Avrupa kupaları kapsamında kader haftasını geride bıraktık. Birtakım öngörülemeyen fakat basketbola dahil aksaklıklar ve terslikler sebebiyle, Eurocup yarı finaline aday dört takımımızdan birisi (Trabzonspor Medical Park) son haftaya umutsuz, diğer üç ekibimizse (Banvit, Galatasaray Odeabank ve Pınar Karşıyaka) diken üstünde girdiler. Bizim için ne büyük bir gururdur ki, neticede her birisi bu “erken final” maçlarından alınlarının akıyla ayrıldılar ve üç temsilcimiz, kupanın son 16 takımı arasına isimlerini yazdırmayı başardı. Her birine buradan ayrı ayrı tebrik ve takdirlerimizi yollayarak, detaylara geçelim;
Galatasaray Odeabank, kendisinden açık ara grup liderliği beklenirken, geçen hafta hakemlerin skandal kararlarla sabote ettiği ve Joey Dorsey’nin de seve seve onlara katkıda bulunduğu bir Zaragoza mağlubiyetiyle bir anda gruptan çıkamama tehlikesiyle karşı karşıya geldi. Hemen ardından ligde alınan Efes galibiyet ziyafeti ile takım kendine gelip toparlandı ve grubun son maçında Sassari’den intikamını almayı da başardı. Sassari maçından evvel Ergin Hoca’nın bu işi hayat memat meselesi haline getirdiğini ve kazanmak için gerekirse sahaya girip oynayabileceğini bile tahmin ediyorduk. Ergin Hoca, kazanma hırsıyla, hataya sıfır tolerans politikası çerçevesinde gerekenleri yaptı ve Galatasaray, bu en gerekli maçtan galip ayrılarak yoluna devam etti. Hem Efes maçında hem de Sassari mücadelesinde tarihi birer performans ortaya koyan ve tek başına rakip pota altını çökerten “ihtiyar” Lasme, adeta tüm Avrupa’ya basketbol dersi verdi. Dorsey’i tutumsuzluğu ve tutarsızlığı sebebiyle basınının önüne atmaktan çekinmeyen Ergin Hoca da, maç sonunda, Dorsey’e gelen tüm tekliflere ve Dorsey’nin ayrılma düşüncesine rağmen, yola birlikte devam edeceklerini açıkladı. Galatasaray, Sassari maçında da, Efes maçında da, Schilb, Göksenin ve Sinan ile, kusursuzlaştırdıkları en mühim silahlarını, yani tam saha baskı savunmasını devreye sokup, istediğini elde etti. Micov da, 4 numara oynarken üzerine düşeni harfiyen yaptı. Jerrells dizginlendiği için fayda sağladı, Chuck Davis ise onca eksiğine karşın Jerrells’tan bile daha yararlı olduğunu gösterdi. Sassari maçının en kritik yerlerinde devreye giren Sinan’ı ve savunmasıyla rakip kısaları karartan Göksenin’i, ayrıca alkışlıyor ve Galatasaray’ın başarılarının devamını diliyoruz…
Pınar Karşıyaka, oldukça eksik bir kadro ve alabildiğine gençlerden oluşan 7-8 kişilik bir rotasyonla karşılarına çıkan “isyan yumruğu” Reggio Emilia’yı, destansı bir hücum ve şut performansıyla ezip geçti ve gruptan çıkmayı başardı. Bu yolda, hastalığı geçmeyen Kenan ve hafta içerisinde Türk Telekom’a karşı benchten gelip az sürede inanılmaz katkılar veren yeni transfer Samet’ten faydalanamadılar; fakat rakibin bu (kerametine akıl erdiremediğimiz) nakıs haline karşı gerekeni harfiyen yaptılar. %60’ın üzerinde bir 2 sayı ve 3 sayı yüzdesi ile oynamaları, hakikaten özel bir gün geçirdiklerinin kanıtıydı. Böylelikle, önceki hafta grupta farklı kazanılan Trabzonspor maçının meyvesini bu zaferle toplayıp, gruptan yükselmeyi başardılar. (Babasının vefatı sebebiyle bile olsa takımı yalnız bırakmayarak) iş ahlakı ve uyum bakımından şu ana dek tüm korkularımızı boşa çıkarmış olan Bracey Wright, Kenan’ın yokluğunda bir basamak yükselen ve yüzleri kara çıkarmayan genç Muhammed, dış şutlarda göz dolduran Can ve Soner ve iyiden iyiye takımın “go-to-guy”ı haline gelen Kenny Gabriel sayesinde, bu zorlu yollarda toparlandılar, yükseldiler. Iverson’ın az ama öz oynayarak her iki pota altını karartması, Josh Carter‘ın ritim bulması ve genç Egemen’in Emilia maçında aldığı süreyi, yedeklik günlerinin acısını çıkartırcasına iyi değerlendirmesi (fiziğini geliştiriyordur umarım), galibiyetin tuzu biberi oldu. Bir şanssızlık varsa, o da, son 16 eşleşmelerinde Pınar Karşıyaka ve Galatasaray’ın karşı karşıya geleceği haberiydi. Her iki takımımıza da şimdiden başarılar dileriz, iyi olan kazansın..
