Öncelikle yazıyı beklettiğim için sizlerden özür dilerim; Final Four kapsamındaki Adidas Next Generation Turnuvası ve Final Four maçlarında gönüllü olarak çalıştığım için, bilgisayarın başına oturacak vakti ancak bulabildim. Bu değerlendirme yazımda işi mümkününce kısa ve öz (gerçekten) tutmaya meylim de bu koşuşturmacanın getirdiği yorgunluğun bir eseridir…
Zaten sözü fazla uzatmanın âlemi yok; herkes her şeyi gördü, okudu, yazdı, çizdi ve anladı. Ben daha ziyade, içeriden izlenimler ışığında olayların nasıl göründüğünü aktaracağım:
CSKA Moskova 78-82 Olympiakos: Daha evvelki tahmin yazımda şerh düştüğüm ve öngördüğüm gibi, CSKA akıllıca oynamadığı için, kazanamadı. Yunan temsilcisi ise, maç boyu insaflı bir farkla geriden gelip âni serilerle işi bitirdi. Sezon içerisinde ekseriyetle denediği “Aaron Jackson’ı Teodosic, Teodosic’i ise Aaron Jackson gibi kullan” felsefesini doruğa çıkartarak maça başladı ve böyle devam etti koç Itoudis. Teodosic’i çok yormamak, finale saklamak gayesiyle girişilen bu hamle, oyunun son çeyreğine dek epey de meyve verdi. Fakat ilk iki çeyrekte ortalıkta fing atan De Colo son çeyrekte epey yanlış tercihleri ardı ardına sıralayınca, Teodosic yine ‘kurtarıcı’ rolünü benimsemekte zorlandı ve 2016 öncesindeki telaşlı, panikleyen hallerine döndü. Maç boyunca takır takır sıraladığı üçlüklere inat eli titrer hale geldi. Öyle ki, maçın en skoreri olmasına karşın yine maçı kaybettiren kişi yaftasını yemekten kurtulamadı.
Maçın genelinde adeta sahayı gezinen, Olympiakos’u hiç tanımayan veya dikkatli izlemeyen birisinin kerametini çözemeyeceği kadar vasıfsız oynayan Spanoulis ve Mantzaris de, sağlam savunmanın dozajını arttırıp takımı oyuna ortak etti. VaSpa’nın soluna vurup Hines’ın üzerinden attığı ve skoru 73-74’e çekip Olympiakos’u maçta ilk kez öne geçirdiği an, kırılma ânıydı. Havaya giren Mantzaris de ardı ardına iki üçlük dizerek CSKA’nın tüm moralini bozdu. Itoudis oyunun gidişini değiştirmek için sadece Teodosic ve Khryapa hamlelerini yapabildi, ama bu kez VaSpa, Mantzaris, Birch, Printezis, ‘Sniper’ K-Pap (maç boyu Printezis ve K-Pap en istikrarlı isimler oldular), Papapetrou, Agravanis ve son hançeri saplayan Erick Green, CSKA’ya müsaade vermedi.
İşte böyle bir oyuncu VaSpa; son an gelene dek ruh gibi geziniyor, ama neticede kimse onu boş bırakmaya cesaret edemiyor (ne de olsa Spanoulis bu, sağı solu belli olmaz). Derken, rakibi sahaya çıktığına pişman ediyor ve kimse onu durduramıyor… Onun önderliğinde Pire temsilcisi de bir finale daha kapağı atıyor…
Fenerbahçe 84-75 Real Madrid: Bu yarı finale ilişkin daha az konuşacağım; özetle, maçın hakkı kesinlikle bu skor değildi. Oyunu oynayan taraf Fenerbahçe, çırpınan ve basketbol kaidelerini yıpratan ise Real Madrid’di. Eğer bu maç hakkaniyetle son bulsaydı, Sarı-Lacivertliler’in 20 sayının üzerinde bir fark attığını görürdük tabelada. Yani, ilk yarı finalle bu yarı finaldeki rakiplerin ve rekabetin düzeyi birbirinden çok farklıydı.
