Şimdi birileri yine başlayacak, “sen Ersun Yanal’ı Ferrari mi sandın”demeye. Tabii ki Ferrari falan değil. Ama Ferrari gibi kaldı şimdikine kıyasla! O konuya birazdan döneceğim. Ersun Yanal’ın ilk geldiği günden ilk 3 haftaya kadarki dönemi derler ya film şeridi gibi diye. Aynen öyle geçti gözlerimden.
Biraz uzun yazacağım. “Durumumuz yoktu kardeş, okuyamadım” diyenlerin canı sağolsun, ne diyim ? Ersun Yanal’ın ismi ilk kez medyaya düştüğünde çok ciddi şüphelerim vardı kendisiyle ilgili. Çeşitli yerlerde de dile getirdim. Çalıştırmış olduğu takımların ligin ikinci yarısında yaşadığı sert form düşüşleri herkes gibi benim için de bir soru işaretiydi. Düşüşün sebebi aşırı kondisyon yüklemesi ile alakalı da olabilirdi eldeki malzeme ile de..
Kafamdaki en büyük soru işareti ise milli takım ve Trabzonspor’daki başarısızlığıydı. Gerçi milli takım dönemi başarısız geçmemiş o kadar. İsratistiklere bakınca anlaşılıyor bu. 9 maç, 4 galibiyet, 4 beraberlik ve bir mağlubiyet (%44,4) ve son maçta 5 gollü galibiyet. Hakan Şükürcü Galatasaray lobisine yenik düşmüş. Medyada çok başarısız algısı yaratılmış. Biz de bu algıya yenik düşmüşüz, hafızamızda böyle kalmış. Trabzonspor performansı 14 maç, 9 galibiyet, 4 beraberlik ve 1 yenilgi almış (%64,3) bence kötü bir performans değil. Trabzonspor tarafından başarısız bulundu ve kovuldu nihayetinde!
Acaba baskıyı kaldıramıyor mu diye endişelenmiştim Ersun Hoca için. Gönlümde ise bir sistem hocası vardı hep. Van Gaal gibi falan. Kafamın bir tarafında ise Lucescu’nun Ersun Yanal futbolunu tarifi vardı: Rus Ruleti diye nitelendiriyordu Mircea Hoca. Rus ruleti falan olmaz büyük takımda ama hücüm futbolu lafı bize cuk oturur arkadaş diye de düşünüyordum.
Hazırlık maçlarında çok beğenmedim sonuçları ama takımın hücüm felsefesinin değiştiği, bu anlamda ciddi ilerleme kaydedildiği ortadaydı. Konyaspor maçında da çok olumluydu maçın ilk yarısında. Allah Allah diye saldırıyordu Fener, Emenike habire kaçırıyordu. İkinci yarı Alper’i oyundan aldı, Webo’yu kanata koydu ve intihar etti. Bence çok büyük bir coaching hatasıydı. İlk maçın günahı olmaz dedik ve sustuk. İkinci maçı Sivasspor maçıydı. Ferrari felsefesi sahadaydı. Arşivime baktım, maç yazımı buldum..Yazımın başlığını paylaşıyorum sadece: BU MUDUR ? AHAN DA BUDUR!!!
Ersun Yanal için Ferrari benzetmesi falan çok abartılı. Öyle bir hoca falan değil. Türkiye şartlarında iyi bir hoca. Bizim başlık biraz da işin seksüel kısmı. Bi kere Ersun Hoca’nın Taktisyenliği tamamen sıradan. Standart 63.dakikada oyuncu değiştirmeye başlayan, taktiği ve oyun sistemini değiştirmektense sadece sahadaki forvet sayısını artırarak maçı istediğinin mesajını veren bir hoca. Hiç bir şey yapmamaktan iyidir elbet ama oyunu okuma kısmı vasat. O anlamda Ersun Yanal şapkadan tavşan çıkarabilecek bir hoca asla değil ama hücum anlayışı, hızlı futbol anlayışı ile büyük takımlara çok uygun bir model. Müthiş bir kondisyoner, müthiş bir antrenör ve Türkiye şartlarında bir çok hocaya kıyasla adeta bir Ferrari diyebilirim.
Ne olduysa oldu gitti, geri gelmez. Yeri dolmayacak bir hoca değil. İsmi gitti ama felsefesi ve sistemi hala yaşıyor Samandıra’da. O felsefeyi yok saymak, başarılı olmuş bir sistemin arkasından gitmemek son derece yanlış! Anderlecht maçında trübünlerin sahaya sırtını döndüğü an bana göre Galatasaray 4.yıldızı kaybetti. Mucizeler lazım. Trabzonspor’un yemesi gereken 40 fırın ekmeği var ama dikkatli olmak lazım hocaları çakal. Takıma göre, maça göre taktikle çıkıyor. Can yakarlar. Beşiktaş için hala muallaktayım. Sanki biraz kalite ve akıl eksikleri var sahada. Enerjileri ve iştahları üstdüzey.
Görünen tablo şu; bu lig onuncu haftada matematiksel olarak değil ama mantıksal olarak kopabilir. Ama bu kafayla olmaz. Emenike’nin ıslıklandığı an belki de kaybettik dördüncü yıldızı. Bunu zaman gösterecek umarım öyle olmaz. Fenerbahçe Kartal’la bu parkuru bu hızla geçebilir mi? İşte bütün mesele bu. Hızlı olmak veya olmamak. Hızlı düşünmek veya düşünememek. Risk almak veya alamamak. İşte bunların hepsinin neticesi tek bir kapıya çıkıyor; Olmak ya da olmamak!!!
Futboldan para kazananlar sahadaki aktörler ve onlara hizmet edenler. Maaşları da trübün, reklam ve turnuva gelirlerinden karşılanır. Demek ki futbol para kazanmak için yok. Keyif için var. Kitleler için var. Kitleler tarafından sevildiği sürece aktörlerin maaşları da ödenecek. Madem futbol kitleler için, kitleleri küstürmemek olmaz oğlu olmaz şart. İyi futbol ve heyecan veren futbol en önemlisi. Seyirci izlediği takımdan zevk almalı, heyecan duymalı. Ben çok maç bilirim; 3 puan kazanılmış ama “lanet olsun böyle 3 puana”denmiş. Herşey şampiyonluk da değil 3 puan da değil. Gaziantepspor’dan alınan 3 puan beni mutlu etmedi. Can sıkıntısından ibaret bi maç. O yüzden bizim Kartal’a motifiye şart. Modifiyeyi yapacak kişi de malum. “Transfer yapmıyorum, bu lige bu kadro yeter, ben sistemi kurdum, hangi hoca gelirse gelsin şampiyon oluruz”mantığı Barça’da belki söker AMA bizde sökmez!
Kartal güzel bir esnaf arabası. Biraz fazla yakar ama tüple falan halledersin. Geniş bir iç hacmi var. İki oda, bir salon. Salon salamanje. Koltuğu da yatırdın mı hacim genişliyor. Adeta bir panelvan. Niye diyorum bunu ? Eskaza ikinci olursa bu takım, CL’de ön eleme oynar. . Çok ballı kura gerekir. O ön elemeyi de sittin sene geçemeyiz. Benden soylemesi; İşte o zaman bu Kartal kendiyle beraber pek çok yolcuyu da içine alır!!!