HAYIRLI BİR BAŞLANGIÇ
Beşiktaş’ta yeni bir dönemin ilk sayfasının açılışıydı Trabzon deplasmanı.
Sezonun ilk yarısında şampiyon kadro ve hocanın yaşadığı büyük hayal kırıklıklarının ardından Beşiktaş Özkaynak Düzeni’nden yetişen, kulübün evlatlarından Önder Karaveli emaneti devralmış ve çok daha zor durumlara düşebilecek, rakiplerinden biri gibi düşme hattında gezinme durumlarına düşebilecek bir takımı ayakta tutmayı başarmıştı. Ama gösterilen gelişim skorlara yeteri kadar yansımayınca üstünde yaratılan haksızca baskıya daha fazla dayanamadı ve sonunda görevini devretmeye karar verdi. Bu süreçte kulübün geleceğine yönelik büyük bir belirsizliğin hakim olması, Beşiktaş’ın yönetimsel olarak ne kadar yetersiz idare edildiğinin göstergesiydi ve benim de bu süreçte bu belirsizliğin etkisiyle daha az yazıyı kaleme almamın tek nedeniydi.
Bu sürecin sonunda ligin bitimine 8 hafta kala, belki de hayırlı bir zamanda yeni bir başlangıç gerçekleşti. Camianın çoğunluğunun beklentisi (benim de ümitsizce gerçekleşeceğine inandığım şey) eski defterlerin açılmasıydı. Ama Başkan ve yönetim, futbol konusunda yetkiyi verdiği Sportif Direktör Ceyhun Kazancı’nın çizmek istediği vizyona güvendi ve kendisinin görüştüğü yabancı hocalardan birine imza attırdı, bana göre çok da iyi yaptılar. Futbolculuğunda Bayern Münih’te oynadığı dönemden ismine aşina olduğumuz, antrenörlük döneminde ise etkili, ama uzun süreli olamayan başarılarla adını duyuran Valerien Ismael Beşiktaş’ın yeni teknik direktörü oldu.
İlk icraatı, birinci idmandan itibaren kendi kariyeriyle özdeşleşen üçlü savunma sistemini çalıştırmaya başlamak oldu. Genellikle 3-4-3 versiyonları üzerine inşa ettiği kariyerinde bu sistem üzerine fazlasıyla pratiği vardı. Beşiktaş da kanatlarında Rıdvan ve Rosier’e sahip olmasıyla bu sisteme ligde en uygun olabilecek takımlardan biriydi aslında. Önder hoca döneminde Rizespor deplasmanında bu diziliş denenmiş ve sezonun en iyi futbolu oynanmış, sonrasında ise sebebi belirsiz şekilde ısrar edilmemişti.
Ismael, ilk maçında sezonun en başarılı takımı ve muhtemel şampiyonu Trabzonspor’a karşı savunmanın sağında Welinton, ortada Vida, solda Montero üçlüsüyle başladı. Rıdvan ve Rosier’in kapattığı kanatlarla beraber orta ikilide Josef ve Can yer alıyordu. İleri üçlü ise sağda Ghezzal, solda Alex ve ortada Batshuayi’den kurulmuştu. Bu sistemde ileri ve geri üçlülerin kenarlarındaki oyuncular kanatların iç kısımlarına daha yakın konumlanarak Rıdvan ile Rosier’e ileri geri alan açıyordu. Yaklaşık 10 günlük sistem çalışmasının etkileri, henüz çok erken olsa da, maçın ilk dakikalarından itibaren hissedilmeye başlandı. Beşiktaş santra ile beraber rakip kaleye akın ederek henüz 10.saniyede rakip ceza sahasına daldı, ilk 15 dakika boyunca rakibini kalesine yaklaştırmadı. Açıkçası takım olarak bir plana bağlı şekilde hareket eden bir Beşiktaş izlemeyi özlediğimi bu dakikalarda fark ettim!
