https://abcspor.com/wp-content/uploads/2020/11/ataturk.jpg

UFUK SARICA’DAN TÜRK BASKETBOLU, KARŞIYAKA VE WILD CARD

Okunması Gerekenler

fersu yaziBu sezon Pınar Karşıyaka tarih yazarken siz de kariyerinizin zirvesine çıktınız. Sadece ligde değil Avupa’da da artık Kaf Kaf ve Ufuk Sarıca bir istikrar kazandı. Öncelikle bu güne gelene kadar yaşadığınız ve geçtiğiniz kritik mihenk taşlarından bahsedebilir misiniz?
Bunu açıklayabilmek için hikayenin başına 3 yıl önceye dönmemiz gerekiyor öncelikle. Anadolu Efes’ten ayrıldığımda önümde bir çok yol vardı, farklı teklifler de var aslında ama ben Pınar Karşıyaka’yı seçtim. Çünkü şehri, ortamı ve basketbolun İzmir’de ne kadar önemli olduğunu çok iyi biliyordum. Bu ögeleri bir araya getirerek, bir plan dahilinde somut başarılara imza atabileceğime ve takımı bir kademe yukarı çıkarabileceğime inandım ki son 3 senedir de her sezon kendini yenileyen bir basamak yukarı çıkan bir Pınar Karşıyaka var artık. Belki rakiplerimizden maddi anlamda geride kalmış olabiliriz fakat burası yaşam anlamında çok rahat ve kaliteli bir şehir, hem ben hem de oyuncular tamamen basketbola konsantre olup yan etkenlerden etkilenmiyorlar. Geçen sene de çok önemli işler yaptık Türkiye Kupasını aldık, play-off’ta yarı final oynadık yani benim gelişimde kurduğum 2 yıllık planın başarıyla sonuçlandığını söyleyebiliriz. Bu sezon ise yine hedefleri büyüttük ve planları da buna göre yaptık. Eurocup’da top 16 hedefi koymuştuk top 8 yapmayı başardık, ligi ilk dörtte bitirmeyi hedeflemiştik başardık ve yine bir kupa hedefimiz vardı, Cumhurbaşkanlığı Kupasını müzemize koyduk. Tabii ki şehrin takımı, oyuncuları ve beni sahiplenmesi çok önemli çünkü basketbolu buraya biz getirmedik, basketbol zaten hep İzmir’de hayatın önemli bir parçasıydı. Biz sadece hayal ettiğimiz gibi planladığımız gibi doğru parçaları birleştirerek somut başarılar elde ettik, bu nedenle aldığımız iki kupa çok önemliydi. Her zaman söylüyorum hedef koymak ve yüksek hedefler koymak çok önemli, biz de hep bunu yaptık ve yapmaya devam edeceğiz.
Bence geçtiğimiz sezonki takımla bu sezon arasında büyük farklar var. Aslında Batista takımdan ayrıldığında yerinin doldurulmasının çok zor olduğunu savunanlardan biriydim ama şuan gelinen noktada iyi ki takımdan ayrılmış ve daha mobil bir uzun olan Palacios’u getirmişsiniz. Çünkü bu sene Pınar Karşıyaka daha da tempolu ve daha da keyifli oynuyor. 
Geldiğimiz noktada çok zormuş görünse de Batista’nın eksikliğini kapatmayı başardık. Batista çok özel ve kariyerli bir oyuncu, bize gerçekten büyük katkısı olmuştu. Ayrıca Anadolu Efes’teki ilişkilerimiz sayesinde onu çok uygun bir ücrete ikna etmiştim, böyle uygun bir fiyata bu kadar tecrübeli bir oyuncuyu bulmak çok zor. Pınar Karşıyaka’dan bir çok genç ve kaliteli oyuncu geçti, sonrasında Avrupa basketbolunda yıldız seviyesine çıkanlar da oldu ama ben Batista kadar kariyerli bir oyuncunun Pınar Karşıyaka’da oynadığını hatırlamıyorum. Yani Batista’yı kaybetmek bizi üzdü, iyi ayrılmış diyemeyeceğim senin gibi 🙂 🙂 Boşluğunu doldurmak için Palacios’u getirdik, onu da uzun zamandır takip ediyordum ve çok beğendiğim oyunculardan biriydi. Günümüz basketboluna ve oynadığımız tempolu oyuna uygun bir uzundu. Fakat tabii ki Batista’lı ve Batista’sız Pınar Karşıyaka taktiksel anlamda farklı bir basketbol oynuyor.