Udoh ve Kalinic, FB adına maçın her yönden tartışmasız bir ve iki numaralı yıldızlarıydı. Bobby taktik faullerin, Sloukas ise savunmadaki basit hataları neticesinde (en kritik yerlerde bile oyuna alınmayarak) Obradovic’in hışmının gadrine uğrasa bile, her ikisi de son derece iyi bir maç çıkardılar. Temsilcimizin oyun konsantrasyonu maç boyunca üst düzeydeydi. Vesely ve Udoh, Madrid uzunlarına hemen hiç göz açtırmadı. Bogdanovic ise, maç genelini iyi geçirdikten sonra son periyotta hata üstüne hata yaptı, ama Obradovic onu (radikal bir tutumla) oyundan almayarak kilit oyuncusuna duyduğu güveni gösterdi. Datome ise, kaçırdığı iki boş üçlük dışında çok olumlu oynadı. Nunnally ilk iki çeyrekte Carroll’ın müdafaasında tökezlemesine rağmen iki yarıda oyunun içine resmen girdi ve bir daha çıkmadı. O kadar ki, Bennett ve Antic’e gerek bile kalmadı. Takım halinde %40+ üçlük, %60’a yakın ikilik, %90 da serbest atış isabeti bularak, büyülü bir gece geçirdi Sarı-Lacivertliler.
Madrid ekibi ise, takım oyununa tepki mahiyetinde sadece Llull üzerinden sayı bulabildi ve Fenerbahçe’nin dehşetengiz savunmasına karşı, normal sezondaki profilinden fersahlarca uzak bir performansta kaldı. Llull maçı 30’a yakın bir sayıyla noktalasa bile, maç sonunda (36 dk oyunda kaldı) yorgunluk ve çaresizlik onu da esir aldı ve İspanyolların son kalesi de düştü. Carroll ise, Llull’ün bile tökezlediği yerlerde, kariyeri boyunca olduğu gibi yine sadece tek bir işi (her koşulda üçlük isabetleri – ki 5/7 üçlük isabeti tutturdu) yaparak takımını maçta tuttu. Ama, Randolph’un süreksiz ve münferit katkıları dışında başka destek gelmeyince, hiçbiri fayda etmedi. Özellikle Ayon, Rudy ve henüz reşit bile olmayan Doncic, temsilcimizin savunmasında tümden eridi gitti. Böylelikle Fenerbahçe, son 3 yılda ikinci kez Euroleague finaline yükselmeyi bileğinin hakkıyla, oyuna hükmederek başardı.
Final tahmini:
Olympiakos, Final Four’a kalan diğer ekiplerden ayrılan bir özelliğe sahip; diğer takımlar yetenek bolluğu, Olympiakos ise yetenek kıtlığı/kısırlığı üzerine kurulu bir takım. Burada kastedilen şey şu; vasıfsız elemanları değil, tek yönlü veya kapasitesi belli, işinin ehli görev adamlarını Spanoulis, Printezis ve (artık) Mantzaris’in etrafına yerleştirdikleri bir düzenle işliyor makinaları. Yetenek azlığı yüzünden hücumda alternatifler çok daraldığı için, her iki yarı sahada da oyunu yavaşlatıp boğmaya çalışıyorlar, ki bu, CSKA, Real Madrid veya Fenerbahçe’nin oyunu açma eğiliminin tam zıttı. Zaten CSKA da bu farkın kurbanı olup duruyor senelerdir. Lakin Fenerbahçe, Madrid ve CSKA’nın aksine, yavaş tempo ve savunma baskısı hususlarında da Olympiakos’a gayet güzel ayak uydurabileceği için, Yunan ekibine karşı CSKA veya Madrid’e kıyasen çok daha avantajlı. Temsilcimiz, ilk maçtaki mucizevi yüzdelerine yaklaşır ve 40 dakika aynı konsantrasyonla oynarsa, CSKA’nın düştüğü tuzaklara düşmez. Hatta, Birch, Printezis ve Young’a karşı (tıpkı Ayon, Randolph ve Hunter’ı mahvettiği gibi) uzunlardan oynanacak oyunlara ağırlık verip farka bile gidebilir ve 80-69 gibi bir skorla kazanır.
Evet, ligin 1.si ve 2.si gitti, bakalım 3’ün (Olympiakos) ve 5’in (Fenerbahçe) hesabında neler olacak? Hesaplaşmaya can atıyoruz!
Not: İlk maç boyunca Olympiakos tribününün tam altında oturan birisi olarak rahatça söyleyebilirim ki, iki ülke seyircisi arasında profil ve takıma destek açısından HİÇBİR fark yok. Biz ne isek, onlar da, o… Ama ev sahibi avantajıyla, Fenerbahçe taraftarının sayı üstünlüğü, işleri lehimize çevirecektir.
Yazarın diğer yazılarına erişmek için tıklayın
mail: efe.ozenc@abcspor.com
twitter: @efe_ozenc
Youtube: Turuncu ve Siyah
Comments are closed.