Birbirleriyle arkadaş bir grup kadının, içlerinden birinin evinde sırayla toplanıp, kısır, börek, çörek ve kek yemek suretiyle yaptıkları sosyal aktiviteye Gün, ortamda dönen bilgi alışverişi mahiyetindeki sohbete Gün dedikodusu, bu maksatla oluşan tekrar döngüsüne de Gün Sırası denir.
Misafir ağırlama sırası kendisine gelmiş olan kadın ise, o gün sabah erkenden, 15 yaşını aşmış, erkek cinsiyetinde ne kadar aile ferdi varsa, hepsini evden sepetler.
Hummalı bir ev temizliği ve ardından yapılan kısır, kek, börek, çörek operasyonu ile hazırlıklar tamamlanır, demlenmek üzere çay ocağa konur ve misafirler beklenmeye başlanır.
Adına ev ayakkabısı dedikleri, yalnızca ev içinde giyilmek üzere alınmış, genelde topuklu bir çift ayakkabının içinde olduğu bir torbayla beraber, misafir hanımlar güne gelirler.
Varsa evin kızı, yoksa yaşça daha küçük olanlar hiyerarşik bir sıra gözeterek misafirlere hizmet ederler.
Kimi misafirlerin ağızları sanki teneke ile kaplanmıştır, iki yudumda bardaktaki sıcak çayı bitiririverirler, pişkin bir ifadeyle; ay şekerim, seni de yoruyoruz ama diyerek bir bardak daha isterler, kız da, aa, olur mu öyle şey ablacım diyerek gider mutfağa bir bardak çay daha doldurur ama çay taşımaktan helak olmuş kızın da bir süreden sonra içinden sıyırması muhtemeldir.
Ortamdaki küçük çocuklar ise ellerine birer poğaça falan sıkıştırarak, ev dışında bir yerlere bahçeye, balkona falan sepetlenip, bi şekilde baştan atılır.
– Hadi siz biraz da balkona çıkın ama kavga etmeyin ha, KARDEŞ- KARDEŞ oynayın gibilerinden bir şeyler söylenip, ortamdaki çocuklar odadan uzaklaştırılıp, bir şekilde baştan atılır..
Kardeş-kardeş oynayın diye bir temennide ben de bulunmak istemiştim maç öncesi ama gerçekleşmesi zor bir temenniydi, biliyordum ancak bu kadarını da beklemiyordum..
Bu maçı kazanacak takımın kupayı da büyük ihtimalle kazanacak olması her iki takımın da hırslı oynayacağını gösteriyordu, bu noktada sahada yaşanacak ufak elektriklenmeler normaldi ama her iki takımın da şampiyonluk şansı devam ediyordu, aptalca alınmış kart cezalarıyla yarışta yara almayı kimse istemez diye düşünüyordum.
İnönü savaşı diye tabir ettiğim bir önceki maçtaki kadar çirkin görüntüler asla yaşamayız, dersler alınmıştır diye umut ediyordum maç öncesi..
Ama hiç de tahmin ettiğim gibi gelişmedi olaylar, ilk maçtaki rezaletin iki aktörü Soldado ve Pepe yine yanyana sahadaydı zira.
Bence iki oyuncu da yeterince uyarılmamıştı. İki hoca da suçluydu bu konuda ve iki oyuncunun başlattığı bu gerginlik Pepe’nin gördüğü kırmızı kartla devam etti, ardından kendini bilmez, evinin anahtarını bile sahaya atacak kadar şuurunu kaybetmiş bir kısım Fenerbahçe taraftarı ateşi daha da körükledi, ikinci yarının hemen başında Şenol Hoca’nın kafası yarıldı, zaten o da böyle bir şey bekliyordu, Bjk yedek kulübesi de taraftarı tahrik etti, takımlar soyunma odasına döndü ve nihayet maç yarıda kaldı, bir derbi daha karakolda bitti..