Banvit, geçtiğimiz hafta top kayıpları ve bundan azami fast-break sayısı çıkartan Djedovic yüzünden Münih’e karşı grup liderliği maçını kaybettiği için, bu hafta Bilbao önünde “tamam mı, devam mı?” maçına çıkmak zorunda kaldı. Savunmada devleşen Moerman’ın ilk üç periyotta hücumdaki tutukluğunu Vidmar, Slaughter, Fortson ve bilhassa zor anlarda takımın yed-i emini haline gelen keskin şutör Johnson ile dengeleyen, Vidmar’ın faul problemlerini; ve Carmichael’ın savunmadaki başarısını, enerjisini hücumlarda ziyan edişini de takım oyunuyla dengeleyen Bandırma temsilcimiz, Simmons ve Tolga’dan savunmada alabildiğine faydalanarak sorunu çözdü. Banvitliler, savunmada adam paylaşmakta çok sorun yaşasalar bile, rakibin hücum düzenini, Mumbru’ya Tolga ile yardım getirerek, Bertans’a da göz açtırmayarak çökerttiler. Oyun disiplinini kaybeden Bilbao’yu, Hannah’nın top kayıpları da iyice geriye çekti ve Bogris – Bertans ikilisinden gelen sürpriz basketler haricinde, Moerman’ın da son periyotta alev alması sayesinde Banvit, bu yüksek tansiyonlu maçta kendi seyircisi önünde istediğini almayı başardı. Bu maç sonucunda gruptan çıkmayı başaran ekibimiz bir üst turda İtalyan devi EA7 Milano ile eşleşti. Kalnietis takviyesi yapan rakibine karşı, top kayıplarında geri koşma zaafını düzelttiği ve Fortson’ı verimli oynatabildiği sürece ağır basacaklardır ve çeyrek finale kalmasını da bileceklerdir. Bu arada, maçı geren hareketleri yüzünden Bilbao koçu Alonso’ya da basketbol adına ne kadar sitem etsek azdır…
Trabzonspor Medical Park, iddiasının kalmadığı son grup maçında Trento’yu mağlup ederek grubu 3. sırada tamamlamayı ve Avrupa macerasını galibiyetle noktalamayı başardı. Son haftalarda hem ligde hem Eurocup’ta alınan başarısız sonuçlar neticesinde koç Markovic ile yollarını ayırmayı düşünen temsilcimiz, takım içi dengeleri tekrardan oturtabilmek adına bir mesaj maçı oynadı, ve formsuzluğuyla takımı aşağıya çeken Hardy kendini bulduğu için sahadan galibiyetle ayrıldı. Bilhassa hafta içerisinde 4 periyot boyunca önde götürdükleri maçı Banvit’e kaybetmeleri yüzünden Kulig, Thompson ve Stipanovic hariç her oyuncusunun hücum katkısını ve toplu halde takım savunmasını sorgulamaya başlayan Trabzon ekibi, böylelikle biraz olsun suları dinginleştirmeyi de başardı. KSK’dan Bracey Wright’a başsağlığı dileklerimiz gibi, Kulig’e de bebeğinin iyileşmesi sebebiyle geçmiş olsun dileklerimizi iletmeyi bir borç biliriz…
Fenerbahçe, geçtiğimiz hafta Anadolu Efes önünde Euroleague’de galip gelerek, eksik rotasyona ve sakatlıklara rağmen, istisnasız her maçı kazanmak adına canını dişine takacağını gösterdi. Bu kazanma alışkanlığı için koç Obradovic’e ne kadar teşekkür edilse, azdır. Bir diğer nokta ise, Fenerbahçe’nin bu zafere, çoktandır formsuzluğuyla saç baş yolduran Melih’in benchten gelip muazzam bir dış şut performansı sergilemesi sayesinde ulaşmasıydı. Son periyotta rakibi adeta tek başına yıkan Melih, bu serisini ligdeki Darüşşafaka maçında da sürdürdü ve Fenerbahçe, Final-Four adına daha da umutlandı. Daçka karşısında yay gerisini savunamayan rakibine Datome, Melih, Hickman, Dixon gibi isimlerle ardı ardına hançerler saplayan