Konusu açılmışken Avrupa basketbolunda artık atletik ve mobil uzunlar klasik dev pivotların önüne geçmeye başladılar, trend durumdalar. Aslında siz de zaten Palacios ile sanırım bu görüşe katılanlardansınız değil mi?
Günümüz basketbolunda elinizde mobil bir uzun olması kesinlikle bir avantaj. Bununla beraber artık zaten fiziksel özellikler çok belirleyici olmaya başladı, atletizm ve çabukluk çok önemli. Yani evet ben de bu görüşüne katılıyorum. Hatta bütçeler dahilinde artık iki tarzda uzunun da takımda olması takımlara büyük avantaj ve derinlik sağlıyor, hem savunmada hem de hücumda silahlarınızı arttırmış oluyorsunuz.
Sezonun ilk bölümlerinde kadro derinliği konusunda sorunlar yaşıyordunuz ama sonrasında Erkan ve Cemal transferleri bence size özellikle savunmada sınıf atlattı tabi bir de Strawberry faktörü var. Belki de geçen seneye göre daha iyi savunma yapmanızın da temel sebeplerinden biri Amerikalı oyuncu ama bana göre hücumda beklentilerin altında kaldı.
Öncelikle Strawberry zaten NCAA kariyerinde de savunma anlamında bir çok başarıya imza atmış bir oyuncuydu. Çabukluğu ve fizik güce ile birebir anlamda harika bir savunmacı bence ki aynı zamanda takımın da savunma direncini arttırabiliyor, savunmamızın lideri diyebilirim onun için. Bununla beraber dediğin gibi hücumda biraz beklentilerin altında kaldı ama bunda Diebler, Dixon ve Palacios’un daha çok top kullanmasının da etkisi var, açıkçası zaten hücumda skor bulmakta fazla zorluk çekmiyoruz. Ama Strawberry’nin penetreleri bizim için çok önemli çünkü Diebler delici bir oyuncu değil, bu eksikliğimizi çok iyi kapattık onunla. Erkan ve Cemal’i bence tam zamanında kadroya kattık. Hem dediğin gibi savunmamızı bir basamak yukarı çıkardılar hem de bench derinliğimizi arttırmış oldular. Sezon içerisinde gelmiş olmalarına rağmen istekli ve hırslı çalışmalarıyla hemen takıma uyum sağladılar. Tabi bunda da bizim takımın da etkisi büyüktü, geldiklerinden henüz 1 hafta geçmeden kendileriyle yaptığım sohbetlerde herkesin bir aile gibi olduğunu ve onları hemen sıcak ortama çektiklerini vurgulamışlardı. Gerçekten güzel bir aile ortamı yarattık oyuncularla. Aynı zamanda taraftarımız da yeni oyuncuları hemen benimsediler, sürekli desteklediler.
Siz de oyuncuyken çok iyi bir şütördünüz ve sanırım Diebler’ı en iyi siz anlarsınız. O da çok özel bir şutör ve bu sezon bence bir basamak daha atladı kariyerinde. Eurolig seviyesinde oynayabilir hatta NBA’de bile şansını deneyebilir bence, tabi siz bırakmak isterseniz 🙂 ki hatırladığım kadarıyla geçen sene Valencia istemişti ama bırakmamıştınız?
