Şunu net bir şekilde ifade etmeliyim ki inanılmaz keyif aldık, inanılmaz güldük, inanılmaz şaşırdık… Birden fazla duyguları yaşadığım röportajım az olur, onlardan biri de sevgili Ebru Gürsoy ile oldu.
2012’de halkoylamasıyla “Türkiye’nin En İyi Kadın Spor Spikeri” ödülünü alan televizyonların başarılı ve güzel spikeriyle geçtiğimiz hafta çok özel bir sohbet gerçekleştirdik. Kendisine ilgisinden dolayı çok teşekkür ederim.
Böyle bir isimi tanıdığım için de kendimi çok şanslı addediyorum. Yazılacak daha çok şey var aslında ama kimseyi fazla meraklandırmadan röportaja geçmek istiyorum…
*** Ebru Gürsoy kimdir?
20 Ocak 1980 doğumluyum. İlkokul, ortaokul ve liseyi Kültür Koleji’nde okudum. Üniversiteyi ise Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo TV ve Sinema bölümünü okuyarak tamamladım.
*** Nerelisiniz?
Anne tarafım Bulgar göçmeni, baba tarafım Kırım Tatarı. Ben İstanbul doğumluyum.
*** Hangi takımlısınız?
Çok iyi bir Galatasaraylıyım.
*** Kaç dil biliyorsunuz?
İngilizce ve çok az İtalyanca.
*** Evli misiniz?
Bekârım.
*** Sizi televizyona iten etkenler neydi? Neden televizyon?
Ekranda olmamı ailem hep istiyordu, ben de televizyona açıkçası ilgi duyuyordum. Küçüklüğümden beri okul hayatımda müsamere, sahne, gösteri gibi organizasyonlarda, tiyatrolarda yer alırdım. Babam reklamcı olduğu için henüz 15 yaşındayken bir şekilde televizyon camiası ile tanıştım, Neşe Erberk ile bir araya gelerek onun ajansına kaydoldum ve reklam oyunculuğuna başladım.
*** Profesyonel manada ekrana geçiş nasıl oldu, süreci bizlere anlatır mısınız?
Üniversitede bildiğiniz üzere staj yapma zorunluluğu vardı. Televizyon tarihimizin efsane programı olan Uğur Dündar’ın Arena ekibine dâhil oldum. Stajyer olarak Kanal D’de çalışmaya başladım. Sayın Uğur Dündar’ın ekibinde yer almayı ben “ikinci üniversite okumak” olarak yorumluyorum. Hayata ve mesleğe dair inanılmaz şeyler öğrendim, buraya bir emekleme dönemi diyebilirim.
*** Arena ekibinde stajyer olarak neler yaptınız?
Yapmadığımız iş yoktu. (Gülerek) Aslında gönüllü kölelik de denebilir. Yapım asistanıydık, muhabir asistanıydık, deşifre yapıyorduk, kaset topluyorduk, arşivleri tarıyorduk, gizli kamera haberlere gidiyorduk, yönetmen asistanıydık, istihbarat asistanlığı yaptık, çay getirdik, faks çektik, haber yazmayı, haber metni oluşturmayı öğrendik. Her şeyi yaptık.
*** Stajınızı tamamladıktan sonra tercih ya da ikilemlerde kaldınız mı? Nasıl bir kırılma yaşadınız?
Gizli kamera haberciliği içerisine girdiğiniz zaman hayatınızda habercilikle mi yürümeniz gerekiyor yoksa farklı bir yön mü seçmeniz gerekiyor aslında bunun ikileminde kalıyorsunuz. Arena programı ömrünü tamamlayınca benim de bir seçim yapmam gerekiyordu. Sevgili Uğur Dündar Star TV’ye geçti, bana hava durumu sunacaksın dedi ve ben havalara uçtum. Ben gerçek anlamda ekran önüne hava durumu sunarak çıkmaya başladım. Sene 2001’den bahsediyorum burada.
