https://abcspor.com/wp-content/uploads/2020/11/ataturk.jpg

SPOR SAHALARINDA TANIK OLDUĞUM İLGİNÇ OLAYLAR-2

Okunması Gerekenler

ERSIN RESIMDün başladığımız spor sahalarında gördüğüm ilginç olaylar yazısının 2.bölümü ile sizlerle birlikteyiz..

***1957 yılında İnönü Stadında Brezilya ile milli maç oynuyoruz. Kalemizde Şükrü Ersoy var. İkinci devrenin başları. Biraz baskı kurar gibi olmuşuz. Bir kaç dakikadır top Brezilya kalesi önlerinde. Top uzakta ya, sevgili Şükrü geriye dönmüş, kale arkasındaki foto muhabirleri ile sohbete dalıyor. Brezilyalılar kontratağa çıkıyorlar, Şükrü sohbeti sürdürüyor. Seyirciler bağrış çığrış Şükrü’yü uyarıyor. Allahtan top kale yakınına gelmeden Şükrü pozisyonunu alıyor.

***Yıl 1982. İki yıldır Atina’da bir Suudi Arabistan firmasında mimar olarak çalışıyorum. Sanki eski İstanbul’da yaşar gibiyim. Hiçbir sıkıntım yok, ancak çok önemli bir eksiğim var. Futbolsuzluk ve Fenerbahçesizlik çekilmiyor. Gerçi postayla iki gün geç gelen gazetelerden ve de günü gününe Türk radyolarından izleyebiliyorum ama kesmiyor.

Bir hafta sonu maça gitmeyi ve bir Yunan takımını tutmayı kararlaştırıyorum. Bu takım adında İstanbul sözcüğü ve formasında sarı rengi olan A.E.K. (Athletiki Enosi Konstantinupoleos – İstanbul Spor Birliği) nden başkası olamaz. Troleybüse binip Nea Filadelfia’daki A.E.K. – Aris maçına yollanıyorum. İstanbullu Rum göçmenlerin çocuklarından ve torunlarından oluşan A.E.K. taraftarları takımlarını çılgınca destekliyorlar.

Aris savunmacılarından biri A.E.K.’in ası ve kaptanı Ardizoğlu’na feci sert giriyor. Ardizoğlu yerde. Arkamdaki genç resmen Türkçe bağırıyor. “Çüş ulan i.ne, e..oğlue..ek!” Arkaya dönüp gülerek “Biraz ayıp olmuyor mu?” diyorum. Beni de kendilerinden sanıyor: “Boşver ağabey, nasıl olsa anlamaz, rahat rahat küfür edelim!” diye yanıtlıyor.

***Bir kaç yıl önce, Panathinaikos takımı UEFA Kupasında Fenerbahçe ile oynamak üzere İstanbul’a geliyor. Maçtan bir gün önce tüm futbolcular, başlarında yöneticiler, Büyükada’ya, büyük saygı duydukları Lefter’e ziyarete gidiyorlar. Ardından hazır gelmişken Aya Yorgi kilisesine çıkıyorlar. Mumlarını yakıyorlar, dualarını ediyorlar ve kilisenin başpapazından ertesi günkü maçı kazanmaları için Tanrıya yakarmasını diliyorlar. Papazın yanıtı çok ilginç. “Niye sizin kazanmanız için dua edecek mişim? Bana ne! Ben Fenerbahçeliyim!” diyor.

***İstanbul’da Saint-Joseph’te okurken futbol maçının ardından Spor ve Sergi Sarayındaki basketbol maçlarına da gidiyorum. Tüm hafta sonum sporla iç içe geçiyor böylece. Futbol maçı öğleden sonra dört, dört buçuk gibi bitiyor. Spor Sergideki esas basket maçı sekiz gibi başlıyor ama bu maçtan önce, tüm öğleden sonra, çeşitli kümelerde bir yığın maç oynanıyor, ben de tümünü izlemek olanağına kavuşuyorum.

Yine bir önemli maçtan, sanırım bir Fenerbahçe – Galatasaray maçından önce, Modaspor – Galatasaray gençleri karşı karşıya. Hem sahadaki takımlardan biri Galatasaray olduğundan, hem de Modaspor’da sınıf arkadaşım Metin Petorak oynadığından ben Modaspor’u tutuyorum. Maçın sonucunu anımsamıyorum ama ilginç bir olay hiç aklımdan çıkmıyor. Birinci yarının ortalarına doğru (o zamanlar çeyrekler ya da periyodlar gündemde değil) Galatasaraylılar hücüm ettikleri potoyu şaşırıp kendi çemberlerine bir basket atıyorlar. Topu kapan Modasporlu bizim Metin kenti potosuna turnikeye giriyor ve çembere topu bırakıyor. Ardından yine Galatasaray kendi potosuna bir basket daha atıyor.

