Bu yazıda, Juventus’un yakın tarihini ve içnde buluduğu duruma nasıl ulaştığını inceleyeceğiz.
Skandalın patlak vermesinin hemen ardından, tek sezonda Serie A’ye geri gelen Juventus, 2007-08’in başlangıcında göreve Claudio Ranieri’yi getirip ilk sezonunda 3. olarak ligi tamamlarken, ŞL’inde ise Real Madrid’i iki grup maçında da yenerek çıktığı son 16’da Chelsea’ye elenmesine karşın oldukça başarılı bir sezon geçirmiş oldu. Hemen herkes kulübün hiç zaman kaybetmeden doğrulduğunu zannetse de bunun bu kadar kolay olmayacağı kısa sürede anlaşıldı. Bir sonraki sezonda gelen başarısız sonuçların ardından son 2 hafta kala takımın eski kaptanı Cio Ferrara’ya bırakmak zorunda kaldı yerini Ranieri. Kısmen başarılı gözükse de, oynattığı futbol modern bir stili yansıtmıyordu. Ferraralı 2009/10 sezonu ise tüm beklentilerin aksine, tam bir hayal kırıklığı yaratırken, sezon bitmeden ‘caretaker’ olarak yerine atanan Zaccheroni de kulübü ancak 7.liğe taşıyabildi. Ranieri, Ferrara ve Zaccheroni’nin ardından ortada büyük bir enkaz kalmıştı. Yapılan hatalı atamaların bedeli çok yüksekti.
2010/11 sezonunda ise, Juventus’un patronluğunu ele alan Andrea Agnelli ile birlikte sportif direktörlüğe gelen Morratta teknik direktör seçimini Serie A’da düşük bütçeli takımlardaki başarılarıyla tanınınan Luigi Del Neri’den yana kullandı. Ancak, bu hamle de Juventus’a arzu ettiği başarıyı getirmedi. Tam bir fiyasko ile sonuçlanan sezonun ardından kaybedilen umutları yeşerten gelişme, yakın tarihin en önemli getirisi olan yeni açılan Juventus Stadyumu oldu.
İlk sezonunda müthiş bir başarı yakalayan A. Conte, 38 maçın tamamını namağlup bitirerek Serie A rekoru kırarken, oynatmaya başladığı 3-5-2 sistemi ile birlikte daha atak bir futbol stilini tercih ediyordu. Kalesinde sadece 20 gol gören Juventus, Conte’nin taktik disiplinine bağlılığı ve oyuncularla kurduğu samimi ilişkiler ile birlikte büyük umut vaat etmekteydi. Sezon boyunca aldığı birçok beaberliğe rağmen mutlu sona ulaşan takıma yeni katılan Artur Vidal, Stephan Lichsteiner, Mirko Vucinic ve Andrea Pirlo’nun büyük katkılarda bulunması, umutların bir sonraki sezona taşınmasına sebep oldu.
2012/13 sezonunu ise, bir öncekine göre daha da rahat bir şekilde kazanan Juventus, ligi 87 puan ile bitirirken, ŞL’inde kupayı daha sonra kazanacak olan Bayern Munich’e çeyrek finalde her iki maçta da 2-0’lık skorlarla boyun eğerek elendi. Toplamda, başarı ivmesi biraz daha yukarı doğru çekilerek sezon tamamlanmış oldu. Sene içinde, yaz aylarında patlak veren bahis skandalından dolayı takımı ancak Aralık ayından devralabilen Conte’yi endişelendiren en büyük faktör ise, en skorer oyuncularının 10’ar gol kaydeden Vidal ve Vucinic oluşuydu. Alessandro Matri beklentilerin oldukça altında kalmıştı.
Öte yandan, kadroya yeni katılan Paul Pogba yepyeni bir dünya yıldızı olarak genç yaşında ışıl ışıl parlıyordu. Bu kulüp içinbulunmaz bir fırsattı. Manchester United alt yapısından bedavaya aldıkları gen oyuncu, bir anda tüm dünyaca tanınan bir yıldıza dönüşüyordu. Ayrıca, atlet oyuncular Martin Cacares, Mauricio Isla ve Kwadwo Asamoah’ın da ekibe katılmasıyla, Antonio Conte yavaş yavaş istediği üzere yüksek tempoda oyun oynatmaya başlatmıştı takımına.