Kesinlikle çok özel bir şütör, 3 sene önce onu Panionios’ta izlediğimde sınıf atlayabileceğini düşünmüştüm ki bunu da her sene takımla beraber başardı. Ben de onunla aynı pozisyonlarda oynadığım için onun gibi düşünebiliyorum, hissedebiliyorum. Bazen hızlı hücuma çıkarken daha pas ona gelmeden kenardan ona kaldırıp atmasını söylediğim dahi oluyor 🙂 🙂 Bence Eurolig seviyesi için kesinlikle hazır durumda, sadece belki savunma sertliği anlamında problemler yaşayabilir, bir alışma dönemi geçirebilir. Bunun yanında bence NBA için biraz erken önce Eurolig olmalı diyorum ben. Her zaman belirttiğim gibi bir oyuncuyu istemediği halde takımda tutamazsınız, önemli olan bu durum karşınıza geldiğinizde iki tarafın da üzülmeden optimum düzeyde fayda kazanmasını sağlayarak bu ayrılığı gerçekleştirmenizdir. Bizimle bir yıl daha opsiyonu var Diebler’ın ve ben istemezsem takımdan ayrılacağını düşünmüyorum, izin vermiyorum yani 🙂 🙂
Egemen sezon içerisinde bir çok sakatlık geçirdi fakat sanki biraz geri planda kaldı herşeye rağmen. Bunun sebebi hazır olmaması mı yoksa şuanda oynanan tempo basketboluna yatkın olmaması mı?
Yetenek anlamında hem ülke basketbolunun hem de Pınar Karşıyaka’nın çok şey beklediği, özel bir oyuncu Egemen. Bu sene hedefimiz aslında onu daha çok ön planda tutmaktı ki sezon başında da ona fazlaca süre vermeye çalıştım. Ama hem geçen sene yaşadığı sakatlıklar hem de bu sene yaşadığı sakatlıklar onu sürekli geri dönüşler yapmaya zorladı ve rotasyon dışında kaldı bir çok bölümde. Bence bu sakatlıkların detaylarını araştırmak lazım ve benim ilk tespitim uzun yıllardır yaz antrenmanı yemiyor olması. Ben de alt yapı milli takımlarında defalarca oynadım, bir oyuncunun kariyeri ve tecrübe kazanması adına çok önemli adımlardan biri fakat yaz antrenmanı da bir oyuncunun fiziksel anlamda en çok kendini geliştirdiği ortam. Egemen biraz bunun problemini yaşıyor 2 yıldır. Ona da her fırsatta söylüyorum, mutlaka kontağa dayalı oyununu geliştirmek zorunda. Oyunda kaldığı kısa sürelerde hemen 4-5 sayılık katkılar verebiliyor ama uzun boyuna rağmen bazen 1 ribaund ile kenara geldiği oluyor. Oyuncuyken Hidayet ve Mirsad’ın gelişimine bizzat tanıklık etme fırsatım oldu, ikisi de mücadele ve savunma yaparak sürelerini arttırdılar, bu günlere geldiler. Genç bir oyuncudan her zaman beklenti öncelikle savunmaya getirdiği enerji ve fiziksel diriliktir. Bu anlamda kendini geliştirmek zorunda. Yumuşaklığı ona ikili oyunlarda ve şut mekaniği anlamında büyük avantaj sağlıyor fakat kendini bir 5 numara olarak hazırlamalı, sertleşmeli. Bunun için geçen sezon Batista’nın arkasına koyuyordum bu sene de Cemal’in arkasına koyuyorum sürekli. Şimdilik gücü yetmiyor fakat o da benim vermek istediğim mesajı anlıyor. Onun için doğru olan 4 numara değil, şut tehdidi olan ve rakiplerine eşleşme problemi yaratan bir 5 numara olmak.
Önümüzdeki sene Egemen ile beraber kadroda yeni genç oyuncular görebilecek miyiz, hazırladığınız oyuncular var mı?
Bu sezon zaman zaman bizle çalışan ve A takım antrenmanlarına katılan genç oyuncular oldu fakat açıkçası seneye kadroya girebilecek kadar %100 hazır bir oyuncumuz yok şuanda.
