https://abcspor.com/wp-content/uploads/2020/11/ataturk.jpg

SPON(SORUN) AZİZLİĞİ < RUHUN ZAFERİ!

Okunması Gerekenler

efeBaşlığı sadece Pınar Karşıyaka – Fenerbahçe Ülker serine nağme yapmak için seçmedim; pek çok ligde halen daha “para”, takım kimyası, kadro mühendisliği, taktik, azim, seyirci, atmosfer, ruh, enerji ve çabadan daha fazla şeye kadir görülüyor. Litvanya’da Zalgiris Kaunas’a karşı Lietuvos Rytas; Adriyatik Ligi’nde Kızılyıldız’a karşı Partizan, Buducnost, Zedevita, Cibona, Zadar; Almanya’da ALBA ve Bayern Munchen’e karşı Telekom Bonn ve Brose Basket Bamberg; İsrail’de Maccabi’ye karşı Hapoel; İtalya’da EA7 Milano’ya karşı son birkaç senedir Dinamo Sassari; VTB’de CSKA’ya karşı Khimki, Unics Kazan, Nizhny, Lokomotiv Kuban ve Zenit; İspanya’da Real Madrid ve Barcelona’ya karşı Laboral, Valencia, Unicaja Malaga, Bilbao Basket ve Joventut Badalona; Türkiye’de ise FB Ülker, Anadolu Efes ve bu seneye dek GS Liv Hospital’a (artık onu Darüşşafaka Doğuş ile ikame edebiliriz) karşı Beşiktaş, Banvit, Pınar Karşıyaka, Türk Telekom ve daha nice orta düzey takım, her sene Goliath’a karşı savaşan birer Davut, Moby Dick’e saldıran birer Kaptan Ahab olmak zorunda kalıyorlar.

 

fb real 10Peki, her seferinde şans, Goliath’tan yana mı gülüyor? Elbette ki hayır. Hem Euroleague’de, hem diğer Uluslararası Avrupa Ligleri’nde hem de yerel liglerde, pek çok “göreceli olarak daha küçük” takımın başarısına şahit oluyoruz her yıl. Her ne kadar bu başarıların pek çoğu, birer kahramanlık türküsünden ibaret kalsa da, kimi takımlar, mevcut yapının üzerine tuğlaları birer ikişer koyarak emin adımlarla yükselebiliyorlar. Harcı doğru karmak ve doğru eleman ve malzeme seçmek kadar, havanın yağışsız olması da mühim pek tabi bu yolculukta. Peki, TBL Play-off yarı finallerinde, malzeme, eleman, harç ve hava koşulları kimden yanaydı?

 

Anadolu Efes 3 – 0 Trabzonspor Medical Park: Serinin yalnızca son maçı çekişmeliydi. İlk iki maçta, Efes hem teknik, hem taktik, hem de kondisyon bakımından daha öndeydi. Kalitesini de, maçları farklı kazanarak gösterdi (85 – 56 ve 77 – 59). Maçların en keyifli, hatta belki de tek keyifli ve ortak noktası, 4 numarada tam bir Dario Saric – Novica Velickovic düello sağanağı yaşanmasıydı. Efes kadrosunu daraltmak için her maç bir yabancısını tribüne yollarken, Trabzon bench’ten sadece Can Altıntığ’ın varlık gösterebilmesi yüzünden ilk beş oyuncularını iyice beter yıprattı. Zaten serinin kaderi, rotasyonlar arasındaki derinlik farklarıyla çizildi. TS’de Kaloyan Ivanov’un önce formsuz, daha sonra da sakat oluşu, pota altında Stipanovic ve Velickovic’i hem çok yordu, hem de faul problemi sebebiyle özgürlüklerini kısıtladı. Kısalarda Dee Bost’taki düşüşü ve Hardy – Marshall ikilisinin kahramanlık sevdalarını açıklamak için, tüm sezon maç başına 30 küsur dakika süre aldıklarını belirtsek, sanırım meramımızı anlatmaya yeterli olur.

