Babam Gökalp Nurlu 1970’li yılların başlarında çocukken Beşiktaş altyapı seçmelerine katılmış ve kazanmış, ama sonrasında Üsküdar’a dönerken kulüp tarafından verilen forma takımını vapurda unutmuş! Zaten futbol oynamasına karşı olan babasından gizlice katıldığı için, tekrar kulübe gidip formaları kaybettiğini söylemeye de utandığından, belki de başarılı olacağı bir futbol hayatı ne yazık ki başlamadan bitmiş.
Lakin altyapıda göze batmak ve ilerlemek kolay iş değildi, bazen işleyişe akıl erdirmek de çok zor oluyordu doğrusu. O seçmelere katıldığım ilk gün, benim yaşlarımda yaklaşık 30 tane çocuğu bir sahaya sürüp yarım saat izlemişler ve içimizden sadece 2 çocuğu seçip gerisini elemişlerdi! (Babamın donemidaha betermiş, sadece 5 dakika oynayabilmiş ama o süre içinde bir kafa golü attığı için seçilebilmiş!) Benim ise o yarım saatlik süre içerisinde, onca çocuk arasında ayağıma birkaç kere top gelebilmişti zaten, dolayısıyla kendimi gösterememiş ve elenenler arasında yer almıştım. Sonuçların açıklanmasından sonra gözyaşları içinde kalmışken babam “merak etme oğlum ben seni futbol okuluna da yazdıracağım” diyerek teselli etmişti.
Aradan kısa zaman geçtikten sonra Beşiktaş Kış Futbol Okuluna kayıt ettirildim. Forma numarasını kendimizin seçtiği (ben o dönem 11 numarayı giyen Amokachi’ye özendiğim için 11’i seçmiştim) birer beyaz forma ve siyah şort kaydolanlara kulübün hediyesiydi. Evde binbir özenle katlayıp çekmeceye koyuşum dün gibi hatırımda 🙂
En unutamadığım anım ise bir gün çalışmaların sonundaki çift kale maçımızda yaşadıklarımdı. O gün istediğim olmuş, yelek giyen takımda yer almamıştım, direkt olarak beyaz Beşiktaş formamla oynayabilecektim. Maça çok kötü başladık, sürenin yarısına geldiğimizde benim takımım 6-1 yenik durumdaydı! Sonra hocamız hepimizin mevkiilerini değiştirdi, beni defanstan orta sahaya aldı. İkinci bölümde atak üstüne atakla skoru 6-5’e kadar getirdik. Artık son dakika gelmişti ve o sırada ceza sahasının biraz gerisinden bir frikik kazandık. Frikik atışlarında başarılı olduğum için o sırada hocalığımızı yapmakta olan Tekin Aslıhan, atışı benim kullanmamı istedi. Topu barajın üzerinden geçirdim ve tam doksandan ağlarla buluşturdum 🙂 Gözümün ucuyla golü attığım kalenin arkasından beni alkışlayan babama bir bakış attığımı ve sonra peşimdeki takım arkadaşlarımla nerdeyse tüm sahayı turlayarak sevinmemizi an be an hatırlıyorum! 🙂
O günden birkaç ay sonra bakımı tamamlanan Fulya tesislerindeki Hakkı Yeten Stadının toprak sahasına döndüğümüzde, bir idman günü hemen yan tarafımızdaki çim sahada düz koşu yapan Sergen’i hayran gözlerle izlediğimizi de asla unutamam!
Sonrasını da merak edenler vardır muhakkak, ne oldu da futbolculuk hayallerim yalan oldu ve şimdi sadece taraftarlıkla yetinebiliyorum? 🙂 1998’e kadar yaklaşık 2 yıl Beşiktaş’ta oynadıktan sonra, haftada 2 kez Üsküdar’daki evimizden Beşiktaş’a gidip gelmek zor olduğu için, Beşiktaş’ın o dönemki pilot takımı Selimiyespor’da oynamaya başladım. Birkaç yıl da orda oynadıktan sonra 14 yaşımda sol dizimden ağır bir sakatlık geçirdim, maalesef dizim döndü ve çapraz bağlarım koptu. Daha sonra biraz da cahilliğimden, tamamen iyileşmeden yeniden oynamaya başladığım için bu sakatlık tekrarladı ve ameliyata kadar gitti. Bu da futbol hayatımın erken bitmesine sebep oldu. Eğer bu sakatlığı hiç yaşamasaydım bir gün futbolcu olabilir miydim, bilinmez. Belki yine olamazdım, zira bu altyapı sisteminde benim gibi yeteneği olan binlercesinin -hatta benden çok daha iyilerinin- hiçbir yere varamadığının da maalesef şahidiyim.
mail: olcay.nurlu@abcspor.com
twitter: @olcynrlu