. Tabii insan düşünmeden edemiyor, skor avantajı olan takım Bjk olsaydı, Şenol Güneş ve oyuncuları sağlarlar mıydı sahaya?
Şenol Güneş’i de iyi takip ettiğimden, iyi tanıdığımdan söylüyorum, Şenol Güneş asrın taktiğini uygulayarak maçın tatil edilmesinde baş rolü oynadı bence..
Evet, kameralara bakarsan kafası yarıldı ama o işte de bir abartı varmış gibi geldi bana..
-Tabii, sorarlar adama hırsızın hiç mi suçu yok diye?
Tahrik olmayacaksın, gaza gelmeyeceksin, dikkatli olacaksın..
1 ay İnönü stadında yaşananlar ortada üstelik, bu kadar mı balık hafızalısınız?
Sonuçta tarihten aldığımız ders şu ki, tarihten hiç ders almıyoruz.
TV karşısında kılıç kuşanıp Diriliş Ertuğrul seyretmeyi tarih zannediyoruz.
Tarih masturbasyon yapmak için değil, ders almak için var.
İnandığın yolda sakin ve akıllı bir şekilde ilerleyeceksin, tahriklere kapılmayacaksın, provoke etmek isteyenlere de prom vermeyeceksin.. Tarihten alacaksın dersini..
Sonuçta rezaletin ikinci perdesi de Kadıköy’de yaşandı.. Utanç verici bir maç oldu, çok üzüldüm..
Fenerbahçe’nin tam da istediği gibi bir maç oluyordu oysa, Beşiktaş topla biraz fazla oynuyor gibi görünse de oyunun kontrolü tamamen Fenerbahçe’deydi, üstelik Fenerbahçe’ye beraberlik de yetiyordu, rakip de 10 kişi kalmıştı, her şey yolunda gidiyordu ama olanlar oldu. Beşiktaş takımı ve hocası seyircinin zaafını çok iyi değerlendirdi, Fenerbahçe seyircisi de oltaya geldi.. Skor avantajıyla devam eden bir maç yarıda kaldı, maç tatil edildi, Fenerbahçe’ye ceza kapıda..
Provoke edenlere mu kızsam, oltaya gelenlere mi sinirlensem bilemedim valla..
– Neyin kafasını yaşıyor bu taraftarlar anlamadım?
– Siz nasıl bir aptalsınız oğlum?
– Siz ne şekilde gözü dönmüş bir fanatiksiniz ?
3-5 kişi değil ha bunlar , onlarca kişi yağdırıyor ha yağdırıyor sahaya?
Bir taraftar takımını nasıl rezil eder, takımına nasıl zarar verir oturun tekrar tekrar izleyin?
Tamamlanamayan maçla ilgili de bir şeyler daha karalamak isterdim ama öyle bir ortam yok..
Öyle bir soğudum ki; ligin sonuna kadar maç seyretmek dahi istemiyorum..
Aykut Kocaman falan da demeyeceğim artık, eleştirmeyeceğim kendisini, koskoca camianın, koskocaman dediğimiz taraftarı, maç bu skordayken, rakip takım oyuncularının kışkırtmasıyla oltaya geliyorsa, böyle bir maçta takımına ceza aldırıyorsa, şampiyonluk konuşmanın da hiç bir anlamı yok bundan böyle.
Fenerbahçe taraftarı haketmiyor böyle bir şampiyonluğu zaten..
– Nesini konuşacağız bundan sonra ?
O kendini bilmez taraftarın hepsi tespit edilmeli, ciddi ceza almalılar, ömür boyu Fenerbahçe stadında maç izlememeliler..
Aslında bu da yetmez, bir de Cem Yılmaz usulü ceza vermek lazım bunlara.
Şimdi size soruyorum:
1.Dayak nedie?
2.Neden atılır?
Yazarın diğer yazıları için tıklayın
mail: bruno.monte@abcspor.com
twitter: @BrunoMonte1907