2002 Çin yapımı bir film vardı “Hero” diye, orada “kılıç kullanma sanatının son aşaması rakibinle kılıç olmadan karşılaşmaktır” diyordu. Bu anlayışı futbola “top oynama sanatının en son aşaması ayağında top yokken oynamaktır” şeklinde uyarlamak istiyorum izninizle.
Öncelikle kadrolar açıklandığında verilen mesaj aşağı yukarı şuydu: Molde maçı bizim için bir deneme maçıdır, kritik bir puan mücadelesi değil. Bu mesaj izleyenler kadar oynayanlara da ulaştı. Ben kadroyu ilk okuduğumda tepki şuydu: Volkan Şen gerçekten çok etkin, ama Molde maçı onu ilk 11’e koymak için doğru maç mı? Nihayetinde Volkan’ın önünde alan olmayacak, fiziği sınırlı… İkinci kalecinin formda ve oyunda kalması önemli, ama bu maç doğru maç mı? İleride pivot tek santrfor ile oynayacaksan bu RvP mi olmalı yoksa boy ortalaması Eurobasket’de oynayan guardlar ile ölçüşebilecek Norveç takımı defansı ile Fernandao daha mı iyi mücadede eder?
Tahmin edildiği gibi Molde’nin defansı kitabına göre uygulayan, hava topuna minimum geçit veren ve hızlı kontraya çıkan bir takım olduğu ilk 10-15 dakikada anlaşıldı. Bu tip takımlar ile mücadele etmek her zaman zordur, özellikle de rakibi hataya zorlayamazsan. Teknik ekip maça hatalı kadro ve diziliş ile başladı, olabilir diyelim. Peki durum kabak gibi ortaya çıktığında ne yapıldı? Önce hiçbir şey, son yarım saatte de Rvp yerine Fernandao, Merieles ile Topal yerine Alper ve Uygar. Ne işe yaradı? Hiç! Şaşırdık mı? Hayır. Zaten bunu taraftar da gördü. 65’de üçüncü gol geldi, 69’da son iki değişiklik yapıldı ve herkes artık maçı kazanmanın mümkün olmadığını anlayarak çıkıp gitti.
Kendi hesabıma ben bu kadar vurdumduymaz bir Fenerbahçe’yi en son 2008-2009 sezonunda hatırlıyorum (Aragones Dede sezonu). Hatırlatma: O sezon son 12 sezon içinde takımın ligi ilk ikide bitiremediği tek sezondur. Ligin henüz başında içeride bir Kayserispor maçı oynamış ve 1-4 kaybetmiştik. Hatta Aghahowa diye bir adam üç gol ve her golden sonra da üç parende atmıştı. İzleyenler “vay be Tolunay’ın Kayseri’si ne top oynuyor” demişti. Sonraki hafta içeride kaybetmişti Kayseri. Molde maçını tribünden izlerken aklıma o Kayseri maçı geldi. Molde de haftaya içeride kaybederlerse kimse şaşırmasın. Sen evinde top oynarken top ayağında olmayanlar pranga ile oynuyormuş gibi saha içinden izlerlerse Molde de yener seni herhangi bir lig takımı da.
Sezon başında Diego’nun bu takımda yer edinmesi zor demiştim. Kadim bir dostum vardır, o hep ısrar etti, Diego’n varsa oynatman lazım diye. Hakkını teslim etmek lazım, Diego varsa oynar. Bazı sakatlıklar hayırlı olur. Diego’nun sakatlığı da kendisi için hayırlı oldu. O’nsuz ne kadar düz bir takım olduğumuzu gördük. Her şerde bir hayır vardır… Umarım bir an önce düzelir ve takıma döner.
Burada kafamdaki soru şu: Pereira’nın bu hareketleri Aziz Yıldırım’dan habersiz yapılmış olabilir mi? Bence önemli, çünkü eğer haberi varsa bunun tercümesi şudur: “Avrupa ligi falan bahane, olursa olur, olmazsa olmaz. Sakat vermeden lige devam edelim yeter”. Durum bu ise sanmıyorum kimse bu kadar pahalı bir kadronun sadece ligi hedef almasını sindirsin.
Geçen haftaki yazıda “yarım sistemli takım” demiştim. Önlem alınması kolay bir takım oluyoruz demiştim. Acilen ama çok acilen Pereira’nın tüm takımın kurgusunu içeren bir sistem oluşturması gerekiyor. Net olan bir gerçek var, bu iş bu şekilde çok uzun süre devam edemez. Dörtlü defansın ve çift ön liberonun önünde sahaya şans eseri yayılan bir takım olmaktan çıkmamız lazım. Pereira bunu yapabilir mi? 2 ay önce sorsalar çoğumuz “kralını yapar” derdi. Şimdi göstemesi lazım, bir taktisyen mi yoksa değil mi?
Yazarın diğer yazıları için tıklayın
mail : ertu.oner@abcspor.com
twitter : @ErtugrulOner