 

EFES TS 5Efes’te Furkan’ın ve Cenk’in dönüşü, Cedi’nin yalpalayan formunu telafi etti. Birkan ve Janning ise Heurtel’in kadroya uymak adına feragat ettiği skorerliği devraldı ve içeride Lasme ile Kristic vazifelerini layıkıyla ifa ettiler. Neticede, son maçtaki ölümüne pres bir yana, zaten Trabzon’dan beklentimiz buydu. Onlar, Darüşşafaka Doğuş gibi dev bütçeli bir ekibi eleyip, Eurochallenge’da da son salise ile kupadan olarak zaten beklentileri fersahlarca aştılar, tebriklerimizi hak ettiler. Lakin, atmayı savunmaya yeğleyen bir ekibin, Efes gibi (nihayet tekrardan) savunmacı kimliğine bürünmüş, düşük tempoda oynayan kaliteli bir rakibe karşı, üstelik bu kadro, bench ve tecrübe farkıyla, en fazla bu kadarını yapabilirlerdi. Efes ilk tura nazaran nispeten daha kolay bir seri geçirerek finale adını yazdırırken, Trabzon şimdiden Damian Kulig transferi ile gelecek senenin temellerine kat çıkmaya başladı.

 

Fenerbahçe Ülker 1 – 3 Pınar Karşıyaka: Anahtar kelime: Sponsor < Ruh. Böyle yazmamın sebebi, FB Ülker’in son iki maçtaki haline en sarih ve temiz izahatı getirmek. Dev bütçeli takımların, dev (ödeme) beklentili oyuncuları, dev hedefli koçları, o oyuncuların ve koçların da şişkin kontratları olur. Kadro Final Four’a kalma başarısı göstermiştir, işler yolunda gibi gözükmektedir. Fakat, Karşıyaka serisinin daha yarısında, Ülker, sponsorluktan seneye çekileceğini açıklar ve ortalık karışır. Ne seneye kimin sponsor olacağı belirlidir, ne de bir sponsorun bulunup bulunamayacağı. Bu kargaşada tüm oyuncular ve yönetim, kendi kontratlarının ve takımdaki geleceklerinin akıbetini sorgular hale gelir. Bunu Pınar Karşıyaka takımı yaşamaz, zira zaten düşük bütçeli, kadro kimyası, camia, seyirci desteği, taktik, uyum ve takım ruhunun getirdiği bir azmin etrafında şekillenip oynamaktadırlar ve oyuncuların tehlikeye giren ödemeleri, bizlerin dudaklarını uçuklatacak meblağlara varmamaktadır. Fakat FB Ülker’in ana hedefi, tıpkı Efes gibi, başarıya giden yolda “masraftan kaçınmamak”tır. İşler tıkırında giderken, Karşıyaka’nın belki iki misli azimli ve büyük oynarlar, lakin bu takımda oyuncuların o dev hedef ve maaşlarının etkisiyle takım azmi, camia, seyirci desteği, taktik ve kadro kimyası değil, ödeme gücü ve ölçeğiyle doğru orantılıdır artık.

ulker arenaSeyirci var mı? Var. Camia desteği? Var. Koç? Avrupa’nın en iyi 2 – 3, hata bana göre 2 isminden birisi (diğeri için bkz. Bozidar Maljkovic). Oyuncular? Uyumlu, azimli, çalışkan, güvenilir, verimli. Peki ya profesyonellik, yani ücretler? Çok çok büyük. Ve bir kez daha görüyoruz ki, takım bütçesinin ölçeği büyüdükçe, maaşların akıbeti, geri kalan tüm başarı unsurlarını bir kenara itmeye yeter hale geliyor…

 

Ben bu serinin 3 – 2 FB Ülker lehine sonuçlanacağını tahmin ederken, aklımda iki husus parlamaktaydı: 1) Uluslararası müsabakalardan da bildiğimiz üzere, Kaf-Kaf 3 senedir bir türlü maç sonlarını oynamayı öğrenememişti 2) Bobby Dixon çok fazla yoruluyordu. Evet, oyun kurucu, dinamizm, tempo, patlayıcılık ve hızlı hücum bakımından FB Ülker’in Karşıyaka karşısında çok zorlanacağını öngörebiliyordum; velakin, İzmir ekibi, ilk maçtaki o savaştan galip çıkarak, meselenin bizim tahminlerimizden çok çok daha ciddi olduğunu gösteriyordu. Bir defa, Jan Vesely’yi durdurmak için tek bir şansları vardı (Kenny Gabriel’ın atletizmi ve fırsatçılığı) ve bu şansı muhteşem kullandılar. Ligin ilk yarısında, kadrodan gönderilmesi gereken ilk yabancı olarak ismini tereddütsüz zikredeceğim DJ Strawberry, ikinci yarıdaki savunma azmi, ribaunt sezgisi ve takipçilik meziyetlerini iyice ayyuka çıkardı. Dixon, üçlük yüzdesini feda etse bile, takımın ihtiyaç duyduğu her anda sahnedeydi. Artık tam bir güven timsali ve go-to-guy haline gelen Diebler, 3. Maçın son periyodu biterken 1, uzatmada ise 3 adet bomboş üçlükten faydalanabilse, Karşıyaka işi çok daha çabuk bitirecekti o maçta; yine de, hem savunma hem de hücum bakımından enfes bir seri geçirdi. 2. Maçta eline top verilmeyen fakat diğer her maçta boyalı alanın dışından bulduğu şutlarla rakibi çökerten Palacios, Dixon’ın playmaker’lığı sayesinde kariyerinin zirvesine çıktı. Kenny Gabriel, olabilecek en iyi 6. Adamlığı yaptı, ayrıca savunmada kendisinden başka kimsenin durdurma şansı olmadığı Vesely’ye boyalı alanı dar etti. Yunus ve Soner çok istekliydi; Barış Hersek, Cemal Nalga ve Erkan Veyseloğlu ise, isabet yüzdelerini epey düşürmelerine rağmen, mücadelecilikleriyle, beklenenini vermeyi başardılar.

