https://abcspor.com/wp-content/uploads/2020/11/ataturk.jpg

PANZERLERİN HAKLI ZAFERİ!

Okunması Gerekenler

CEM SIPAHI2014 Dünya Kupası, üzerinde hemen herkesin anlaştığı üzere, hak eden taraf Almanya’nın oldu. Finalde, Arjantin karşısına, her zaman alışılagelen takım kurgusu ve oyunuyla çıkan Almanlar, zorlanarak da olsa kupayı alırken,  uzun süredir ekmekte olduklarını biçmenin haklı gururunu yaşadılar. Arjantin ise, turnuvayı başarılı sayılacak bir performans ile kapatmasına karşın, finalde kaybetmenin hüznünü uzun süre yaşayacağı benziyor. Fakat, neresinden bakarsak bakalım, kupayı kazanmak için şart olan gerekli kadroya ve organizasyon başarısına birçok açından Arjantin sahip değil iken, Almanya büyük zafere hemen her hattıyla, en başından sonuna dek hep hazırdı.  Arjantin’in iyi bir defans kurgusu ve bireysel oyuncuların çabalarıyla  buraya kadar gelebilmesi  bile önemli bir başarı sayılmalı iken Almanya, turnuvanın başından beri çok güçlü ve hazır olduğunu tüm izleyicilere çoğu defa ispat ederek hak ettiği başarıya kavuştu.

Almanlar, şu aralar birçok yerde de üzerinde bahsedildiği üzere, günümüzde son 15 yıldır altyapıya yaptıkları yatırım ve anlayış değişikliğinin meyvelerini topluyorlar artık.  80’li ve 90’lı yıllardaki Almanya Milli Takımları’nda, ön plana çıkan oyuncuların yerine yeni genç yetenekler monte etmek sıkça rastlanmayan bir olaydı. Çekirdek kadro genelde aynı isimlerden oluşur, yıldız oyuncular futbolu bırakana dek milli takım forması giymeye devam ederlerdi. Avrupa ve dünya şampiyonalarında Bulgaristan ve Hırvatistan’a aldıkları tarihi yenilgilerin ana sebebi yaşlı kadro ve dolayısı ile ağır tempoda oynadıkları futbol idi. Dolayısı ile tüm anlayışı reforme etmeleri gerekiyordu. Egemen futbol mantığını önce altyapı seviyesinde değiştirerek, daha teknik ve hızlı oyuncular yetiştirmeyi amaç edinmeleri ve göçmen oyuncuları da milli takım çekirdek kadrosuna katmaları Almanya için bir dönüm noktası oldu. Keza, son 10-15 yılda yetiştirdikleri modern kanat ve ofansif orta saha oyuncuları Almanya’ya bu kupayı getirdi ki, önümüzdeki yıllarda da Almanların dünya futbolunda egemen kalması hiç de sürpriz olmaz.

Final: Germany vs. ArgentinaAlmanya’nın milli takım kadrosunu incelediğimizde hemen her noktada en az iki yetenekli oyuncu bulunuyorken, turnuva boyunca tek handikapları göreceli olarak, hedef santrafor ve sol bek pozisyonları iyi. Philip Lahm’ı orta saha göbekte oynatma ısrarından vazgeçerek Löw,  uzun ve ağır bek problemini yarı yarıya azaltmasına karşın, Schalke’nin stoperi Höwedes’in sol bekte elinden geleni yapması kupayı kazanmak için yeterli olacak mıydı, bu önemli bir soruydu. Diğer yandan, Thomas Müller’in santrafor oynama kabiliyetinin yanında forvet olarak da en az  bir o kadar bir oyuncu olması ve Mario Götze’nin ilk maçlardaki beklenmeyen düşük performansı, Joachim Löw’ü birçok sefer yaşı ilerlemiş Miroslav Klose’yi en ileride başlatma kararı almaya mecbur kıldı. M. Klose, 37 yaşında olmasına karşın, her zaman mücadeleci ve çok fırsatçı bir santrfor. Ancak, ekstra atletik yetenek göstermesi gereken pozisyonlarda gol kaydetmesi  oldukça düşük bir olasılıktı. Dolayısı ile finalde Arjantin karşısına çıkan takım, her hattıyla mükemmel bir Alman takımı değildi. Ancak takım organizasyonu, istek ve irade, çoğu sefer olduğu gibi, yine son derece üst seviyede idi.

