https://abcspor.com/wp-content/uploads/2020/11/ataturk.jpg

BSL 2015-16 SEZONU İLK BAKIŞ (2. KISIM)

Okunması Gerekenler

efeİkinci bölümle devam edelim. Burada konuklarımız, Beşiktaş ve Darüşşafaka Doğuş ekipleri:

 

 

 

 

 

beşiktaşbasketbol

 

BEŞİKTAŞ

Gidenler: JaJuan Johnson (Krasny Oktaybr), Kerem Tunçeri (Acıbadem Uni.), Kenan Bajramovic (Sarajevo), Hilton Armstrong (Büyükçekmece D.İ.), Caner Erdeniz (TED), Scottie Reynolds (Enel Brindisi), Ryan Broekhoff (L.Kuban), Chris Lofton, Evren Büker*

Gelenler: DJ Seeley (Manresa), Nate Wolters (Milwaukee Bucks/Grand Rapids), Maciej Lampe (Barcelona), Leon Radosevic (Alba Berlin), Erik Murphy (Austin), Kartal Özmızrak (NSK Eskişehir), Lamont Hamilton (Krasny Oktaybr), Tremell Darden (Olympiakos), Emre Bayav (Darüşşafaka Doğuş), Cenk Akyol (Anadolu Efes), Evren Büker*

Kalanlar: Enes Taşkıran, Engin Atsür, Muratcan Güler, Doğan Şenli

 

Özet: Neredeyse sil-baştan yapan bir diğer ekip, canım Beşiktaş’ım. Geçen sene aksayan ne varsa, bu sene onu değiştirmek için güzel adımlar attı yönetim. Oyun kurucu rotasyonu Wolters gibi NBA standartlarında bir isimle güçlendirildi, Engin takımda tutuldu ve bu iki ismin müzmin sakatlık olasılıklarına karşı, Kartal Özmızrak yuvaya döndürüldü. İki numara için Reynolds tutulabilirdi gerçi takımda, ama Seeley’den de şimdilik şikayetçi değilim. Üstelik, Muratcan ve Engin’in de bu pozisyonda Seeley’nin arkasını toplayabileceklerini düşünürsek. Johnson da kalabilirdi, fakat Murphy – Lampe ikilisini defalarca Johnson-Bajramovic-Armstrong üçlüsüne yeğlerim. Bir defa, koç Dettman’ın bir hayranı değilim, aksine, kendisini ve basketbol anlayışını sevmem. Fakat o olmasa Murphy buraya gelmezdi. Lampe’yi, üstelik Barcelona gibi bir ekipten, üstüne üstlük halen daha tüm Euroleague ve Eurocup takımları kendisi için yollara gül saçarken buraya getirebilmek, gerçekten büyük başarı. Lampe, kimseye muhtaç olmadan kendi oyununu yaratabilen, oyunun seyrini değiştirebilen dominant bir isim. Lakin, gelin, yavaş yavaş inceleyelim:

 

1 numaradaki sıkıntılar, yalnızca savunma ve sakatlık riski ile alakalı olabilir. Sloukas Fenerbahçe için ne ifade edecekse, Wolters da Beşiktaş için aynı şeyleri ifade edecek. Oyun kuruculuğundan ve dış şut kabiliyetinden hiç şüphemiz yok. Savunmayı kotarıp sağlam kalırsa oyun kurucular, Beşiktaş her maça bir adım önde başlayacaktır. 2 numarada Seeley-Muratcan-Cenk-Berkay gibi bir rotasyon var. Darden ve Engin de buraya monte edilebilir duruma göre. Berkay büyük çıkış yakalamış durumda, muhakkak bu genç fidanın üzerinde durulması lazım. Muratcan artık son demlerinde, ama tecrübesiyle her tür kötü gidişe bir son verebilir halen daha. Seeley, açıkçası sakatlık ve disiplin sorunları sebebiyle iki ucu keskin bıçak. Ama Cenk sağlam kalırsa, Seeley’nin kötü formu veya yokluğu takıma darbe vurmaz. Tabi Cenk de, savunmada aksayan, sakatlıklardan yılmış bir diğer isimken, Dettman’ın sisteminde 2 ve 3 numaralar nasıl şenlenecek, işte orasını birlikte göreceğiz. Benim tahminim, oyunun 1-4-5 numaralar üzerinden oynanacağı yönünde. Tabi eğer, ihtiyar Darden oraların tek hakimi ilan edilmezse…