Dixon sadece ligimizin değil Avrupa basketbolunun artık en iyi guardlarından biri haline geldi. Özellikle tecrübesi ve ligimizi tanımasıyla sizin için büyük bir avantaj, sahadaki en önemli yardımcınız. Henüz %100 olmasa da Emir’in sakatlığından dolayı milli takım için devşirme statüsünde adı geçen isimler arasında yer alıyor Dixon. Sizin bu konudaki görüşleriniz neler?
Dixon da takımla beraber gelişim gösteren bir oyuncu. Katılıyorum, bence de Eurolig seviyesinde oynayabilecek elit guardlardan biri haline geldi. Emir’in durumu %100 net değil ancak milli takımımızın bence de bir numarada Dixon tarzında tempo yapmayı seven, ikili oyunları çok iyi yöneten ve gerektiğinde skor bulabilen bir oyun kurucuya ihtiyacı var. Dixon özellikle tempo arttığında çok etkili bir şütör olabiliyor ki milli takımımızın ortaya koymaya çalıştığı savunma kaynaklı hızlı hücumlarda doğru adres olacağını düşünüyorum. Ligi, ülkeyi ve oyuncuları tanıması elbette büyük avantaj. Belki de en önemli eksisi günümüz basketbolunda ön planda olan fizikli guardlara karşı yaşayacağı problem olacaktır.
Aslında bir çok kişinin atladığı bir nokta da sizin sadece 5 yabancı ile bu başarıları elde etmiş olmanız. Bunda finansal etkenler de vardır ama imkan olsa sanırım 7 yabancıya tamamlardınız değil mi?
Bütçemiz daha iyi olsaydı bile ben 6.yabancı yerine milli takım seviyesinde bir yerli oyuncu ve 7.yabancı yerine de iyi bir yerli yedek alırdım, tercih ederdim. Değişen şartlarla ve kurallarla yabancı transferi yapmak daha avantajlı.Çünkü daha geniş bir havuzdan bütçenize göre uygun bir oyuncuyu transfer edebiliyorsunuz ama çok fazla yabancının olduğu bir kadro ile de takım olmak gerçekten kolay değil, Türk oyuncuların takımdaki rolleri, takımı sahiplenmeleri çok önemli.
Konu açılmışken yabancı sayısının arttırılması ligimizin kalitesini kesinlikle arttırdı ama sizce ileriye dönük herhangi bir zararı olacak mı Türk basketboluna, gerek koçlarımız gerek oyuncularımız açısından?
Bu sene ligimizin kalitesinin arttığını kabul etmemek zaten mümkün değil ki ben ileride de bu kuralın basketbolumuza olumlu yansıyacağını düşünüyorum. Elbette bunun için artık Türk oyuncuların daha çok çalışması, daha çok sorumluluk almaları gerekiyor, pes edemezler etmemeliler. Şuanda süre alabilen Türk oyuncular neden sahada çünkü savunma yapıyorlar, yabancı oyuncuların veremediği ruhu ve enerjiyi sağlıyorlar. Sonra da artan sürelerini hücumda da katkı sağlayarak sağlamlaştırmaya çalışıyorlar. Bu yolu izleyen geçmişte de bir çok oyuncu vardı şuanda da Sinan ve Göksenin gibi oyuncuları örnek gösterebiliriz. Geçtiğimiz yıllarda bir çok oyuncu maddiyata önem veriler süre alabilmek onlar için ikinci planda kaldı, tabi bu da basketbolumuzun yerinde saymasına hatta gerilemesine neden oldu. Mevcut kuralla gelen rekabet ortamı oyuncularımızın tekrar silkelenip kendilerine gelmeleri için güzel bir fırsat oldu ve olacaktır.