Arjantin’deki en büyük sorun ise, orta sahadaki defansif iki ön liberonun önünde oynayacak ve ilerideki üçlüye pas dağıtacak, beyin görevi üstlenecek bir playmaker’in bulunmamasıydı. Enzo Perez, 8 numara olarak hem Benfica’da hem de mili takımında oldukça başarılı bir oyuncu olsa da, ne bir deep-lying playmaker (Nuri Şahin ya da Andrea Pirlo gibi), ne de klasik bir 10 numara. Dolayısı ile, hem Mascherano ve Biglia gibi iki kesici ile oynayıp, hem de orta sahada Enzo Perez’i kullanmak, ilerideki Messi, Lavezzi (Di Maria) ve Higuain (Palacio)’nin istedikleri ara paslarını ve topları çoğunlukla alamayacağı anlamına geliyordu.

Bu probleme çözüm olarak ise, teknik direktör Sabella, Lionel Messi’yi hem santrafor arkası serbest oyuncu olarak kullanıp, hem de orta sahaya kadar  gelip ikinci bir oyun kurma görevi vererek takımı organize etmesini ön görmüştü . Yani, kalabalık ve çok koşan Alman orta sahasıyla dişe diş mücadele etmek yerine, önce kesip veya top kapıp, ani kontra ataklarla Lavezzi ve Higuain’i, bazen de Messi’yi geriden gelecek toplar sayesinde aradan kaçırmak üzerine tüm oyun planını kurmuştu.

alm1Maçın normal süresindeki oyuna baktığımızda Sabella’nın planının işlemediğini düşünmek haksızlık olur. Higuain ve Palacio’nun, yüzde yüzlük birer fırsatı inanılması güç bir şekilde boşa harcamaları büyük bir darbe oldu Arjantin için.  Almanya en etkili pozisyonu kornerde gelen kafa vuruşu ile gerçekleşirken, sol bekte ağır kalacağı belli olan Höwedes’in üzerine gelen Lavezzi ve  Messi bu koridoru uzun üsre boyunca, oldukça iyi işlettiler. Mats Hummels’in başarılı kademe müdahaleleri ve sürati olmasa ve yerine Per Mertesacker gibi ağır bir oyuncu görev alsaydı, Arjantin büyük ihtimalle kendi sağ, Almanya’nın sol hattından bulacağı pozisyonlarla maçı kazanacaktı. Ancak, bizce Sabella büyük bir hata yaparak, ikinci yarıda fiziksel olarak hazır olmayan Aguero’yu Lavezzi’nin yerine sağ forvete alıp büyük bir hata yaptı. Höwedes ile girdiği ikili mücadelelerin çoğunu kaybeden Aguero takımını birçok pozisyondan ederken, ilk yarıda Lavezzi sürati ve gücüyle Höwedes’i hemen her pozisyonda geçmişti. Lavezzi ikinci yarıda da devam etseydi, sarı kartı da olan Höwedes oldukça zor durumlara düşebilir, Löw’den ise olası bir Grosskreutz hamlesi gelebilirdi. Grosskreutz Dortmund’da çoğu kez oynadığı sağ beke geçip, Lahm sol bek olarak oyuna devam edebilirdi ki, bizce Almanya bu şekilde çok daha dengeli bir takım olurdu turnuvanın en başından beri.

