Kaliforniyada düzenlenen Indian Wells dün gece TSİ ile 01: 30 civarında Djokovic’in finalde Federer’i 3 sette, 3-6 /6-3 /7-6(3) yenmesi ile son buldu. Yazımın bundan sonraki kısmını biraz taraflı bulabilirsiniz, çünkü bu turnuvayı özellikle Federer açısından değerlendireceğim.
Geçen seneyi özellikle Mart- Nisan aylarında, sırtındaki sakatlıktan dolayı antrenman eksikliği ile geçirmişti Federer. Wimbledon’a erken vedasının sebebinin bu eksiklikler olduğunu kendisi de açıkça belirtmişti.
2014’e çok daha antrenmanlı girdi, 33 yaşından gün aldığını da göz önünde bulundurursak, Indian Wells’de müthiş bir turnuva oynadı, finale kadar hiç set vermeden geldi.
Elbette çeyrek finalde yendiği Anderson’ın Wavrinka’yı ve yarı finalde yendiği Dolgopolov’un 3. turda Nadal’ı elemiş olması ile kağıt üzerinde zor sayılacak rakiplerin safdışı kalmış olması final yolunda işini daha da kolaylaştırdı.
Djokovic’e karşı oynamak zihinsel olarak çok zor. Dayanıklılığı, pes etmeyişi, her puanı aynı önemde oynaması, Federer dahil bütün tour oyuncuları için zorluk derecesini arttıran faktörler.
Dün geceki maç da öyle oldu, son sette 5-3’de kendi servisi ile başlayan ve servis kırıp 5-5 ‘ getirdiği periodda oynanan 14 puanda, Djokovic’in sadece 2 puan almasına izin verdi. Tie-break’de rakibinin 3-0 öne fırlaması ve basit hatalar ile maçı hakeden rakibine yenilmekten kurtulamadı.
Son yıllarda anormal gelişen raket ve kordaj teknolojisi ve her sporda olduğu gibi güce dayalı bir spora dönüşen teniste, hala slice backhandler vuran, servis-vole oynayan, oyunun en sert rallileri esnasında drop shot’lar üreten Federer’i seyretmek büyük zevk.
Bir kısım eleştirmenler onun artık aktif tenise veda etmesi gerektiğini düşünüyor. Ancak bu işten para veya başarı kazanmak için değil, keyif almak için oynamaya devam ettiği apaçık ortada.
Jübilesi öncesinde, Basel’deki evinden bile daha rahat hissettiği, Wimbledon centre court’da kaldıracağı bir şampiyonluk kupası daha olduğunu ve bu senaryoya bu sene çok yakın olduğunu düşünüyorum.