Olaya koçlar açısından bakarsak benzerlikler olsa da resim biraz daha farklı. Bir kere yabancı koçların üzerindeki baskı daha az ve çok daha rahat karar verebiliyorlar, kredileri daha yüksek. Bunun yanında ikinci ligdeki bir çok kulüp bile önceliklerini hep yabancı koçtan yana kullanmayı tercih ediyorlar. Bunda bizim Türk koçlar olarak da bence payımız var. Biz de demek ki geçtiğimiz yıllarda ülkemiz yabancı koçlara bu kadar açık değilken kendimizi geliştirip yeteri kadar yenileyememişiz. Hepimizin amacı her geçen gün kendimizi yenilemek ve geliştirmek olmalı, tıpkı oyuncular gibi biz de yabancı rakiplerimizle aynı donanımlara sahip olabilmek adına çok çalışmalıyız. Ben zaman içerisinde he koçlar hem de oyuncular için bu kuralın ve sistemin oturacağını daha da olgunlaşacağını düşünüyorum.
Önümüzdeki sezon için Eurolig’in yeni açıkladığı karar ile wild card için siz de en büyük adaylardan birisiniz. Bunun için kulüpte hareketlilik nasıl heyecanı hissediyor musunuz?
3 sene önce kulübe ilk geldiğimde en büyük hayallerimden rüyalarımdan biriydi Pınar Karşıyaka’nın başında Eurolig’e katılmak. Aslına bakarsan şuanda bu fırsat önümüze gelmiş durumda. Wild Card konusunda seyirci anlamında da salon anlamında da bence avantajlı taraf biziz, İzmir harika bir şehir hem ulaşım anlamında hem de konaklama anlamında. Eurochallenge’da da Eurocup’da da bunu yıllardır hem FIBA hem de ULEB nezdinde kanıtladığımızı düşünüyorum. Belki de tek geri kalacağımız nokta işin finansal boyutu olacak. Şuanda kulüp bir seçim arefesinde ve maalesef şehrin, taraftarların ve medyanın odağı oraya kaymış durumda. Özeleştri yapmam gerekirse bence elimize gelen fırsatın net olarak farkında değiliz, bu heyecanı fazlasıyla hissetmemiz gerekirken sanki pes etmiş, nasıl olsa alamayacakmışız gibi davranıyoruz. Acilen hepimiz taşın altına elimizi koymalıyız, taraftarlarımız da sponsorumuz da bence ön plana çıkarak Eurolig’e ne kadar istekli ve hazır olduğumuzu hissettirmeliler. Düşünsenize bir Olympiakos, CSKA, Real Madrid gibi takımlar buraya gelip İzmir’de maç yapacaklar, bence elimizde müthiş ve tarihi bir fırsat var. Birlik olmanın ve hem İzmir şehrinin hem de Karşıyaka kulübünün değerini ortaya koymanın tam zamanı.
Bu bağlamda önümüzdeki sezonun transfer görüşmelerine bir çok takım başlamış durumda. Sizin çalışmalarınız var mı bu bağlamda, önümüzdeki senenin bütçesi belli oldu mu aşağı yukarı?
Eurolig olursa tabii ki zor olacak planlamak, standart adımlarımızın dışına çıkmamız gerekecek ki bunun için kısa bir zamanımız olacak. Ama tabi bir de şöyle bir durum var; sonuçta bir seçim yapılacak ve çıkacak sonuca göre benim de kulüpteki geleceğim %100 değil, böyle durumlarda geleceği de çok net düşünmek doğru olmuyor maalesef. Seçim sonucu ne olursa olsun artık benim yönetimden beklentim biraz başarı-bütçe orantısını eşitlenecek hale getirmek. Ben ilk günden beri söylüyorum biz her zaman yüksek devirde çalışan bir araba gibiyiz, küçük bir motorla sürekli en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Fakat artık ulaşmaya çalıştığımız hedefler için bu devir yeterli değil, daha büyük bir motorla yani daha iyi bir bütçeyle daha yüksek devirlere çıkmalıyız. Bu konuda yönetimin geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi elinden geleni yaparak bize destek olacağından eminim.
Biraz da basketbol dışındaki Ufuk Sarıca’dan bahsedelim istiyorum. Hobileriniz nelerdir, boş zamanlarınızda neler yapıyorsunuz? 
