FUTBOLDA BAŞARININ SIRRI “AKADEMİ”

FUTBOLDA BAŞARININ SIRRI “AKADEMİ”

23 Ağustos tarihli yazımda “Futbolda Pazarlama” konusunu incelemiş, futbol kulüplerimizin gelir kaynaklarını masaya yatırmıştım. Günümüzde artık pek çok futbol kulübü yaşam savaşı veriyor. Pek çok köklü kulübümüz kapandı ya da kapanma aşamasına geldi. Sadece kulüp başkanlarının yatırımlarına bel bağlayan kulüplerin ne yazık ki ömürleri çok uzun olamıyor. Yani bir önceki yazımda detaylı olarak anlatmış olduğum ürün yaşam döngüsünün en son bölümünde olan düşüşü tekrar canlandırmak gerekiyor.

Peki, nasıl olacak düşüşteki bir takımı canlandırma işi, gelir kaynakları hemen artmayacağına göre? İlk başta o ilgili şehrin seyircisi ile iletişim kurmak gerekiyor… Durumu detayları ile anlatarak… Dünyada pek çok kulüp bu evrelerden geçti. Bugünkü yazımda biraz SK Slovan Bratislava’dan bahsedeceğim. Sonra dünyada akademileri ile meşhur bazı futbol kulübünden… Ama, öncelikle şunu belirteyim, bu işin anahtarı iyi bir akademi kurmaktan geçer…

SK Slovan Bratislava, 1919 yılında kurulmuş bir Slovak takımıdır. 8’i Çek, 14’ü Slovak liginde olmak üzere 22 ülke şampiyonluğu bulunmaktadır. En büyük başarısı, 1969 yılında Avrupa Kupa Galipleri Kupasını müzelerine götürmeleridir. Efsanevi finalde FC Barcelona’yı 3-2 yenmişlerdir. 1993 yılında Slovakya’nın Çekya’dan ayrılması ile Slovak liginde mücadele etmeye başlamışlardır. Unutulmamalıdır ki, Slovak ligi son derece prestijsiz ve zayıf bir ligdir. Kulübün TV yayın geliri, gişe geliri, lisanslı ürün geliri, reklam ve sponsorluk geliri çok kısıtlıdır. Tek Avrupa’da başarıdır. UEFA Avrupa sıralamasında Slovakya 30. sırada olduğundan ülkesinde şampiyon olsa bile ön eleme maçları oynayarak Şampiyonlar ligine katılabilmektedir. Yani, kulübün yaşaması için UEFA Şampiyonlar Ligi ve UEFA Avrupa Liglerinden gelecek gelir ve akademisinden yetiştirip, satacağı transfer gelirleri hayati önem taşımaktadır. Bunun için kendilerine yazılı ve sözlü olarak vizyon, hedef ve değerler belirlemişlerdir. Vizyon; her yıl Avrupa kupalarına katılmak, hedef; ilk 11’de başlayacak akademiden yetişmiş oyuncular ile başarılı sonuçlar elde etmek, değerleri ise; yerel toplum ile ilişkilerini güçlendirerek ve gençlerin gelişimini destekleyerek Bratislava’yı temsil etmek. Son derece basit! Yani, özüne dönmek. Bu arada, bahsetmeden edemeyeceğim. Slovakya’nın en önemli sporu Türkiye’deki gibi, futbol değil, buz hokeyidir. Hem de dünyanın en önemli buz hokeyi liglerinden biri “Kontinental Hokey League”, en önemli takımı da HC Slovan Bratislava’dır. Yani, SK Slovan Bratislava’nın durumu bizim Anadolu’daki pek çok kulübümüzden bile sıkıntılıdır. SK Slovan Bratislava 10 milyon €’luk bütçeler ile Avrupa’da başarı peşindedir. Yani, bizim kulüp yöneticilerimiz gibi hazır paranın peşinde değil, olmayan parayı akademiye yatırım yaparak Avrupa’da elde edeceği başarılar ile yaratmanın peşindedir. Belki bana neden sıradan bir Doğu Avrupa ülkesinden bir kulübü örnek getirdin diye sitem edebilirsiniz ancak kendilerinden alacağımız çok ders olduğunu düşündüğümden örnek verme ihtiyacı duydum.

Zamanında, Galatasaray, Beşiktaş JK, Trabzonspor akademilerine ciddi yatırımlar yaparak başarılar elde ettiler. Bu başarılar sadece Türkiye ile sınırlı kalmadı, Avrupa’daki başarılarında da önemli pay sahibi oldu. Unutmayalım ki, bir kulübün akademisinden yetişmiş bir futbolcu o kulübünün değerleri ile yoğrularak yetişmiş olacağından o kulübün ruhunu sahada en iyi şekilde yansıtacaktır.

Futbol globalleştikçe, kapitalizmin de etkisi ile büyük takımlarımız kendilerini üst yapı takımları olarak görmeye başladılar. Alt yapılar hakir görülmeye başlandı, bu sadece ülkemizde değil pek çok ülkede böyle oldu. Evet, kapitalizm kolayı pompalamış olabilir, ama Avrupa’nın sermaye açısından ilk 10 kulübü içinde olmayan kulüpler için akademiye yatırım yapmak hayati önem taşır. Gerçi bugün Şampiyonlar Ligi şampiyonu Bayern München’in akademisini inceleyince aslında işin tamamen bir kültür olduğunu da anlamak gerekir. Akademiye yatırım bir gelenek ve kültür meselesidir.