Trabzonspor ilk tehlikeli pozisyonunu 17’de, Beşiktaş defansının hatalı bir ofsayt taktiği sonucu Djaniny ile bulabildi, ama değerlendiremedi. Sonrasında da ilk yarı sonuna kadar etkili tüm ataklar Beşiktaş’tan geldi, ancak sistem iyi işlese de Beşiktaş’ın bu sezon kaderini belirleyen en büyük etken yine kendini gösterdi. Ghezzal haricindeki tüm hücum oyuncularının aşırı yetersizliği nedeniyle planların işlemesi skora yansıtılamadı.
Bu yarıda Ghezzal’ın geliştirdiği ani bir kontraatakta Batshuayi ceza sahasında içinde darbe aldı, normal şartlarda en kötü ihtimal VAR uyarısı ile kesinlikle penaltı çalınacak bir pozisyondu, ama Batshuayi ileri derecede zeka yetersizliği olan bir oyuncu olduğu için tekme yedikten sonra birkaç saniye daha koşup sonra kendini yere bıraktı ve penaltı da doğal olarak çalınmadı!
İkinci yarıda da oyun Siyah-Beyazlıların istediği gibi gidiyordu ki, 56.dakikada bir uzun topta Vida ile Montero’nun paylaşım hatası ve Ersin’in gereksiz çıkışı sonucu Cornelius zor bir pozisyonda usta bir vuruşla takımını öne geçirdi. Beşiktaş’ın santraforunda yer alan futbol katili oyuncu ile Cornelius’un gol sayılarına baksanız birbirine yakın seviyede santraforlar olduklarını zannedersiniz! Ama takımlarının puan durumundaki yerlerine bakınca aralarındaki seviye farkı net anlaşılıyor.
Beşiktaş geriye düşse de oyun disiplinini kaybetmedi ve beraberlik golünü aramayı sürdürdü. Bunun sonucunda sağdan Ghezzal ile gelişen bir hücumda bu oyuncuyu ceza sahasında dalmışken faulle durdurabildiler ve penaltı kararı geldi. Normalde penaltıyı da Ghezzal’in atması gönlümden geçerdi, ama Batshuayi şimdiye kadar penaltı kaçırmadığı için atışı o kullandı. En azından o işi iyi yapıyor, bunu da kaçırmaz herhalde derken onu da becerdi! Direkten dönen penaltının ardından, hem rakiple hem Batshuayi ile mücadele eden Beşiktaşlı oyuncular 2 dakika sonra bu sefer yine sağdan Ghezzal’ın kaçırdığı Rosier’in çok akıllı vuruşuyla beraberlik golünü buldular!
Bu gol maçın Beşiktaş’a dönmesini sağlayabilirdi, ancak gol sonrası gelen değişiklikler buna engel oldu. Takımını maça çok iyi hazırladığı bariz belli olan Valerien Ismael hoca, oyuncularını tanıdıkça eminim değişiklik tercihlerini de daha iyi yapacaktır. Bana göre skor berabere iken sol tarafa geniş alan bulabilecek olan N’Koudou, forvete de milli takım yorgunluğu olmayan Güven daha iyi tercihler olabilirdi.
Nitekim 80’de Larin son derece aptalca ve amatörce bir kırmızı kart görerek, adeta takımına ihanet edercesine oyundan atıldı. Bu dakikadan sonra ise Beşiktaş ister istemez golü arayan değil, aldığı 1 puanı korumaya çalışan bir strateji uygulamak zorunda kaldı ve bunu da başardı.
Başta Batshuayi olmak üzere, en büyük hayal kırıklığım olan Alex ve sonradan giren Larin-Kenan gibi vasat altı performans gösteren hücumcular, sezonun genelinde olduğu gibi bugün de Beşiktaş’ın hak ettiği ve rahatlıkla alabileceği bir 3 puana engel olan isimler oldular. Ama başlıkta belirttiğim gibi, belki de bu olanlar Beşiktaş’ın geleceği için daha hayırlı olmuş olabilir. Beşiktaş için kimin yararlı, kimin zararlı olduğu, sezon sonunda kimlerle yolların ayrılması gerektiği eminim bu maçta çok daha net anlaşılmıştır…
mail: olcay.nurlu@abcspor.com
twitter: @olcynrlu