İŞİN KOLAYI
İnsanoğlu, varoluştan beri beyinsel olarak her zaman kolaya doğru bir temayül içindedir. Hem bilinci hem de bilincinin altı bir işin kolayı varken zoru üzerinden sonuca varmayı tercih etmez. Zaten sosyal yapı da zor yolu tercih edene sadist ve mazoşist pencereden bakar.
Sen istediğin kadar mücadele ediyorum, alnımın teri ile sonuna kadar savaşırım gibi epik kelimeler kullan, vücut ilk önce kolayı ister.
İnsanın hayatı boyunca tercih edebileceği kolaylıklardan biri de güçlü ya da güçlü gözükenin yanında yer almaktır zira birçok toplumda, özellikle şark eyaletlerinde, güçlü ve etrafındakiler nispeten daha az sorgulanırlar.
Bir şark eyaleti olan ülkemizde de bu tip olayların yaşanmaması beklenti haricinde bir durumdur.
35 senedir futbol izleyen birisi olarak bu sporun paydaşlarının hem fikren hem de fiziken siyasetten uzak bir tutum içerisinde yer aldıklarına hiç tanık olmadım.
Türkiye’de takribi olarak 115 senedir lig çerçevesinde oynanan futbol İttihat Terakki’den tutun da günümüz siyasetine kadar hep girift ilişkiler içerisinde oldu.
Modern zamanların en güncel karar merci olan hakemlik müessesesinin de bu durumdan soyutlanması asla mümkün değildir. Şahsi kanaatime göre güce meyletme konusu iki açıdan değerlendirilebilir.
İlk sebep ikbal kaygısı ile ilgili olan temayüldür. Bu konulara girmeye gerek yok zaten sosyal ya da geleneksel tüm mecralarda; kapalı kapılar ardında hep konuşulan sebepler aslında bunlardır.
İkinci sebep ise yazının başında bahsettiğim kolaya meyletme durumudur.
Teknik olarak baktığımızda oyunu forse eden, ceza sahasına daha çok giren, tempo yapan ve kilometreli oynayan takımların maçlarında kaos, tartışmalı pozisyon, temas her zaman çoktur. Hakemlerin frekans olarak en sık kritik karar verdiği maçlar bu maçlardır. 2 saniye içinde bir karar verir, onu sindirir, kendini ikna eder ve 1-2 dakika içerisinde tekrar benzer bir karar vermek zorunda kalır.
Bu durum hem vücudu hem de beyni ekstra yorar.
Teşbihte hata olmaz ve istisnalar kaideyi bozmaz diyerek, Konyaspor’un oynadığı maçta hakemin karşılaşacağı kritik pozisyon miktarının yüksek tempolu oynayan Trabzon’un maçında olabileceklerden daha az olması kuvvetle muhtemeldir (Bu örneği alıp yurtdışında izlediğimiz ligler için de kullanabiliriz).
Bunun üzerine, zaman geçtikçe, herkesin “X takım ligin en iyisi” yaftalaması da eklenince bilinç altı yavaştan güçlüye kayar, aslında güçlü değil de kolay olana kaymadır o eğilim. Adalet dağıtma duygusu gittikçe zaten onlar hak ediyor anlayışına doğru meyleder. İşte o andan itibaren duygular rasyonelliğe karşı hâkim olmaya başlar ve bu iş böyle uzar gider.
Kısacası zaten iyi oynayıp şampiyon olması muhtemel olan takıma gereksiz bir hakem enjeksiyonu olur.
80’lerden beri oyunu domine eden tüm takımlara bakın, hep rakipleri tarafından kayrılmakla suçlanmışlar ve kaosun merkezi haline getirilmişlerdir ama tarih boyunca bunun tersi de geçerli olmuştur.
Şampiyonluk yarışından kopan bir büyük takımın son 7-8 maçında olan hakem hataları bir sene sonra aynı takım zirveye oynadığında tüm sezon olabileceklerin 2-3 misli olacak şekilde sahne alır zira güce ve kolaya yanaşanların kitabında düşene bir tekme daha vurmak sevaptır. O tip maçlarda hata yapıldığında ses çıkarırsan tüm kamuoyu “sus, zaten top oynadığın mı var” diyerek seni susturacağı, hakemler de bunu bildiği için kararlar daha kolay verilir.
Bugün yaşananlarda siyasetin parmağı, hakemlerin formasyonel yetersizlikleri gibi sebepleri asla es geçemeyiz tabi ama bir de benim yazdığım taraftan bakmakta fayda olduğunu düşünüyorum. Bilince ve altına işlenen veriler karar mekanizmasına etkiliyor ve bunun sonucunda da kaos ortaya çıkıyor. Hakemleri toplumdan izole, fanus içerisinde yaşatamayacağımıza göre başka çözümler bulmak bizler için kaçınılmaz bir hal alıyor.
Nasıl mı? Onu da ortak akıl ile bulabiliriz…
Herkese sıhhat, akıl, huzur ve spor dolu bir hafta diliyorum.
mail: osman.cetin@abcspor.com
twitter: @msdoc78