2014-15 sezonu, temsilcilerimizden birinin uzun yıllardır özlemini çektiğimiz bir adımı atabilmesine vesile ve sahne olmuştu. Fenerbahçe Ülker, on küsur yıllık bir duraklama döneminin ardından, ülkemizi Final Four’a geri taşıma onuruna erişti. Öte yandan, diğer temsilcilerimizden Anadolu Efes ise, düşe kalka tamamladığı bir Top 16 sürecinin ardından güç bela kapağı çeyrek finallere atabilmekle yetindi. Real Madrid’e karşı oynanan seride ise, kerelerce tekrar ettikleri acemilikler, basit hatalar onları Euroleague turnuvasının dışına itti. Peki, Efes’in bu tökezlemelerinde bizlerin mantık sınırlarını zorlayan etken ne oldu? Takımın dengesizliği? Bir anda tüm konsantrasyonlarını kaybetmeleri? Takım içi rollerin oturmaması? Oyuncuların formsuzluğu? Hayır, hiçbirisi. Çünkü Heurtel’in gelişiyle şaşan dengeler, 2015-16 sezonuna yaşadığımız şu günlerde artık yavaş yavaş oturmaya başladı ve her ne kadar yerliler bu son iki haftadır Ivkovic’in uyguladığı yeni sistemde “öteki kardeş” muamelesi görmeye yüz tutsalar da, Cedi boş şutları daha yüksek yüzdeyle sokabildikçe fazla sorun kalmayacak. Yani, bu sene de Efes için umutlu olabiliriz hâlâ..
Ama isterseniz, geçen seneki ilginç bir hata karmaşasına geri dönelim. Zira Efes, Top 8’de Real Madrid’e yenilip elense bile, bizi, mantığımızı şaşkına çeviren asıl olay, Real Madrid ile oynanan serinin 2. Maçında yaşandı. Efes kayıtsız şartsız önde giderken, masa hakemlerinin saatinde meydana gelen bir arıza sebebiyle süre tamı tamına 23 saniye boyunca işlemedi. Dile kolay, 23 saniye… Hatanın hakemlerden veya verilen yanlış bir karardan kaynaklanmadığı gerekçesiyle, Efesi hakkı olan maça dair herhangi bir hak iddiasında bile bulunamadı. Peki, bir anda silkinip kendine gelebilen ve rüzgarı arkasına alarak çift haneli seriler bulabilen dev rakiplerinin ekmeğine yağ süren bu hadise, Efes’in maçı kaybetmesinde hiç mi rol oynamadı? Elbette ki maçın kaybedilmesi ile sürenin neredeyse 1 tam hücum süresi kadar uzatılmasının bağlantısı büyük. Pek çoğumuza göre, sırf bu olay sebebiyle, temsilcimizin açıkça hakkı yendi, galibiyeti ‘çalındı’. Diyoruz ya, 23 koca saniye armağan edildi Real Madrid’e bu galibiyet yolunda…
23 saniyenin basketboldaki önemini ve maçın neticesinin ne denli tartışmaya müsait olduğunu daha iyi anlayabilmek için, gelin, tarihin gelmiş geçmiş en ‘tartışmalı’ maçına bir göz atalım: ’72 Olimpiyat Finali. Biz bu skandal maçın yankılarını bugün bile her dakika konuşmuyorsak, 1972 Münih Olimpiyatları’nda bu maçtaki kaostan çok daha vahim ve mühim olaylar yaşandığı içindir. Yoksa, böylesi bir hatanın ABD tarafından halen daha unutulmadığı ve ‘affedilmediği’ ortada1.
23 saniye demiştik ya hani, bu skandal maçta her şeyi karıştıran ve tekrar tekrar oynanan süre, sadece 3 saniyeydi! Evet, 3 saniye! Ve iki takımın kaderi, bu 3 saniyede tersyüz oldu…
Öncelikle, bitmeye yaklaştıkça sertleşen Soğuk Savaş’ın ve Olimpiyat kampında yaşanan cinayetlerin, bu maçın gergin atmosferine katkılarını hatırlatarak başlayalım1. İki süper gücün, ABD ve SSCB’nin arasındaki yüksek tansiyonun 1972 yılına gelindiğinde bile azalmadığını, SSCB’nin ilerleyen yıllarda Afganistan’ı işgali sebebiyle ABD’nin ’80 Moskova Olimpiyatları’nı boykot edişi, SSCB’nin de cevap olarak ’84 Los Angeles Olimpiyatları’na katılmayışı yeterince kanıtlayabilir. Ayrıca ABD, dünyaya basketbolu tanıtan ve öğreten ülke olma iddiasını devam ettirdiği 1972 Olimpiyatları’na dek, olimpiyatlarda hiçbir basketbol maçını kaybetmemişti, ve Sovyetlerin her alanda ABD’den üstün olma gayreti giderek ciddileşiyordu.
Öylesi bir yenilmezliğin getirdiği ilginç bir kibir de vardı Amerika’da; onlara göre, 1960 yılından sonra basketbol oynayan SSCB’li oyuncuların (ki, bunlara ’72 Olimpiyatları kadrosu da dahil) neredeyse tümünün şut stilleri efsanevi NBA yıldızı ‘Bay Logo’ Jerry West’inkine benzemektedir; çünkü bu iddiaya göre Sovyetler, o tarihten sonra basketbolu Jerry West’in maç kayıtlarını izleyerek öğrenip öğretmişlerdir2. Bu iddianın temeli de, ABD’nin, 1960 Roma Olimpiyatları’nda Oscar Robertson’lı, Walt Bellamy’li kadronun yardımıyla fırtınalar estiren ve Sovyetler karşısında 19 sayı atarak ABD’yi 81-57’lik ezici bir zafere taşıyan Jerry West’in3 önderliğinde altın madalyaya ulaşmasıdır3,4. Hatta ve hatta, SSCB’nin ’72’de altın madalyaya ulaşmasını sağlayan efsanevi guard Sergei Belov, uluslararası alanda ‘Sovyetlerin Jerry West’i’ olarak tanınır ve anılır2,4.