 

Ufuk Sarıca, maç sonu zaaflarına karşın, çok uzun zamandır ilk kez bu kadar “kâfi” ve “kâmil” idi. Umarız, Efes karşısında da benzer bir ivme yakalarlar. Zira üç maçın ikisini uzatmaya taşımalarının sebebi, maç sonunda rakibin geri dönüşlerine müsaade etmeleri, yakalanan ivmelere karşı çare bulamamalarıydı. Fakat en takdir edilecek yanları, uzatmaya giden maçları o moral çöküntüsüne rağmen kazanabilmeleri ve hücum ribauntlarında inanılmaz bir konsantrasyon ve takipçilik örneği göstermeleriydi. Başta Dixon ve Strawberry olmak üzere, tüm takım, hücumda boyalı alanın dışına düşen hemen her ribaundu toplamayı ilke edinmişti. Bittabi, meyvesini de fazlasıyla topladılar.

 

ksk fb 16Peki, FB Ülker’deki sorun neydi? En başta “hava koşulları”. Evet, sponsor skandalı, bilhassa manidar zamanlamasıyla, moralleri “sıfırladı”. Fakat, bir adet Euroleague MVP’si uzuna, bir de 5’ten fazla sefer Euroleague şampiyonluğu kazanmış efsanevi bir koça sahip, uyumlu ve rolleri oturmuş bir ekibin, çok daha dirençli olması iktiza ederdi. Goudelock ve Semih, oyunda değil kenarda daha yararlı olacakları inancıyla soğutuldular. Zisis, sadece kazanılan 2. Maçta ve bir nebze de 3. Maçta sayı ve savunma yönünden bekleneni verdi. Kenan, skorerlikte sıçrama yapsa da, müdafaada agresifliği verimlilikle karıştırdığı için söndü. Bogdanovic, her maçın ve geri dönüşlerin başat neferiydi, lakin Emir ile birlikte o geri dönüşlere muhtaç bırakan sayı farklarının oluşmasında da baş rolü oynadı. Emir, istikrarsızdı. Melih, üzerine düşeni fazlasıyla yaptı. Öyle ki, takım belli noktalarda tamamen onun şut yüzdesine muhtaç hale geldi. Bjelica’nın ilk iki maçtaki formsuzluğunu, 3. Maçı sayısız ve faul problemi içerisinde noktalaması takip edince, onun 4 numaradan kurduğu oyunların eksikliği, FB Ülker’de çok büyük bir yaratıcılık kısırlığı doğurdu. Bu takımın ne denli Bjelica ve Bogdanovic’e bağımlı olduğunu, Bjelica olmadan asistlerin dönmemesi ve Bogdanovic olmadan da Vesely’ye randımanlı pas inmemesi sayesinde gördük.

 

Vesely son maç hariç hep ayakta kaldı. Zoric küstürüldü. Gelgelelim, en ilginç nokta, Oğuz Savaş’tı. Uzun rotasyonunun kullanımı yönünden ilginç tercihleri barındıran FB Ülker’de Oğuz, ikinci maçın kazanılmasındaki temel unsurdu. Orta mesafe şutu, ribauntları, takipçiliği ve pota altında uzun zamandır oynamadığı kadar dominant oynaması sayesinde, hem hücumda hem de müdafaada Palacios, Barış Hersek ve Cemal Nalga’ya kan kusturdu. Öte yandan, bu katkısına rağmen, nedendir bilinmez, serinin 3 ve 4. Maçlarında hiç 2. Maçtaki gibi, o rolde ve sistemde oynatılmadı Oğuz.