sarı-lacivertliler, pota altında da Udoh ve Vesely ile güzel bir ritim tutturup farklı galip geldiler. Bu maçın 3. Çeyreğinde destansı bir hücum grafiği çizen Fenerbahçe’de, süre bulan gençlerden Berk, inisiyatif alarak ve çok doğru işler yaparak Obradovic’ten bile bir “aferin” kapmayı başardı; Ömer ise, Markoishvili gibi bir duvarın üzerinden penetreli çift el smaç vurarak büyük özgüven depoladı. Bogdanovic de özüne dönünce, Fenerbahçe, bu haftanın tüm kulvarlarında “mutlak galip” olmayı başardı. Tebrik ederiz…
Anadolu Efes’te ise işler tam tersi şekilde devam etti. Öncelikle favori oldukları maçta, Cedi ve Saric hariç hücumda kimselerden katkı alamayarak Fenerbahçe’ye kaybettiler; ardından ligde Galatasaray önünde (nihayet süre verilen) Furkan ve biraz olsun kendisi gibi oynayabilen Granger dışında ağırlığını koyabilen kimse çıkmadığı için mağlup oldular ve iki kritik mesaj maçında ağır prestij yarası aldılar. Burada oklar artık sadece Heurtel’i veya değişmeli savunmalarda tepede guarda show-up’a gelmeyen uzunları değil, sistem ve oyuncu tercihi noktalarında hatalarını yineleyen tek bir ismi işaret ediyor: koç Ivkovic. Kurt hoca, ne yazık ki son maçlarda yanlış seçimlerle takımın bekâsını baltalayan yegane faktör oldu. Bu noktadan sonra onlar da kader maçı mahiyetinde birer Panathinaikos ve Kuban maçı oynayacaklar ve en ufak bir aksamada, değil grup 2.liği, üst tur bile sıkıntıya girecek. Bu yüzden, nokta atışı önlemler almaları lazım. Olur ha, istediklerini almayı başaramazlarsa, tüm dileğimiz, bu sezonu artık gençlere ayırmaları ve Cedi, Furkan, Emircan, Oğulcan, Okben gibi isimleri geliştirerek, geleceğe yatırım yapmaya başlamalarıdır. Ivkovic’in Efes’ten ayrılmadan önce yapacağı en büyük hizmet, bu gençlerin potansiyelini kinetiğe çevirmek olacaktır…
Darüşşafaka Doğuş, Euroleague’de Kızılyıldız galibiyeti sayesinde sıfır çekmekten kurtulsa bile, takım içerisindeki dengesizliklerin ne boyuta vardığını Fenerbahçe maçında bizlere gösterdi. Koç Mahmudi’nin “kadronun mimarı ben değilim” minvalindeki açıklamaları, kulüp içi dengesizlikleri gözler önüne seriyor. Her ne kadar bu sezon, o alıştığımız maç içi akıllı hamleleri yapabilen görüntüsünden uzak kalsa da, şu noktadan sonra ben şahsen Daçka’nın aldığı sonuçlar için Oktay Mahmudi’yi suçlama taraftarı değilim. Kulüp içerisindeki düzen ve dengelerden kim sorumluysa, sorunlu olanlar da onlardır. Seneye bu takımımızın çok radikal hamleler yaparak çehre değiştirmesi beni şaşırtmayacaktır. Fakat bu kadar geniş bütçeli takımlarda, kadroyu koç değil de başka odaklar kuruyorsa, hiçbir şekilde başarı gelmeyecek ve çok başlılık, felaketlere sürükleyecektir. Menajerler başta olmak üzere, kulüplere veya Federasyona hülle-peşkeş yapmakla basketbolda başarı gelmez. Ellerinde Harangody, Redding ve Slaughter gibi hemen her sistemde fayda sağlayacak rol oyuncuları, Ender, Mehmet ve Semih gibi kaliteli yerliler, Furkan ve Metin gibi gençler ve küstürülmedikçe adeta bir mühimmat deposu gibi çok yönlü görev gören, zeki bir Emir var. Fakat liderlik yapmaya en yakın isim Gordon iken, takımın yarısı oyuna küsmüşken ve koç kadrodan memnun değilken, iş ancak bir yere kadar gidebilir. Geleceği düşünüyorlarsa, Markoishvili, Oğuz, Bjelica, Serhat ve günden güne verimi düşen Wilbekin gibi isimlerden arınmaları şart…