 

3 numarada da Cenk ve Darden’dan başka söz söylemeye namzet birileri yok (Ve yeri gelmişken; lütfen birileri bize Evren Büker’in niye tek resmi maç dahi oynamadan takımdan gönderildiğini izah etsin!). Darden’ın güzelliği, bu yaşta ve bunca sakatlıktan sonra bile, her ihtiyaca cevap verebilecek bir donanımda olması. Bozarı ise, bunu kimi zaman ancak Oliver LaFayatte veya Dontaye Draper standartlarında yapabilmesi. 3 ve 4 numaralarda Broekhoff’u gerçekten çok arayacaklar. Çünkü emin olalım ki, Darden, her şeye rağmen, bir Broekhoff gibi lider, öncü, kurtarıcı ve toparlayıcı değil. Bunların karışımını üst düzeyde yansıtabilen bir isim de değil. Ama yine de, Beşiktaş’ın hedeflediği yöne takımı ulaştırabilecek, seçkin bir parça. 4 ve 5 numarada savunmada sırıtmayan, ribauntçu ve dış şuta çok müsait Murphy, Lampe ve Hamilton var; Hamilton’ın şanssız hastalığı sebebiyle buraya bir de Radosevic monte edildi. Radosevic, bu isimlerden biraz daha farklı. Daha az hareketli, daha az yetenekli, yapabileceği işler çok daha bariz ve kısıtlı. Ama sırıtmayacaktır. Eğer ki klasik usul 4 ve 5 numaralar gerekirse, orada Doğan ve Emre devreye girecekler. Boy ortalamasının düşüklüğü bir yana, ben açıkçası, Beşiktaş’ın boyalı alanın ve uzun rotasyonunun bu kadar kuvvetli olduğu bir yıl daha hatırlamıyorum. Resmen Euroleague standartlarında bir uzun rotasyonu var takımda. Bakalım, işler rast gidecek mi, bu kadronun kıymeti bilinecek mi? Yoksa Dettman’ın kronik hataları her şeyi alt üst mü edecek? Bence ligde ilk 5, Avrupa’da ise en az çeyrek final görürler.

 

İdeal 5: Wolters – Engin – Darden – Murphy – Lampe (tabi Hamilton dönene dek; sonrasında Lampe 4’e, Hamilton 5’e monte edilir).

 

Darüşşafaka_Doğuş_logo

DARÜŞŞAFAKA DOĞUŞ

Gidenler: Gasper Vidmar (Banvit), Renaldas Seibutis (Zalgris), Göksenin Köksal (GS), Ermal Kuqo (Türk Telekom), John Shurna (Valencia), Jordan Farmar (Maccabi), Taylor Brown, Lynn Greer

Gelenler: Reggie Redding (Alba Berlin), Ender Arslan (GS), Marcus Slaughter (Real Madrid), Milko Bjelica (Anadolu Efes), Manuchar Markoishvili (CSKA), Luke Harangody (Valencia), Samet Geyik (Tofaş), Semih Erden, Oğuz Savaş, Serhat Çetin, Emir Preldzic (FB)

Kalanlar: Metin Türen, Jamon Lucas Gordon, Doğuş Özdemiroğlu, Mehmet Yağmur, Erwin Dudley

 

Özet: Bol para, geniş rotasyon demektir. Geçen sene Farmar gelene kadarki oyun yapısı, yatırımların doğru isimlere ve yöne yapıldığını gösteriyordu. Ama Farmar geldikten sonra işler tepetaklak oldu ve nedense fatura sadece Farmar’a değil, Seibutis ve Taylor Brown gibi faydalı isimlere de kesildi. Bu iki ismin takımda kalmasını tercih ederdim şahsen. Ama Darüşşafaka, Euroleague lisansını kaptıktan sonra iyiden iyiye büyük oynamayı seçti ve bence yanlış yaptı. Neden mi?