*** Spikerlik ve sunuculuk eğitiminizi nereden aldınız?
Diyalog İletişim’den aldım. Sevgili Can Gürzap ve Arsen Gürzap gibi değerli isimler eğitimimde bana inanılmaz destek verdiler.
*** Star TV’den sonra rota neresi oldu?
Bu süre zarfı içerisinde bana Kanal D’den teklif geldi. Gala diye yepyeni bir program başlayacaktı, format o dönem Kanal D’de yayınlanan dizilerin ve yayınların kamera arkalarını izleyiciyle buluşturmak, bunu da benim sunmamı istediler. Üç buçuk yıl çok keyifli bir program yaptık ve bu fırsat beni sektörün birçok önemli ismiyle tanıştırdı.
*** Dizi oyunculuğu yaparak da ekranlarda yer aldınız. Özellikle Kampüsistan adlı dizi o dönem itibariyle belirli bir seyirci kitlesi yakalamıştı. Peki diziye geçiş nasıl oldu? Oyunculuk hayaliniz var mıydı?
Kanal D ‘de İrfan Şahin Genel Müdür olmuştu ve bana “Kampüsistan’a senin için de bir rol koyacağız, seni bu projede görmek istiyoruz” dedi. Orada Gökçe karakterini canlandırdım, izleyenler hatırlayacaktır. Güzel deneyimlerim oldu burada da, inanılmaz keyif aldım ve iyi ki de kabul etmişim dedim.
*** Hayatınızda köşe yazarlığı da var. Bu süreci bizlere anlatır mısınız?
Kampüsistan dizisi devam ediyordu ve ben o dönem Vatan gazetesinin çıkardığı ‘Haftalık’ adlı dergide köşe yazarlığı yapmaya başladım. Burada başarı hikâyeleri kaleme aldım, özel röportajlar yaptım, gündeme dair konular yazdım. Dergiciliğin ve yazarlık denemelerimin de insan olarak bana ve kariyerime önemli katkısı olmuştur.
*** Sizi en çok etkileyen röportajınız kimle ve neydi?
En etkilendiğim röportaj ultrAslan ile yaptığım röportajdı. Hiç unutamam rahmetli Alpaslan Dikmen ve Suat Ateşdağlı ile yapmış olduğum sohbetten inanılmaz etkilenmiştim. UltrAslan’ın kuruluş yıllarıydı.
*** Diziden sonra sunuculuğa geri döndünüz, geri dönüşünüzdeki etkenler nelerdi?
O dönemden sonra 2004 yılında TV8’den sabah haberlerini sunmamla ilgili teklif aldım. 2006 yılında Uludağ’da bir snowboard kazası geçirene kadar bu işi yürüttüm. Sabah haberlerini hazırlamak ve sunmak benim için inanılmaz bir deneyimdi. Zorlayıcı, şaşırtıcı ve her televizyoncunun kolay kolay başa çıkamayacağı türdendi. Hayat sizin için 4’de başlıyor, 7’de yayına çıkacağınız için dinç, günün haberlerine vakıf olmanız ve size getireceği sürprizlere de açık olmanız gerekiyor. Benim için canlı yayın tecrübemin gelişmesi açısından çok güzeldi. Geçirdiğim kazadan sonra Murat Saygı’nın teklifi ile birlikte D-Smart’ta çalışmaya başladım. 2006-2010 yılları arasında D-Smart’ın tematik kanallarında çalıştım.
*** Gündeme dair haber sunuculuğu yaparken birden spor haberlerini sunmaya başladınız. Peki, sizi buna sevk eden etkenler neydi?