Beşiktaş Sompo Japan, savunma yaptığı için Akın Çorap Yeşilgiresun’u farklı yenmeyi başardı. Hem dar rotasyon hem de tek iyi uzun olan Jackson’ın faul problemi yüzünden son iki çeyrekte oyundan kopan Giresun ekibi, faturayı koç Ahmet Kandemir’e çıkardı ve yollar ayrıldı. Ne yazık ki, (muhtemelen menajer dayatması sonucu), Ahmet Hoca’yı göndermeye değecek bir isimle değil, Trifunovic gibi alt seviye bir koçla anlaştılar. Beşiktaş’ta ise, Wolters’in yeniden oyuna ve takıma inanması, Lampe’nin zor anlarda sorumluluk alması, sergilenen savunma direnci sayesinde Culpie gibi bir şutörün çok daha verimli top kullanması, Cenk’in nihayet katkı vermesi ve Darden’ın son periyotta fişi çekmesi, galibiyete anahtar oldu. Enes’in süre bulamaması içimizi acıtıyor; ama Beşiktaş en azından bir şeyleri değiştirmeyi deniyor. Böyle savunma yapılırsa, play-off bir hayal olmaktan çıkar…
Türk Telekom, Avrupa’da yine istediğini elde edebilmesine karşın, ligde Kaf-Kaf’a mağlup olarak kendini ateşe attı. Harris’in gelişine tam adapte olamayan Jenkins takımı geriye çekti; bunun dışında yerlilerin aşırı derecede tek yönlü oynaması, tüm yükü Haislip – Harris eksenine yıktı ve kendi seyircileri önünde mağlup oldular. FIBA Europe Cup’ta bir üst tur için muhakkak seyirci avantajı elde etmeliler. Royal Halı Gaziantep ise, sistemin başat oyuncusu Rautins’in feci bir bocalama dönemine girmesi yüzünden, tepetaklak giden bir Konyaspor’a karşı (zor da olsa) galip gelebilmekle avunuyor. Avrupa’da Varese gibi ortalama bir rakiple eşleştiler. Umarız bir an evvel Stone ve Calloway’e bir yardımcı çıkartabilirler.
Play-off potasında kalmak için canla başla çabalayan iki ekipten Muratbey Uşak Sportif, Paul Harris’in sadece ribauntlarda baskın çıktığı bir maçta, Andre Harris’in katkıları ve Birch’in pota altındaki dominantlığı sayesinde geriden gelip Sanikidze’yi (daha doğrusu, TED Kolejliler’i) yenmeyi başardı. Maç sonlarını alabildiğine yüreklerini koyarak oynadıkları için ayrıca takdir ediyoruz. Dİ Büyükçekmece ise, ilk yarıdaki maçın karbon kopyasına benzer bir rövanşta, (Kartal ve Metecan’dan faydalanamayan) İBBSK’yı yine Erwing Walker’ın son saniye basketiyle yendi ve altın değerinde bir galibiyet daha aldı. Nihayet aradığı düzeni bulan Michael Roll’un liderliğinde ve görünmez kahraman Ceyhun Altay’ın katkılarıyla, play-off şanslarını günden güne perçinliyorlar. Tebrik ederiz…
İnce bir tespitim var: Fenerbahçe – Darüşşafaka Doğuş arasındaki maçta mükemmele yakın bir yönetim sergileyen hakemler, neden son pozisyonda yapılan faulden sonra Hickman’ın atış kullanmasına müsaade etmeyip maçı bitirdiler? Sürenin dolduğuna dair takdiri neye göre verdiler? Yoksa, Euroleague de bizlerin keyfe keder at koşturabileceği bir mecra haline mi geldi? Tam hakemleri alkışlayacakken, bu hareketleri benim tepkimi çekti açıkçası…
Herkese basketbol keyfi dolu bir hafta dilerim…
Yazarın diğer yazılarına erişmek için tıklayın
mail: efe.ozenc@abcspor.com
twitter: @efe_ozenc
Youtube: Turuncu ve Siyah Kadar Yuvarlak