Yine Almanya açısından bakarsak, ısınırken sakatlanan Khedira’nın eksikliği en başından büyük bir dezavantaj oluşturdu. Zaten sol bek ve santraforda olası problemler endişe yaratıyorken, bir de genç Kramer’in orta sahadaki performansının bu seviyeye yetip yetmeyeceği yepyeni bir sorun daha oluşturdu. Löw, Toni Kroos’u deep-lying playmaker olarak iki stoperin önünde oynatıp, Khedira ve Schweinsteiger’i onun hemen önünde, hem karşılayıcı hem de rakip defansı penetre edici enerjik orta saha oyuncusu şeklinde kullanıyordu. Bu organizasyon Brezilya karşısında zirve yapmıştı. Kramer güçlü ve atletik yapısı ile iyi mücadele etse de, Almanya, ilk yarıda ne istediği penetrasyonları yapabildi, ne de istediği ölçüde orta sahayı domine edebildi. Khedira’nın eksikliği kuşkusuz büyük bir darbeydi.

Genç oyuncu Christoph Kramer’in sürpriz sakatlığı ise bizce Almanya ve Löw için büyük bir şans oldu. Keza, kulübede başka orta saha merkez oyuncusu kalmayan Löw, mecburen önceki maçlardaki başarısına güvenerek, bir kanat oyuncusu olan Schürrle’yi oyuna alıp, sol kanatta oynayan Mesut Özil’i ofansif orta saha pozisyonuna çekerek, 4-3-3’ten 4-2-3-1’e döndü ve takım daha ofansif bir görüntü vermeye başladı.

alman2Almanya ikinci yarıda uzun süre oyunu orta sahada domine etmesine karşın, oldukça ileride kurduğu defans hattının arkasına koşu yapan Arjantin forvetleri de tehlikeler yaratmaya devam ettiler. Neuer sarkık libero görevini de üstlenerek, önceki maçlarda defans arkasına atılan topları süpürmeyi oldukça iyi başarmıştı ki, Joachim Löw’ün, diğer tüm konularda olduğu gibi bu konuda da Neuer’a  güveni  tamdı. Ancak, 57. dakikada Zabaleta’nın uzun topunda koşu yapan Gonzalo Higuain’in  Neuer tarafından ceza sahası içerisinde kontrolsüz bir şekilde düşürülmesi bence maçın dönüm noktalarından biriydi. Zamanlamasını ilk defa ayarlayamayan kaleci Neuer topla beraber Higuain’i de dağıtarak açık bir faul yapmıştı. Pozisyon ceza sahsında olduğundan, açık penaltı kararı gerekiyor  iken hakem Nicola Rizzi, şaşırtıcı bir karar ile Almanya lehine faul verdi.

Öte yandan, süre ilerledikçe, Almanların fiziksel üstünlüğü ön plana çıkmaya başladı ve uzatmalara giden maçta iyiden iyiye kontrolü ele geçirdiler. Uzatmalar süresince ise, Aguero’nun Schweinsteiger’e hava topu mücadelesinde attığı açık yumruk ve Mascherano’nın yine Schweinsteiger’e kayarak yandan yaptığı sakatlayıcı müdahale, kesinlikle ikinci sarı kartları hak ediyordu. Ancak İtalyan hakem Rizzi, turnuvanın başından beri kart ve özellikle de kırmızı kart konusunda oldukça cimri olan hakem geleneğini devam ettirerek bu pozisyonlara tüm izleyenlerin şaşkınlığa uğratıp sadece faul çaldı. Bir şekilde zaten yorgun düşmüş olan Arjantin’in eksik kalarak dağılmasının önüne geçerek, heyecanın da devam etmesine ön ayak oldu.

Oyuna sonradan giren Andre Schürrle’nin sol kanattan yaptığı ani penetre edici dripling ve devamındaki harika yumuşak ortasında topla buluşan Mario Götze, mükemmel bir şekilde topu göğsüyle önüne alıp, plase/vole karışımı bir vuruş ile pozsiyonu gole dönüştürdüğünde,  Almanya uzatmanın ikinci yarısında arzuladığı golü sonunda bulmuş oldu. Artık kupa Almanya’nındı.  Gittikçe kuvvetten düşen yaşlı Klose’yi 88 dakika sahada tutup, Götze’yi oyuna bu kadar geç alması Löw adına  bir soru işareti oluştursa da zafer Almanlarındı artık.