Sezona süper kupa finalinde Lazio karşısında alınan 4-0’lık zaferle hızlı başladı Juventus. Lide 8. haftaya kadar gelen 7 galibiyet ve 1 beraberliğin ardından Fiorentina deplasmanındaki 4-2 ‘lik mağlubiyet çok da can yakmadı. Ardından gelen yeni galibiyet serisi ile yerel ligde doludizgin giden sezon, Avrupa’da ise, beklenen başarıyı yine getiremedi. Şampiyonlar Ligi gruplarına Kopenhag deplasmanında alınan beraberlikle başlayan Juventus, bir sonraki maçta evinde temsilcimiz Galatasarayla berabere kalarak hayranlarını üzmüştü. Ekim sonunda alınan deplasmandaki Real Madrid yenilgisinin ardından, aynı ekiple evinde berabere kalan Juve, bir sonraki maçta Kopenhag’ı evinde kolayca mağlup ederken umutlarını son maça taşımıştı. Fakat, İstanbul’daki Galatasaray deplasmanında umduğunu bulamayan ve grubun son maçında 1-0 yenilen Torino’nun Old Lady’si bir kere daha Avrupa’da beklentilerin altında kalıyordu.
Nisan ayına gelindiğinde ise, ligdeki 31. maçında Napoli’ye karşı deplasmanda alınan 2-0’lık yenilgiye rağmen Juventus, 81 puanla en yakın rakibinin önünde liderliğin sorunsuz bir şekilde sürdürüyordu. Nisan ayını ligdeki 4 galibiyetle ve Avrupa Ligi’nde çeyrek finalde Lyon karşısında alınan rahat galibiyetlerle kapatan ekip, uzun geçen yılların ardından ilk defa, hem Avrupa’da bir kupanın yarı finalinde, aynı zamanda hem de art arda geliyor olan 3. şampiyonluğunun ucunda idi. Üstelik, finalin Torino’da, kendi stadlarında oynanacak olması kupaya daha da heyecan katıyordu ki, ilk maçta benfica deplasmanında alınan 2-1 mağlubiyet ve kaydedlien deplasman golü, nerdeyse mutluluklarla dolu bir sezon finişini müjdeliyordu.
İtalyan basınında büyük yankı uyandıran bu sonuç, Antonio Conte’nin koltuğunu sallanmasına da neden oldu. Geride bıraktığımız hafta sonunda alınan 1-0’lık Atalanta galibiyeti ile her ne kadar şampiyonluk ilan edilmiş ve son 2 hafta kala 96 puan toplanmış olsa da, olası bir 100 puanlık Serie A finali bile Antonio Conte’nin koltuğunda kalmasına yetmeyebilir.
Taktik disiplinine son derece sadık teknik direktör Conte’nin düşünce esneklikten uzak oluşu kulüp için önemli bir sorun teşkil ediyor. Takım kupadan eleniyorken dahi, son dakikalarda bir santraforu çıkarıp, bir diğerini oyuna alması çok eleştiriliyor. 3-5-2’de kanatları sadece bek asıllı, Lichtsteiner ve Asamoah’a emanet ederek, kapalı defansları açık oyuncularıyla açma lüksünden uzak olan Juventus için bu yaz dönemindeki transfer sezonu oldukça belirleyici olacak. Öte yandan, Conte’in yerine geçip kulübe çağ ataltıcak, Jürgen Klopp ayarı bir teknik direktör, şu anki piyasada elde edilebilir uzaklıkta da bulunmuyor. Ancak bir diğer yandan da, İtalya’da teknik direktörlerin geleceği ülkemizde olduğu gibi iplik ucuna bağlı.
Eğer Antonio Conte 4-3-3 dizilişi ve türevlerini de uygulayabilecek şekilde, içinde 2 etkili açığı da barındıran bir kadro yaratabilirse önümüzdeki sezon için, zaten elde var olan kalite ile beraber kulübün uzun süredir Avrupa’da devam eden makus talihini değişebilir. Juventus, İtalya’daki ekonomik krizin de etkisiyle, diğer 4 büyük ligdeki büyük takımların transfer bütçelerine denk bir sermaye ortaya koyamıyor. Ancak, hala tüm dünyadaki yetenekli oyuncuları için son derece cazip bir kulüp. Juve, sahip olduğu doğal çekiciliği ve şanlı tarihi sayesinde fahiş fiyatlar ödemeden de yıldız oyuncu transfer edebiliyor.
cem.sipahi@abcspor.com