Sevgili Gökhan Telkenar ve İlker Yasin o dönem ben D-Smart’ta çalışırken birkaç kez “sen gel futbol yayınlarına çık” dediler. Onlara “ben iyi bir taraftarım ama futbolu konuşacak kadar ahkâm kesemem” dedim. Beni bu anlamda uygun görmüşlerdi ama ben mental olarak hazır hissetmedim kendimi ve teklifi kabul etmedim. Spor bültenlerinde yer almayı kafa olarak planlamam gerekiyordu, sonraları 2010’da Lig TV’den teklif geldi.
*** Lig TV sürecinizde neler yaşadınız? Spor camiasında yer almak sizin için nasıl bir deneyimdi?
2010 yılında Sayın Ertan Özerdem Digitürk’ün Genel Müdürü iken Lig Tv görsel bir renovasyondan geçiyordu. Kanal, Ayazağa’daki yeni binaya taşınmıştı, stüdyolar kuruluyor, ekipler yenileniyordu. Sevgili Şansal Büyüka bana ana haberleri sunacağımı söyledi. İlk aylarda alışma dönemi yaşasam da kafamda futbol yayıncılığı ve spor spikerliği doneleri oturdukça rahatladım, sonrasında takımlarla ilgili, teknik konularla ilgili kendi yorumlarımı, güncel bilgileri süzgecimden geçirip yayıncılığıma yansıtabildiğimi hissettim ve alıştım. 3 yıl boyunca Ligtv’de diğer spiker arkadaşlarla partnerli ya da tek birçok program sundum, yayın yaptım.
*** Galatarasay TV sürecinize gelelim. Burada çalışmaya başladıktan sonra Galatasaray taraftarıyla diyaloglarınız nasıldı ve neler yaşadınız?
Lig TV’den ayrıldığım dönemde Ali Kırca Galatasaray Kulübü’nün Medya İletişim Direktörlüğü görevine getirilmişti ve iyi tanıdığı 4 kişiyi Galatasaray TV’ye çağırdı, bu 4 isimden biri de bendim, kendisine bir kez daha teşekkürlerimi iletiyorum. Veli Yiğit, Eray Sözen gibi arkadaşlarla çalıştım. 1 yıl süreyle yine çok keyifli deneyimler edindim. GSTV beni Galatasaray taraftarıyla bütünleştirdi, o yüzden çok ama çok memnunum.
*** Galatasaray TV’den neden ayrıldınız?
O dönemki bir yönetici ile fikir ayrılığına düştük ve ayrıldım.
*** Şuanda neler yapıyorsunuz?
Aktif olarak bir televizyon kanalında çalışmıyorum şuan.. Hayatımda başka bir sayfa açıldı. Terapi diyorum ben buna.. Annem seramik sanatçısı Beyhan Gürsoy.. Kendime ödül veriyorum, annemin seramik atölyesinde çalışıyorum ve seramik yapıyorum.
*** Size gelen projeler var mı?
Reklamlarda oynuyorum halen, başka işler de geliyor ancak ben sadece spor medyasında yer almak ve futbol yayınları yapmak istiyorum.
*** İyi bir Galatasaraylısınız. Peki, objektif olduğunuzu düşünüyor musunuz?
Evet, objektifim, hem Beşiktaş’a hem Fenerbahçe’ye hem de diğer takımlara karşı hiçbir zaman Galatasaraylılık kafasıyla yaklaşmıyorum.
*** En çok eleştirildiğiniz konu?
Galatasaray TV’de üzerine gidilmeyen konuları konuşmaya çalıştığım için çok eleştirildim. Bana sen Galatasaray TV’de çalışıyorsun unutma diyen birçok isim oldu ama bu da aslında benim tarafsızlığımın göstergesiydi. Bunun dışında sosyal medya özgür bir platform, herkes her an özgürce eleştirebilir, takdir edip alkışlayabilir..