Ülkemizdeki yabancı sınırlamasına da konu gelmişken, değinmeden edemeyeceğim. Yabancı sayısı belirli kriterler dahilinde (şartlı) sınırsız olabilir ama ülke takımlarımızın takım kadrolarında en az 12 Türk oyuncu bulundurma zorunluluğu getirilmelidir. Aynı zamanda kadrodaki 8 oyuncunun da o takımın altyapısında yetişmiş olması şartı aranmalıdır. Bu hedefe kademeli olarak bir kaç yıl içinde ulaşılabilir. Bu önerdiğim şartlı sınırsız yabancı kuralı Almanya’da uygulanmaktadır. İşte o yüzden FC Bayern München PSG karşısına 6 Alman futbolcusu ile çıkabilmektedir. Akademiye yatırım emektir. Zordur. Saygı duyulması gerekir. O yüzden bugün halen ulusal takımımızın bel kemiğini Avrupa’da yetişmiş Türk oyuncular oluşturuyor.

Şimdi, Avrupa’nın belli başlı akademileri ile ünlü kulüplerine bir bakalım. “Bir kulüpten daha fazlası” sloganıyla yola çıkan Barcelona akademisinin kampüsünde sadece futbol değil, çağdaş bilimler öğretilir. La Masia’dan yetişen bazı futbolcular şunlardır: Lionel Messi, Andres İniesta, Xavi, Sergio Busquest, Carlos Puyol, Gerard Pique, Pedro ve Sergi Roberto. Pep Guardiola ise bu okulun en başarılı mezunlarından biridir. Hollanda kulübü Ajax’ın altyapısı “yaşam kulübü” mantığıyla çalışır. De Toekomst’da yetişen gençler 2 aylık raporlarla gelişimleri değerlendirilerek eksikleri ve artıları göz önüne alınır. Bu raporlar doğrultusunda gençlerin aileleriyle de ortak bir çalışma yapılarak oyuncuların gelişimleri takip edilir. Bu gelişimlerin en önemli noktası zeka, teknik, kavrama, hız ve kişilik analizleridir. Ajax için bir diğer önemli özellik oyuncuların, kulübün felsefesine uyumlu olmasıdır. Ajax, futbolcu yetiştirme konusunda Avrupa’nın en önemli lokomotiflerinden birisidir. Yetiştirdiği Johan Cyruff, Wesley Sneijder, Dennis Bergkamp, Thomas Vermaelen, Edwin Van Der Sar ve Rafael Van der Vaart bunlardan sadece bazılarıdır. Futbolun beşiği olarak kabul edilen İngiltere’nin en büyük takımlarından biri olan Manchester United sadece İngiltere’nin değil dünyanın en büyük futbol markalarından birisidir. Bu sistemin mimarı ise Sir Alex Ferguson’dur. Çalışmalar Carrington Eğitim Merkezi’nde yapılır. Bu çabalar ilk meyvelerini 1992 yılında vermiştir. Kulübün 1992 kadrosu, Ferguson’un altyapıdan yetiştirdiği gençleri takıma yerleştirmesiyle kurulmuştur. Bu oyunculardan bazıları, Ryan Giggs, Nicky Butt, David Beckham, Gary ve Phil Neville kardeşler, Paul Scholes’dur. 2008 yılında spor akademileri içinde ilk İSO 9001 belgesi alan Sporting Lizbon Akademisi olmuştur. Akademi’de gençler sadece futbol oynamaz, müzik ve sanat tarihi, etik dersleri gibi eğitimlerden geçirilerek gelişimleri sağlanır. Sporting Akademisi’nden yetişen gençler sadece yeteneklerini geliştirmekle kalmaz aynı zamanda özel antrenman teknikleriyle de fiziksel güçlerini geliştirirler. Akademiden mezun olan futbolcular şunlardır: Luis Figo, Cristiano Ronaldo, Luis Nani, Ricardo Quaresma, Joao Moutinho. Bu akademinin en büyük özelliği yetiştirdiği yıldızlarını büyük kulüplere satmasıdır.

Anderlecht, AS Roma, Athletic Bilbao, Bayern München, Borussia Dortmund, Shalke 04, Benfica, Porto, Real Madrid (La Fabrica), Feyenoord, GNK Dinamo Zagreb, Partizan Belgrade, Lyon, Stade Rennais, Southampton, West Ham, Boca Juniors, Santos, Sao Paulo, River Plate akademileri ile dünyanın ön sıralardaki kulüpleridir.

Bu kulüplerin önemli bir kısmı hem kendi liglerinin hem de bulundukları kıtalarda düzenlenen turnuvaların önde gelen kulüpleridir. Demek ki, konu üst yapı, altyapı kulübü olmak ile ilgili değildir. Mesele, mantalite de, kolaya kaçmamaktadır.
Futbol kulüplerimiz, akademilerine yatırım yapmalıdırlar. Konu tesis yatırımından ibaret değildir, konu o akademileri yönetecek insan kaynaklarına yatırımdır. Neticede bu kulüplerde farkı yaratan insanlardır. Tesisler sadece belirli kriterlerde olması gereken ilgili akademilerin tamamlayıcılarıdır.

Saygılarımla

mail: halit.giray@abcspor.com

twitter: @halitselimgiray