Hakemler de havaya girmiş. Seyirciler ne oluyor diye birbirine bakıyor. Olayı ilk kavrayan masa. Boru çalıyor ve tüm hakemler, oyuncular başbaşa verip ne yapacaklarını tartışıyorlar. Bir çözüm buluyorlar, oyun devam ediyor ama ben şu an ne tür bir çözüm bulunduğunu anımsamıyorum. Her geleneksel petit pain (küçük ekmek) toplantısında sevgili Metin ile bu olayı anımsayıp gülüyoruz.

***İkinci bir basketbol olayı ile bu seriyi noktalayalım. Spor ve Sergi Sarayında Fenerbahçe ile Modaspor oynuyor. Modaspor kadrosunda Saint-Joseph’li ağabeyimiz Turhan Tezol var. Turhan ağabey Can Bartu, Altan Dinçer, Yalçın Granit gibi bir efsane. Tüm Fenerbahçe tribünü “Deli Turhan, Deli Turhan” diye tempo tutuyor. Turhan ağabeyin lakabı böyle, ama deli sözcüğünü duydukça daha da coşuyor ve Fener potosuna basketleri sıralıyor.

Ama herkesin bir dayanma sınırı var. Turhan ağabey de dayanamıyor ve tribünlere dönüp küfürü basıyor. Oyunu yöneten hakemlerden uluslararası niteliği de olan Tevfik Artun anında Turhan Tezol’u oyundan atıyor. Fener tribünü alkışlarken Modaspor seyircileri arasından bir “İ..e Tevfik!” bağırışı duyuluyor. Tevfik Artun çok soğukkanlı. Bağıranı görüyor. Tribünlere çıkıyor. O edepsiz tümceyi söyleyen seyircinin kulağına yapışıyor. Yanağına da iki tokat attıktan sonra yine kulağından tutarak polise teslim edip salondan dışarı attırıyor. Salonda çıt yok. Ne Fenerliler ne Modalılar ne yapacaklarını bilmiyorlar.

Oyun kaldığı yerden devam ediyor. Sonuç mu? haklısınız ama anımsamıyorum. Tevfik Artun ile sonradan ODTÜ’de buluşuyoruz. Yıllar önce Gazi Eğitim Enstitüsü jimnastik bölümünü bitirmiş Tevfik Ağabey (artık tüm ODTÜ’nün ağabeyi) kırk yaşından sonra mimar olmayı kafaya koyuyor ve ODTÜ’nün hem ilk öğrencilerinden hem de ilk mezunlarından biri oluyor. Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğünde İnşaat Dairesi Başkanlığı yapıyor. Tüm inşaatların müteahhitini, metre karelerini, keşif bedellerini bir bir ezbere biliyor. Üç yıl kadar birlikte çalışıyoruz. Yıllar sonra, emekli mimar olarak yine Tatilya inşaatında birlikte oluyoruz. Genç kuşaklar kendisini tanımıyorlar bile. Tüm büro elemanları birlikte kafa çekmeye gittiğimizde O da eşiyle bizlere katılıyor.

Hep aklımda o Turhan Ağabeyi sahadan ve seyirciyi salondan attığı gün var. “Peki Ağabey! Ya tüm Modaspor tribünü sana küfür etse ne yapardın? hepsini dövemezdin herhalde!” diye sorduğumda “Vallahi Ersin’ciğim, olayın o tarafını hiç karıştırma, ben de bilmiyorum ve olsa ne yapardım diye kendimi sorguladığımda soğuk terler döküyorum!”  diyor. Tatilya inşaatı bitip yollarımız ayrıldıktan sonra doksanlı yılların sonunda bir gün evimin telefonu çalıyor. Açıyorum. Tevfik Ağabeyin eşi. “Tevfik’i dün gömdük!” diyor. İçim boşalıyor ve bir koltuğa yığılıyorum.

ersin.arisoy@abcspor.com

Son Haberler

HEP SONLAR HATIRLANIR

Maç başlamadan önce sorsalar, ''Beşiktaş'ı 2-1 yeneceksin, razı mısın?'' diye, çoğumuz kabul ederdik herhalde. İstediği kadar sıkıntılı bir dönem...

Benzer Konular