*** Futbola gelelim. Bize geniş açılardan Galatasaray’ı değerlendirirseniz neler söylersiniz?
Galatasaray Lazio maçıyla birlikte Avrupa kupalarından elendi ve bir gerçek ortaya çıktı.. Meğer bir grup yönetici zaten bunu bekliyormuş. Bu elenmeden dolayı mutlu olanlar, sevinenler, kaygı duymayanlar, çok iyi oldu diyenler ortaya çıktı. Galatasaray’ın bir Avrupa takımı olduğunu unutan, bunun her sezon bir gereklilik olduğunu hissetmeyen bir çalışma ekibiyle karşı karşıyayız. Transfer döneminin öylece sona ermesi, Tek bilek/Tek yürek bileklik projesi ya da Galatasaray Adası ile ilgili tutumlar gerçekten fazlasıyla kaygı verici.
Bu sezon ömrü hayatımda imrenmediğim kadar imrendim Fenerbahçe’ye çünkü kulüp eski prangalarından kurtuldu. Gönderilmesi gerekenler gönderildi. Galatasaray’da bu operasyon maalesef yarım yamalak yapıldı, ben bu operasyonun Galatasaray’da kökten hale getirilmesi kanaatindeyim. Lazio maçından sonra üzülmeyen oyuncular varsa (Sneijder- Muslera- Chedjou – Podolski hariç) diğer oyuncular İstanbul’a üzgün gelmiyorsa, oynanan futbol zevk vermiyorsa, kazanılacak maçlar kaybediliyorsa ben orada art niyet ararım, ruhsuzluk ararım, Galatasaray ruhunun sahiplenilmediğini anlarım.
*** Burak Yılmaz’ın gidişi için neler söylersiniz?
Fatih hocanın gidişinden sonra Burak Yılmaz bencilleşti ve kibirli bir karakter haline geldi. Bir forvet kendi stilini, kendi tarzını oturttuktan sonra, bize bu görseli yaşattıktan sonra bunu koruyabilmesi gerekiyordu. Profesyonellikte bu vardır. Bir sezon farklı diğer sezon çok farklı olamazsın, olursan da o zaman profesyonel değilsindir. Dolayısıyla da Galatasaray gibi büyük bir camiada işin yoktur. O yüzden de iyi ki gitti.
*** Peki, Süper Lig’de sizce kim şampiyon olur? Fenerbahçe ve Beşiktaş’ın şansını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben %51 Beşiktaş, %49 Fenerbahçe olarak değerlendiriyorum. Beşiktaş şimdiye kadar Avrupa kupaları dahi üç kulvarda savaşan ancak ligin ikinci yarısında havlu atan bir takımdı. Şimdi sürece baktığımızda Avrupa kupalarından elendi, sezon başından beri deplasmanda olmalarına rağmen iyi konumdalar, onun için bu sezon başkanıyla, taraftarıyla şampiyonluğa bir adım daha yakın oldukları kanaatindeyim.
*** Genelde yönelttiğim bir sorudur bu. Messi mi? Ronaldo mu?
Neymar. (Gülerek)
*** Son olarak neler eklemek istersiniz?
Bunu okuyanlar belki tebessüm edecek ama ben Juventus ‘da forma giyen Pogba ve Bayer Leverkusen’de şuan top koşturan Javier Hernandez nam-ı diğer Chicharito ’da Galatasaray kumaşı görüyorum. (Gülerek) Pogbayı zaten konuşmaya dahi gerek yok. Hernandez kendine inanılmaz alan yaratan hareketli bir oyuncu, Dünya Kupasında elendiklerinde ne ağlamıştı.. Ben bu iki isimde oynadıkları mevkiden bağımsız olarak birer Kewell ve Hagi görüyorum, bu isimlerle ruhsal bir bağım varmış gibi geliyor, umarım bir gün Galatasaray forması giyerler. (Gülerek)
Not : Bu röportaj Fenerbahçe – Beşiktaş derbisinden önce yapıldı.
Yazarın diğer yazıları için tıklayın
Mail : kaan.ilhan@abcspor.com
Twitter: @sinyorrkaan