gilloise), alt liglerde geçirdiği 48 senenin ardından, önceki sezon son maçta kaçacak lig şampiyonluğu ve Şampiyonlar Ligine kadar getirmesi de ayrı bir başarı hikayesi..
Neden İtalya, İspanya gibi büyük ligler değil de Belçika dendiğinde, “oralarda tepeye oynamak, dev ötesi camiaları yakalayıp geçebilmek çok çok zor ama burada doğru tespit ve adımlarla ilerlemek daha kolay” diyerek açıklıyor..
Hakkında ansiklopedi yazılsa hafif gelecek Tony Bloom için (inşallah bir gün hayat hikayesi, filmi de yapılır), esas aktör Brighton’a geri dönersek, çok ucuz maliyetle alınıp, inanılmaz paralara satılan oyuncular, gerçekten başarı hikayesi ötesi bir peri masalı..
Sadece son 2 sene toplamda 50-60 milyon pounda malolmuş (çoğu bonservissiz ya da cüzi paralara gelen) ismi duyulmamış oyuncuları parlatıp, bu sene Chelsea’ya 115 milyon pounda yolladıkları Ekvatorlu Caicedo başta, yine Chelsea’ye Cucurella ve Sanchez, Arsenal’e Trossard ve White, Liverpool’a McAllister, Tottenham’a Bissouma ve diğerleri ile 300 milyon pound üstüne satabilmek, peri masalını da gölgede bırakacak bir başarı hikayesi sanki..
Hatta daha da ileri gidip futbolcu satışlarını geçelim, Graham Potter’in Chelsea’ye gidişinde yani teknik direktör transferinde bile 26 milyon euro para kazandılar!..
Ve belli ki bu hikaye burada bitmeyecek. Japon sol açık Mitoma ve daha 2004 doğumlu 2 forvet İskoç Ferguson ile Paraguaylı Ensicio (maalesef nazara geldi ve geçen hafta yaşadığı sakatlık dolayısıyla 3 ay sahalarda olamayacak) başta (bence Fildişili genç kanat oyuncusu Adingra da 1-2 seneye radara girebilir) daha çook 3 kuruşa alıp bol sıfırlı milyon dolarla satacakarı oyuncuların yanında, Brighton How&Albion’u bu sezon tarihlerinde ilk kez Avrupa Kupalarında (Avrupa Ligi Gruplar) göreceğiz.
Fazla uzatmadan; Moneyball fimini, seyredenler hatırlayacaktır, adeta gerçek hayatta bizlere izlettiren Tony Bloom, FM oyunları database’ini kıskandıracak profesyonellikte, bir sporcuyu sadece saha içi değil herşeyiyle ortalama 10 ay izleyen, hemen her kıtada yarattığı müthiş scouting ağı ve takdire şayan analitik felsefenin, işin uzmanı profesyonel bir ekip ile harmanlanması ile canlı canlı bedavaya ders veriyor tüm sporseverlere..
Ve onlar için Avrupa kupalarına bir ilk dedik ama bence büyük olasılık en geç 2-3 sene içinde tepe vitrin olan Şampiyonlar Ligine katılımını da kulüp CV’sine yazacakları malumun ilanı..
mail: burak.belgen@abcspor.com
twitter: @BurakBelgen