Bir önceki yazıda Türk takımlarının Avrupa Kupaları’nda başarısız olduğunu iddia etmiştik. Bunu biraz çeşitlendirmek ve “e Galatasaray iki kez gruptan çıktı, bir kez çeyrek final oynadı, Fenerbahçe yarı final yaptı kardeşim” şeklindeki itirazlara itiraz etmek gerekecek.
Ortaya atılan iddia önemli bir iddia olacağı için önemli bir kaynaktan faydalanmak gerek. Ben Deloitte’un Para Ligi sıralamasını kendime referans olarak kabul ettim. Geçtiğimiz sezon Galatasaray çeyrek final oynadığı için de Ocak 2014’te açıklanan listeyi baz aldım. Bu listede Galatasaray ve Fenerbahçe dünyanın en zengin 20 kulübü arasında gösteriliyor. Top 20’ye baktığımızda neredeyse tamamının Şampiyonlar Ligi’nde bir şekilde sürekli var olan takımlar olduğunu görüyoruz. Buraya kadar her şey normal. Ancak son 3 yılın Şampiyonlar Ligi çeyrek finalistlerine baktığımızda ortaya daha değişik bir tablo çıkıyor. Galatasaray ve Fenerbahçe’den daha az gelire sahip olan Malaga, Benfica, Marseille gibi kulüpler Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final oynamışlar. Hatta kulüplerimizle finansla olarak karşılaştırılamayacak kadar küçük olan Kıbrıs takımı APOEL Nicosia dahi Şampiyonlar Ligi çeyrek finalini görmüş bir ekip. Çok detaya girmek istemiyorum, ancak bu tablodan görünen şu ki; kulüplerimiz şu anki gelirleriyle zaten her sezon gruptan çıkabilecek ve çeyrek final yapabilecek durumdalar. Zira ikinci turdaki takımların neredeyse yarısından daha zenginler. Dolayısıyla basının sürekli pompaladığı gibi bir dezavantaj kulüplerimiz için geçerli değil. Galatasaray’ın çeyrek finali, Fenerbahçe’nin yarı finali de başarı değil, sadece olması gereken çıtanın yakalanması anlamına geliyor. Bu şekilde kabul edersek de, bu çıtanın yakalanamadığı her sezon başarısızlık olarak kabul edilebilir.
Tabii ki futbol paraya eşit olsaydı, her sezon Şampiyonlar Ligi oynanmadan o sezonun en zengin kulübüne baştan verilmesi gerekirdi. Ancak İsviçre’nin en önemli takımlarından Basel’in gelir seviyesi olarak Bursaspor’dan büyük farkı olmadığını ve Avrupa’daki son 5 yıllık sıralamalara göre en iyi kulübümüz Galatasaray’ın 16 basamak üstünde olduğunu göz önüne aldığımızda ortadaki başarısızlık daha göze çarpar hale geliyor.
Yöneticilerimizin isteği bu grafiğin kitlelerce görülmemesi. Zira, eğer bu başarısızlık ortaya çıkarsa koltuklar sallanabilir. Ortaya konan başarı grafiğiyle para grafiğinin bize gösterdiği bir resim var: her ne kadar yöneticilerimiz kabul etmiyor görünse de Türk takımları Türkiye için büyük, fakat Avrupa için oldukça orta seviye takımlar. Uluslar arası seviyede bu çemberi kırmanın ise artık tek yolu var: scouting. Çünkü büyük takımlarımızın artık tamamı gerekli olan inşaatları tamamladılar, stadlarına ve modern tesislerine sahip oldular. Fakat endüstriyel futbolun bu gereklerini yerine getiren kulüplerimizin başka bir gereklilik olan rekabet etme gücünü artırabilmek için olgunlaşmış fakat daldan düşmeyecek meyvelerin yanına olgunlaşmaya başlamış meyveleri de eklemeleri gerekiyor.
Ortaya koyduğumuz kompozisyonda bu tamamen bir tercih meselesi olarak görülüyor: küçük yerin büyüğü olmak mı, yoksa en büyüklerle kapışmak mı? Şu anda yöneticilerimizin büyüklerle kapışmak gibi bir dertleri olmadığını görüyoruz. Fakat, UEFA’nın yeni mali fair play kriterleriyle bu ithalatçı ekonominin ömrünün çok uzun olmadığını şimdiden öngörebiliriz.