 

Alınan isimlerin her biri, hiç kuşku yok ki, iyi düzeyde, yetenekli ve tecrübeli isimler. Fakat, hiçbirisi lider değil. Üstelik bu oyunculardan bazıları, kariyerleri boyunca yer aldıkları (üst düzey) takımların lehine ahım şahım bir fark yaratamadı (Oğuz, Serhat, Markoishvili, Slaughter ve Bjelica gibi) bazıları ise o seviyedeydi fakat artık değiller (Gordon ve Emir gibi). Oyuna yön veren üç-dört oyuncu bulabiliriz aslında; Redding, Gordon, Ender ve Emir, oyun kurabilir, savunmayı ve takımı organize edebilirler. Ama bu dört oyuncudan bir tanesi bile yıldız değil; yani en kritik yerlerde oyunu açıp, fark yaratacak oyuncular değiller. Gordon bir vakitler öyleydi, Emir de az kalsın o kıvama gelecekti, fakat olmadı. Şahsen bu kadroda Mehmet Yağmur, Serhat, Samet, Metin, Doğuş ve Oğuz’a yazık edileceğini düşünüyorum. Şöyle bakalım; bu takımın hücumda sayı üretebileceği ayan beyan ortada; fakat as hücum sistemleri nedir? Kimin üzerinden oynayacaklar? En etkili oldukları taktik ve ideal beşleri hangisidir? Savunmada ne yapabilirler?

 

Özellikle bu son soru çok kritik, çünkü genlerinde sert savunma olan Markoishvili, Harangody, Slaughter ve geçen sene toparlanan Semih dışında bu takımda Euroleague ve TBL savunmasını göğüsleyebilecek kimse yok. Tecrübeye eyvallah, fakat her şey tecrübeyle veya geniş rotasyonla çözülmüyor. Eğer ki Gordon – Ender – Redding dengesi, bu üçlü ile Emir ve boyalı alan dengesi kurulamazsa, ve takım savunmasına bir çek-i düzen verilemezse, Farmar dönemindeki kaostan daha beteri yaşanır. Daçka’nın her topta, oyunu açması, diplere yayması lazım. Ki açıkçası, şu kadroda Harangody ve Redding dışında her koşulda ayakta kalıp standardını muhafaza edecek kimsecikler bulunmuyor bence. Toplama takım hüviyetinden kurtulabilmeleri için, Ender’in 2 numaranın yedeği, Gordon’ın da pas ağırlıklı bir isim haline gelmesi şart. Yoksa Redding’e de yazık olur.

 

Boyalı alanda aslında ihtiyaç duyacakları her türlü silaha sahipler, ama Semih dışında komple bir uzunları yok. Kalan her ismin bir yönü nakıs; Bjelica geçen sene Efes’in az daha go-to guy’ı olacaktı, ama savunmada saçmalayıp hücumda da düşüş yaşayınca hakkını yitirdi. Burada da kendisine dair ilk izlenimlerimiz hep aynı. Oğuz’un zaten dakikaları çok kısıtlı olacak, keşke o bölgede Bjelica hiç olmasaydı da o dakikalar Oğuz, Samet ve Metin’e harcanabilseydi. Zira Oğuz’u Bjelica’ya her dakika tercih edeceğim gibi, Samet ve Metin’in, bilhassa da Samet’in artık o dakikalara, o şansa kavuşmasının bir farz olduğunu düşünüyorum. Yoksa yitirilen şeyler, boylarını aşacak. Samet de artık büyük bir yıldız adayı gibi oynamalı. Yoksa bu onun kapacağı son büyük kontrattır; hiçbir şampiyonluk adayı takım da o’nu istemez bundan sonra. Gelelim Slaughter’a; smaçlar, atletizm, tamamlayıcılık ve sertlik dışında hiçbir hücum silahı olmayan Slaughter, bu yönüyle Efes pivotlarının adeta bir kopyası; ama kötü bir kopyası, çünkü savunması bir Tyus veya Dunston kadar etkili değil. Dahası, henüz takıma net bir uyum sağlayabilmiş de değil. Dudley zaten çok yaşlandı, dakikaları 5’i geçmeyecektir. Oradaki kalabalığa iyi bir sistem, iyi bir yönetim şart.