Dünya kupasını kazanan bir teknik direktöre eleştiri yapmak mantıksız gözükse de, bizce Mario Götze  70-75. dakikalar civarı oyuna girseydi, maç normal süre dahilinde bile Almanya’nın zaferi ile bitebilirdi.  Keza, 3. değişikliğini ancak 120. dakikada olası şişirme topları karşılamak adına uzun stoper Mertesacker’i alarak yapması da başka bir soru işareti. Es keza Almanya golü bulamasaydı penaltılarda şanslar yarı yarıya olacaktı ki, Mesut Özil uzun süredir oldukça yorgun gözüküyordu. Mesut’un yerine uzatmalarda olası bir L. Podolski ya da J. Draxler değişikliğini zannediyorum, tüm Alman taraftarlar uzun süre heyecan ve umut içerisinde bekledi.

Arjantin, turnuva öncesindeki elemelerde ve hazırlık maçlarında Sabella’nın teknik direktörlüğünde vasat bir performans göstermişti. Birçok soru işareti ile yaptığı takım organizasyonu, kupa ümitlerini sadece ileri uçtaki elemanların, özellikle de Messi’nin, anlık yaratıcılığına ve sağlam defans kurgusuna bağlıydı. Dünya kupası grup maçlarını şapkadan tavşanlar çıkaran Messi ile atlatan Arjantinliler, eleme maçlarını hep defansif organizasyona yüklenerek,  gol yememe kurgusu üzerine inşa ettiler. İsviçre ve Belçika’yı tek golle ve ite kaka, ve de biraz  şansla geçtikten sonra, yarı finalde de Hollanda’ya karşı tüm maçı 0-0’a veya sürpriz bir gole bağlamak yine esas amaçtı. Penaltılarla yarı finali geçmelerinin ardından çekirge bu defa sıçrayamadı.

gotze2Arjantin’in kupa öncesi ana kadrosu ilk açıklandığında, herkes Carlos Tevez’in listede olmayacağı biliyordu, ancak orta saha oyuncuları arasında bir tane dahi yaratıcı yönü güçlü bir oyuncunun bulunmayışı hemen herkes için büyük bir sürprizdi. Keza, bu tür bir oyuncunun eksikliğinin bedelini, finalde de olsa pahalıya ödediler. Bizce, en azından oyununun sıkıştığı anlarda paslarıyla hücumu kurgulayacak yetenekte bir Javier Pastore ya da Lucho Gonzales’in mutlaka 23 kişilik geniş kadroya alınması gerekiyordu. Ani kontra topları atacak bir adamı dahi olmayan takım kurgusunda, Messi çoğu kez orta sahanın göbeğine kadar gelip enerjisini bu alanda harcadı. Rakip ceza alanına yakın yerlerde onu topla buluşturabilecek bir servisçi olsa, durum çok daha farklı olabilirdi.  Bu rolü üstlenebilecek kadrodaki tek adam olan Inter Milanlı Ricardo Alvarez, temposu son derece düşük ve ağır bir oyuncu. Zaten bu yüzden tek dakika dahi görev vermedi Sabella. En azından bu oyuncunun yerine PSG’li Javier Pastore’nin çağırılması dahi Arjantin’in kupa şansına büyük bir katkı yapabilirdi.

Sonuç olarak, finale ite kaka gelen Arjantin ile, bir-iki problemi dışında oldukça hazır olan Almanya’nın mücadelesinden, çoğu kesimin beklediği de üzere Almanya galip çıktı. Maç uzun süre boyunca iki tarafa gidebilecek gibi gözükse de, Almanlar sonradan oyuna giren iki yeni oyuncusunun enerjisiyle yorgun Arjantin defansını aşıp istediği golü buldu ve hak ettiği kupayı kazandı. Yıllardır süregelen yatırımlarının karşılığını alan Almanya futbolunun ülkemiz açısından da bir örnek teşkil etmesi ümidiyle kazananını tebrik ediyoruz.

cem.sipahi@abcspor.com

Son Haberler

TÜRKİYE LİGLERİNİN PORTR’ES’İ

Türkiye liglerinin portr’ES’i: Eskişehir ve Eskişehir’e komşu şehirlerin “şehir takımları” Türkiye’nin en üst liginden en alt ligine kadar 5 ayrı...

Benzer Konular