https://abcspor.com/wp-content/uploads/2020/11/ataturk.jpg

LATERAL

Okunması Gerekenler

LATERAL

08 Temmuz 1990 günü Roma Olimpiyat Stadı’nda oynanan Dünya Kupası Finalinin 85.dakikasında penaltı için topun başına geçen Andreas Brehme sağ ayağı ile topu penaltı canavarı Goycochea’nın uzanamayacağı noktaya gönderdiğinde 1986’dan beri futbolseverlerin içinde yanan Arjantin ve Maradona ateşinin üzerine soğuk bir su dökülmüş oluyordu.

Alman Milli Takımının sol beki olan Brehme aynı turnuvada ikinci tur maçında Hollanda’ya da San Siro’da sağ ayağı ile harika bir gol atmıştı. Bir sol bek için iddialı derecede sağ ayak kullanımı olan Alman yıldız herkese “Acaba gerçekte hangi ayağını kullanıyor?” sorusunu sordurmakla kalmıyor, o günün kısıtlı teknolojik imkânlarında bu sorunun cevapsız kalması sonucu bir gizem de uyandırıyordu.

Şimdiki gençler için bir hikâye gibi gözükse de 1980’lerin sonu ve neredeyse 2000’lerin başına kadar geçen dönemde Avrupa’da futbolun merkezi İtalya idi. Dünya Kupası ya da diğer büyük organizasyonlarda ön plana çıkan oyuncuların kaçınılmaz kaderi İtalya’ya transfer olmaktı.

Tabi bunda Berlusconi’nin A.C. Milan’ı 1986 senesinde satın alması ve Serie A’nın rekabet ortamını artırmasının büyük payı olduğu kesindir. Hollanda futbolunun 3 yıldızı Gullit, Van Basten ve Rijkaard’ın katılımı sonrası güç ekseninin Kuzey İtalya’nın kırmızı tarafına kayması akabinde gelen 1988 Lig şampiyonluğu sonraki iki sene üst üste gelecek olan Avrupa Şampiyonluğu’nun bir habercisi idi. Aynı 3 Hollandalı 1988 yazında Almanya’da Avrupa Şampiyonluğu’na da ulaşacak ve futbola damga vuracaklardı.

Hâlihazırda Maradona sayesinde ülkenin gündemini değiştiren güneyli Napoli’nin de varlığını hesaba kattığımızda rekabet 2 kutuplu ilerleyecek gibi görünürken 1984 senesinde Internazionale (Inter) kulübünü Fraizzoli’den satın alan Pellegrini bu rekabete üçüncü kutbu açmak için hamlesini yapacaktı.

Almanya, ev sahibi olduğu 1988 Avrupa Şampiyonası’nın yarı finalinde Hamburg’da 1974 Dünya Kupası Finali’nin dramatik rövanşında Hollanda tarafından mağlup edilmiş ve büyük hayal kırıklığı yaşamıştı. Pellegrini, Almanya’nın en önemli oyuncularından ikisi olan Matthaus ve Brehme’yi hemen o yaz, bu turnuvanın şapkadan çıkan sürpriz yıldızı Klinsmann’ı da ertesi sene Milano şehrinin mavi yakasına getirecek ve diğer iki takıma hodri meydan diyecekti.

Internazionale (Inter) Trapattoni yönetiminde 1989 senesini Maradona’nın komutasındaki Napoli’nin 11 puan önünde şampiyon olarak bitirecek ve 1991 senesinde de UEFA Kupası’nı alacaktı. Bu başarılar olurken Alman Triumvira’nın şüphesiz katkısı çok büyüktü ama hem magazinel hem sportif açından A.C Milan’daki Turuncu Triumvira’nın popülerliğinin yanına yaklaşamadılar. Belki bunda Alman olmalarının getirdiği karakteristik özelliklerin de sebebi vardı ama kendi milli takımları ile yakaladıkları seviyeyi Inter’de sürdüremediler.

Zaten sonra Pellegrini takımdaki Almanları Danimarka’ya final kaybettikleri 1992 yazında gönderip Bergkamp ve Jonk ile bir Hollanda aşısı yapmaya çalıştıysa da aynı etkiyi gösteremedi ve kulübü 1995’te devretti.

Geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden Brehme’nin ve takım arkadaşlarının o dönemde temsil ettiği felsefe hem Arjantin hem Hollanda ekollerine karşı romantik futbolun bir nevi antidotuydu. Yeteneğe dayalı oyunu seven futbolseverler için hayaller Brezilya, Arjantin ve Hollanda ama gerçekler Garry Lineker’in dediği gibi “sonunda hep Almanların kazandığı vesaire vesaire”den ibaret bir durumdu.