 

Forvetlerde de, Harangody’yi pamuklara sarıp sarmalamaları lazım; Emir’in de görev tanımı baştan belli olmazsa, FB’deki mutsuzluğundan daha beter bir hüsrana gark olur. Markoishvili çok sert ve amansız bir oyuncu, doğru, fakat bunun takıma zarar vermemesi ve Markoishvili’nin hücumda aktif olabilmesi hep pamuk ipliğine bağlı. Öyle olmasa, sakatlıkların vurduğu CSKA’da geçen sene rotasyonun diplerine düşmezdi. Guardlar bakımından zaten sıkıntı belli; kim, ne iş yapacak? Serhat neden burada? Doğuş hiç şans bulabilecek mi? Takım hızlı ve tempolu mu oynayacak, yoksa yavaş ve bol paslı mı? Kim benchten gelecek? Zor anlarda sazı kim ele alacak? Kim inisiyatif kullanacak? Alan paylaşımı anlayışlarını ve yardımlaşmaları ben hazırlık maçlarında hiç beğenmedim. O maçlarda, Semih, Harangody ve Redding haricinde ne yaptığını bilen veya orada ne işi olduğunu düşünmeyen kimse yoktu; bunu değiştirmeleri şart.

 

Sözün özü şu; öyle isimleri topladılar ki, öyle her sisteme veya duruma adapte olamazlar. Bu isimlerin her birisinin, nakış gibi, ince ince işlenmesi şart. Aksi halde, çok pişman olurlar. Özellikle de, savunma bakımından. Korkum odur ki, işler tahmin ettiğim kadar ters giderse, sponsor desteği de hevesini yitirebilir. Bunun için, ilk beş oyuncularına bench veya rotasyon oyuncuları muamelesi yapmamaları, bu ekipten Serhat ve Bjelica gibi birkaç isimle yollarını ayırmaları ve çok daha doğru görev tanımlamaları, dakika paylaşımları ve sorumluluk dağıtımları yapmaları lazım. Neticede, aldıkları oyuncular Alex Renfroe, Joe Ragland, Samardo Samuels, Tornike Shengelia, Joffrey Lauvergne, Tibor Pleiss veya Fernando San Emeterio değil; bir dönem parlayıp, artık sönme vakitlerine gelmiş ve kapasiteleri, tarzları, sistemleri belli, esneklikten uzak rol oyuncuları. Ve henüz bu “karma”nın yapısı, tanımı, ayakları yerli yerine oturmadı. Ve biliriz ki, hesapsız kalabalıktan hiçbir zaman hayır gelmez… Üstelik, ekipte “hakiki” bir oyun kurucu da yer almıyor..

 

Muhtemelen, zamanla, bu kadar yeni isim, dengeli bir takım olmanın yolunu bulacaktır. Koç Mahmudi’nin işi zor, zira beklenti çok büyük. Ama işler toparlanamazsa, TBL’de yarı final, Euroleague’de de ilk turdan ötesini göremezler. Tüm kurtuluşları, yıllarca takımlarını tek başına bir yere taşıyamamış veya görevlerinin, pozisyonlarının tamı tamına hakkını verememiş 10 tane ismi Harangody ve Redding ile harmanlayıp, kolektif bir başarı elde etmekten geçiyor. Bakalım bu yeni ve zor ekibe idarenin sabrı, tahammülü ne kadar sürecek? Aksi halde işler sıkıştıkça, bir uyum süreci değil azap süreci yaşarlar ve sahada sadece o gün verim verebilen 5 isim kalır, rotasyona bile gidilmez…

 

İdeal 5: O kadar zor ki.. Ama muhtemelen Gordon – Redding – Emir/Harangody – Semih – Slaughter şeklinde bir beşi çok sık seyredeceğiz…

 

(Devam edecek)

 

Yazarın diğer yazılarına erişmek için tıklayın

 

mail: efe.ozenc@abcspor.com

twitter: @efe_ozenc

 

Son Haberler

AMATÖRCE

Yedigimiz iki gol de olacak iş değil. İlkinde ortada fol yok yumurta yok. Rakibin ne baskısı var ne pozisyonu....

Benzer Konular