Yoğun geçen CL ve Süper Lig takvimi akabinde önümüzdeki hafta idrak edeceğimiz milli takım arası hem bedenlere hem de beyinlere iyi gelecek, bu kesin.
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, BJK’nin sıra dışı CL serüveni takdire şayan bir performans olarak nitelendirilmelidir. Bakmayın siz grup kolaydı temalı küçümseme çabalarına, acaba o küçümseyenlerin kendi desteklediği takımlar kaç kez gruptan lider çıkmış, hem de bundan daha düşük seviye takımlara rakip olmalarına rağmen…
Olgun takım seviyesine erişmek biraz da senden daha oturmuş olan karşısında acz yaşamak ile oluyor. 1999 yılında GS’nin İstanbul’da 0-5 biten Chelsea maçı sonrasında kaç kişi sene sonunda UEFA Kupası’nın geleceğini söyleyebilirdi.
İşte CL çeyrek final seviyesi bu şekilde algılanmalıdır. Bizim gibi Doğu Avrupa ülkelerinin menzili çeyrek finaldir ve kısa, orta vadede de aksi bir durum planlanması pek mümkün gözükmemektedir. Bunun nedenlerini daha önceki yazılarımızda muhtelif defa tez ve antitezlerle tartıştığımız için tekrar detaya girmeyeceğim ama son çekilen CL çeyrek final kurasının da bu tezi teyit eder gibi 3 İspanyol, 2 İngiliz, 2 İtalyan ve 1 Alman takımdan oluşması adeta kanıt niteliğindedir.
Lucescu’yu eleştirsek de son kadro bizim için ümit vericidir.
Ünder, Ünal, Tosun, Çalhanoğlu, Söyüncü, Mallı, Mor, Ayhan gibi oyuncuların güncel performansları -Mor biraz sallansa da- genel olarak Türk milli takımının yeni sayfa açarken olası bir sistem değişikliğine daha rahat geçmesini sağlayacaktır.
Shakthar Donetsk yıllarından takip ettiğimiz kadarı ile özellikle Brezilya’dan getirdiği ve daha sonraları parlatarak kulüp ekonomisini ihya ettiği gençlerle sistemini kuran Lucescu’nun bu gençler ile Türk milli takımını nerelere götüreceğini bekleyip göreceğiz. Her ne kadar Türk Milli Takımı’nın başında olması sorgu sebebi olsa da şu şartlarda elimizde başka malzeme olmadığına göre Lucescu’nun yeni kuracağı sistemine ve istihdam edeceği uygulayıcılara güvenmekten başka çaremiz kalmıyor.
Oyuncu özeline inecek olursak daha önce Cengiz Ünder ve Cenk Tosun ile ilgili yazılarımda gerekli değerlendirmeleri yapmıştım. Cengiz, yurtdışı kariyerinin ilk yılında en üst seviyede son sekiz oynayacak ve rakibi Barcelona olacak. Roma’nın ve Cengiz’in de aynı BJK’nin Bayern karşısında karşılaştığı durum gibi kulüp ve bireysel hafızalarına olgunluk katacak bir eşleşme ile bu maçlardan çıkacaklarını düşünüyorum.
En sevindirici olan ise Enes Ünal’ın Villareal performansı olarak görülebilir. Henüz 16 yıl 3 aylık iken GS’ye attığı gol ile umut ışıklarını yakan Ünal, şu anda övgüler düzdüğümüz Cengiz’den birkaç yıl önce bizlere Avrupai yöntemlerle kariyer planı yapmanın inceliklerini göstermişti. City üzerinden Benelüx ve İber yarımadasında devam eden kariyerinin 2017 yazında Villareal ile devam etmesi birçokları tarafından düşüş gibi gözükse de aynı Cenk’in tercihinde olduğu gibi kendini parlatıp daha yüksek mertebelere taşıyacak hamle olması açısından önemlidir.
Manuel Pellegrini ile çıkış yaptıkları 2004-2006 yılları arasında UEFA Kupası Yarı Final, Çeyrek Final ve CL Yarı Final gören bu kasaba takımı, mütevazı kaynaklarla elindeki yıldızları parlatmış ve üst seviyelere taşımıştır. Bundan dolayı da Enes için doğru limandır ve bunun işaretlerini son Atletico Madrid maçında bir kez daha göstermiştir. Stadyum kapasitesi kadar insanı barındıran Villareal şehrinin Enes’i kabullenmesi artık daha kolay olacaktır ve bu da verilen bonservis bedelini gündemden düşürerek performansı ön plana çıkaracaktır, kuşkusuz.
CL ve Süper Lig hengamesinden arta kalan bu dönemde bizler için en sağlıklısı, hazır yeni formalar da piyasaya sürülmüşken İrlanda Cumhuriyeti ve Karadağ maçları ile kafamızı dağıtıp, gençlerin bize yansıtacağı umut filizlerini izlemek olmalıdır.
Herkese sıhhat, akıl, huzur ve spor dolu bir hafta diliyorum.
Yazarın diğer yazıları için tıklayın
mail: osman.cetin@abcspor.com
twitter: @msdoc78