Sadece, Brehme’nin hangi ayağını kullandığını bilemiyor olmamız bile makine düzeninde yetişmiş bir oyuncuyu bizlere gösteriyordu. Daha sonra sol ayaklı olduğunu öğrendiğimiz birisinin Dünya Kupası Finali’nin 85.dakikasında oyun 0-0 iken ve karşısında o turnuvanın penaltı canavarı kalecisi varken topa sağ ayağı ile vuracak kadar güven duyması bu işin temelinde yatan gerçekti.

Bu ters ayak olayı futbolun temelinde vaz geçilmez olması gereken ve aksine, benim eksikliğine hiçbir zaman anlam veremediğim bir konudur. Bir insan neden diğer ayağı ile topa gerektiği vuramaz sorusu hep kafamı kurcalar.

Altyapılarda verilen eğitim ile iki ayağını da eşit fiziki ve teknik seviyeye getirmek aslında insan elindedir. Güçlü tek bir özelliğe bel bağlayıp yatırım yapmaktan ziyade tüm özellikleri, mükemmel olmasa da belirli seviyeye çıkarmak ve takımın tamamlayıcı yapısının oyunu mükemmelleştirmesine izin vermek, benim kanaatime, göre günümüz futbolunda daha geçerli akçedir.

Günümüz futbolu oyuncudan çok teknik direktörlüğün stratejist bakış açısını kendine düstur edindiği için artık oyun, oyuncunun çok daha önünde değerlendiriliyor. Bu da oyunu yükseltecek figürlerin sahada yer almasını zaruri kılıyor. Dünyanın en yetenekli adamı olmasından ziyade verimli (efficient) bir oyuncu olması öncelik haline geliyor.

Önceki dönemlerde oyunu mükemmelliğe götüren kadrodaki personelin oyuna bakış açısı ve adanmışlığı iken artık oyunun kendisi oyuncuyu mükemmelliğe taşıyor. Futbol artık bir nevi yeşil zeminde oynanan satranca dönmüş durumda da diyebiliriz. Günümüzde bütün büyük hocalar bir oyuncuyu oradan alıp buraya koyduğunda oyunu sekteye uğratmayacak kadrolar ve oyun planları için kafa patlatıyor. Yakın bir gelecekte bu oyuna futbol yerine ayak satrancı (foot chess) ifadesi kullanılırsa pek de şaşırmamak gerekecek.

Bu çerçeveden baktığınızda Brehme tarzı çift ayaklı lateral oyuncuların daha çok yetişmesinin günümüz modası olan ters ayaklı bek ve hücum kanadı oynatma tercihinde de bir değişime sebep olabilmesi mümkündür.

İngilizlerin klasik 4-4-2’sinde kanatlara ve beklere konulan, pozisyon ile eşleşen ayaklı oyunculara orta yaptıran sistem zamanla Ribery-Robben yöntemine dönüşmüş ve ters ayaklı kanat oynatarak topu içe çekip şut tehdidi yaratma öncelik haline gelmişti. Bu yöntemi her takım aynı seviyede uygulayamadığı için tahmin edilmesi ve önlem alınması kolay rakipler haline geliyorlar; bu da kanat hücumlarını tıkayabilmektedir. Hem dışa hem içe doğru rakibini geçme tehdidi olan kanat oyuncusu her zaman tercih sebebi olmalıdır.

2024 senesini yaşarken kalkıp 1990’lı yıllardan bir figürü övmek ne kadar doğru diyebilirsiniz ama burada bahse mevzu olan durum aynı moda gibi bazı kavramların seneler sonra tekrar futbolun doğrusu olma döngüsüne girmiş olmasıdır. Şu anda sistem mekanikleşen oyuncuyu daha ön plana itiyorsa bunu zamanında en iyi yapmış ekollerden birinin en görev adamı oyuncularından birini anarak bunu anlatmaya çalışmak pek de yanlış olmasa gerek.

Herkese sıhhat, akıl, huzur ve spor dolu günler diliyorum.

mail: osman.cetin@abcspor.com

twitter: @msdoc78

Son Haberler

AMATÖRCE

Yedigimiz iki gol de olacak iş değil. İlkinde ortada fol yok yumurta yok. Rakibin ne baskısı var ne pozisyonu....

Benzer Konular