 

vesely 100Neticede, Fenerbahçe, kendisinin yaklaşık 1/6’sı bütçesindeki, azim ve istikrar küpü bir “ruh”a yenilerek elendi. Karşıyaka ise, 28 yıl sonra tekrardan şampiyonluk şansı yakaladı. Obradovic belli başlı şeylerden şikayetçi, fakat sorumluluğu da üstleniyor elbette. Diğer tarafta ise Karşıyaka, senelerdir uğraştığı hedefe, yani şampiyonluk ve daimi Euroleague biletine kavuşmak adına gerekenleri yapmayı sürdürüyor. Emin adımlar atıyor.

Emin adımlar demişken, hakemlerimizin yükselemeyen grafiğine de değinmekte fayda var. Yine her iki takımın da memnun olmayacağı türden, hatalı ve çoğunluğu bu hataları telafi maksatlı düdükler çaldılar. Hatayı yine bir başka hatayla düzeltmeye çalıştılar. Fakat herkese “yaranmaya” çalıştıkları için, kimseye “yaranamadılar”. Zira meselenin “yaranmak” olmadığını anlamaları kolay olsa da, bunu pratikte sahaya yansıtamıyorlar. Yetersizler. Bu yetersizliği kabul etmedikleri sürece de, kendilerine gelecek her tür tepki, onları ve egolarını Rüştü Nuran’ın durumuna itekleyebilir. Eksiklikleri kabul edip gidermek, eleştirilere göğüs gerip işinizi etik bir biçimde yapmayı sürdürmek kadar mühim ve elzem bir erdemdir. Çok kritik yerlerde, kader belirlediklerini bir kez daha anımsatalım.

 

Son söz, Kaf-Kaf seyircisine. Seyirci desteğinin, ama her zamanki gibi iki ucu keskin biçimde değil, düzeyli ve yararlı seyirci desteğinin nasıl olması gerektiğini, boğucu ve baskıcı bir atmosferin nasıl oluşturulacağını cümle aleme ispatladılar. Salondaki nem bile onlara gam yükleyemedi, yıkamadı. Hiç susmadan takımlarını desteklediler. Umarız, bu sevdaları hiç bitmez, tezahürat düzey ve üslupları da hiç değişmez, düşmez.

 

ksk efesFinalin adı, 9 Haziran’dan itibaren, Anadolu Efes – Pınar Karşıyaka. Kim kazanır? 4 – 3 Karşıyaka diyorum. Daha doğru bir tabirle söylemek gerekirse, seri 7. Maça taşınmaya adaydır diyorum. Ki geçen seneki FB Ülker – GS Liv Hospital serisi haricinde en son 2002-03 senesindeki Efes – Ülker finallerinde bir 7. Maç görebilmiştik. Efes’in talihi, pota altındaki oyuncuların zinde ve formda olması, ayrıca da Dixon, Diebler ve Strawberry’nin çok yıpranmış olmaları. Kaf – Kaf’ın rotasyon ve bench derinliği endişeleri sürüyor, lakin Efes’ten daha disiplinliler ve sahanın her yerinden, Efes’e oranla çok daha rahat sayı bulabiliyorlar. Çok yönlüler. Asıl savaş, pota altında ve 3 numaralarda yaşanacak. Diebler, Erkan ve Strawberry; Cedi, Birkan, Cenk ve kimi zaman da Perperoglou’na karşı savaşacak. Efes’in en büyük derdi, yabancı sınırlaması sebebiyle her maç dışarıda bırakacağı yabancıyı seçerken isabetli davranabilmek. Rotasyonu akıllı kullananın her zaman kazanamayabildiğini gördük. Karşıyaka, bunun tesadüf olmadığını ispat için sahaya çıkacak. En büyük kozları ise, hiç kuşkusuz, seyirci desteği. Hele ki Efes gibi camia usulü seyircisi olmayan bir kulübe karşı, beklenmedik şeyler görebiliriz.

Yazarın diğer yazıları için tıklayın

Herkese iyi seyirler!

mail : efe.ozenc@abcspor.com

twitter : @efe_ozenc

Son Haberler

ARTIK KROS DA BİZİM İŞİMİZ

Artık Kros da Bizim İşimiz 8 Aralık Pazar günü Türkiye önemli bir sınav verdi: SPAR Avrupa Kros Şampiyonası’na ilk kez ve...

Benzer Konular