Böylesi bir karne ve imajla ’72 Olimpiyatları’na gelen ABD’nin ne denli yenilmez olduğu, efsanevi koç Vladimir Kondrashin önderliğinde ’71 Eurobasket’i kazanmış olan Sovyetlerin de malumuydu. Fakat, basketbolda, sahaya çıkıp oynamadan, kimin kazanıp kaybedeceğini kimse bilemezdi. Zira ABD, 1992 yılına dek sürdüreceği geleneğin gerektirdiği üzere bu turnuvaya NCAA yıldızlarından kurulu bir kadroyla katılıyor, kendinden çok emin olduğu için rakiplerinin isimlerini öğrenmeye gerek bile duymuyordu (ABD’nin nice uluslararası hezimetine karşın, bu küstah alışkanlığın ta 2006 ABD-Yunanistan maçına dek sürmesi de ayrıca hazindir5).
Sovyetler ise, adeta bir “ayaklanma” diyebileceğimiz ilginç bir jenerasyon sayesinde, daha evvelki basketbol devlerine, yani Çekoslovakya, Macaristan, Yugoslavya, Brezilya ve ABD’ye kafa tutabileceği bir yapılanmaya kavuşuyordu. 1972’deki kadronun temellerinin atıldığı 68 Olimpiyatları’ndaki baş aktörlerden Sergei Kovalenko, Sergei Belov, Paulauskas, Polivoda, Sakandelidze ve Gennadi Volnov ‘72’deki kadroda da yerlerini alırken, Jaak Lipso ve Vladimir Andreev ’72 öncesinde takımı bırakmışlardı. Yerlerine gelecek isimlerden Dvorny, Zharmukhamedov, Aleksadr Belov, Belarus asıllı guard Ivan Edeshko ve Boloshev’in katkılarıyla kurulan bu karma takım, basketbolun o günkü tüm ihtiyaçlarına (atletizm, fundamental, taktik, teknik, vs.) en üst düzeyde karşılık verebilir bir konuma gelmişti.
ABD’de ise durum biraz daha farklıydı. O güne dek uluslararası şampiyonalar için oluşturulan en genç ABD kadrosu ile ’72 Olimpiyatları’na gidiliyordu6 ve takımın en çok güvendiği isim, yani o zamana kadar bir benzeri olmayan basketbol anlayışıyla NBA’in En İyi 50 Oyuncusu arasına girmeyi de başaran, muhalif siyasi görüşleriyle de sivrilen efsane pivot Bill Walton, bu kafilede yer almaktan (’70 Dünya Şampiyonası’nda yaşadığı acı tecrübe, sakatlık riski, Vietnam Savaşı’na tepki ve koç Hank Iba’nın o’nu diğer oyuncular gibi seçmelere sokmak istemesi gibi gerekçelerle7,8) vazgeçmişti. Bir diğer gözde kolej (daha sonra da NBA) yıldızı David Thompson da teklifi reddetmişti6. Böylelikle, ’68 Olimpiyatları’nda Jo Jo White ve Spencer Haywood (ki NBA yönetimine dava açıp kazanmışlığı vardır) önderliğinde altın madalyaya uzanan ekibin yerine ABD’yi bu sefer lidersiz, yıldızsız, yepyeni bir macera bekliyordu. ’64 ve ’68 Olimpiyatları’nda ABD’yi altın madalyalara taşıyan koç Hank Iba’nın kurduğu o günkü ekipte yer alan en meşhur isim, koçluğuna toz konduramayacağımız, zamane guard’ı Doug Collins’ti. Tom Henderson, ve Tom McMillen dışında diğer isimlerin tamama yakını sistem oyuncusuydu. Buna karşın gerek atletizm, gerekse de fundamental bakımından, Dünya Şampiyonaları’nda değilse bile Olimpiyatlarda ABD’lilerin üstünlüklerini kimse sorgulayamazdı6; ABD’lilerin bizzat kendileri hariç. Zira ABD basınında, bu seferki kadronun, tıpkı o sene 68 yaşına basan ve en son NCAA şampiyonluğunu 1946’da alan koç Iba kadar “demode” bir anlayışa sahip olduğu7, modern basketbolun gerekliliklerine uymayan, muhafazakar ve savunmaya dayalı bir sistemle oynatıldığı ve oyuncuların takım kimyası, birbirleriyle iletişim ve birbirini tanıma yönünden çok zayıf olduğu dillendiriliyordu8. Yine de ABD, her zaman ABD’ydi ve o güne dek Olimpiyatlar’da namağluptu…
(Devamı var)
http://espn.go.com/classic/s/Classic_1972_usa_ussr_gold_medal_hoop.html
http://en.rsport.ru/basketball/20131004/691685896.html
http://en.wikipedia.org/wiki/Basketball_at_the_1960_Summer_Olympics
http://archive.usab.com/mens/national/additional_quotes__usa_pract_2010_08_24.html
http://www.theguardian.com/sport/blog/2011/nov/16/usa-ussr-olympic-basketball-1972
http://espn.go.com/classic/s/Classic_1972_usa_ussr_gold_medal_hoop.html
Yazarın diğer yazılarına erişmek için tıklayın
mail: efe.ozenc@abcspor.com
twitter: @efe_ozenc
Youtube: Turuncu ve Siyah Kadar Yuvarlak