Açıkçası normal sezon ve play-off arasını yaşadığımız şu günlerde daha yeni kendime biraz zaman ayırabiliyorum. Onun dışında seyahatler ve maç trafiği muazzamdı bu sezon biliyorsun. İzmir mükemmel bir şehir, her fırsatta arkadaşlarımla buluşup Çeşme, Foça ya da Urla’ya gidip balık yemeyi çok seviyorum. Balık yemek kadar tutmayı da çok seviyorum, en büyük hobim diyebilirim. Bunun dışında fırsat buldukça Godfather’ı tekrar tekrar izliyorum, kaç kere izledin diye sorma sakın 🙂 🙂 Her izlediğimde farklı replikler yakalıyorum, müthiş bir fim müthiş bir üçleme.
Maçlardan önce bir toteminiz var mı?
Olmaz mı 🙂 Aslında bir süre sonra çevrenizdeki insanlar, dostlarınız veya ailenizde sizi bu totemlerin içerisine çekebiliyorlar. Ama sanırım en büyüklerinden biri 13 maç kaybetmeyen gömleğimdi, artık yıkanmaktan rengi solmuştu 🙂
Kaybettiğiniz önemli bir maç sonrası ilk ne yaparsınız?
Öncelikle tek başıma kalıp sakinleşmeye çalışıyorum, soyunma odasına çok konuşma bırakmamaya çalışıyorum çünkü yaşanan gerginlik ve tansiyonda istediğim mesajı veremeyebilirim ya da oyuncular alamayabilirler.
Sezonun en kritik galibiyeti?
Cumhurbaşkanlığı kupasını kaldırdığımız galibiyetti diyebilirim. Çünkü sezona yenilenmiş bir takımla somut bir başarıya imza atarak güvenli başlamak çok önemliydi. Ayrıca Rytas’ta elde ettiğimiz beraberlikte çok önemliydi. Evet belki bir galibiyet değildi 🙂 ama Avrupa sahnesindeki istikrarımızı ve geldiğimiz doğru noktayı bir kez daha görmemizi sağladı.
Anadolu Efes’in Efes Pilsen zamanında forma giyen tüm oyuncular gibi sanırım sizin için de Aydın Örs’ün yeri bir başkadır. Şuanda meslektaşınız ve bir ağabeyiniz olarak onunla görüşüp fikir alışverişinde bulunuyor musunuz?
Aydın abi belirttiğin gibi benim için de çok önemli bir figür, tecrübeli ve saygı duyduğum bir abim, birlikte çok güzel başarılar elde ettik. Zaman zaman görüşüyoruz ve tabiki fikir alışverişi de yapıyoruz, kimi zaman sağolsun bizi tebrik ediyor kimi zaman da fikirler veriyor. Keşke basketboldan uzak kalmayıp tekrar aramıza dönse. Umarım yakın zamanda kendisini aktif bir görevde görebiliriz.
Ufuk Sarıca hep hücumu seven ve savunmada da top çalmak adına riskli bir savunmayı tercih ediyor çoğu zaman. Şuan izlediğimiz keyifli ve tempolu basketbolun bunlar dışında anahtarları nelerdir?
Basketbol hatalar oyunu sonuçta. Tabiki oynadığınız sistem biraz da elinizdeki oyuncuların durumuna ve takımın yapısına da bağlı. Biz şuanda elimizdeki malzemeyi rakipleri hataya zorlayıp buralardan skor bulmak için kullanmayı tercih ettik ve bunu yaparken de tabiki savunmada risk alıyoruz. Rakibe kendi oyunumuzu kabul ettirdiğimiz sürece de başarılı oluyoruz, bizim tempomuza çıkmaları için onları bu savunma ile zorluyoruz. Ben elimden geldiği kadar bazı oyunculara özgürlük tanımaya çalışıyorum ve bazı oyunculara da töleransım daha fazla oluyor tabiki. Fakat benim için de olmazsa olmaz etkenler var. Öncelikla top paylaşımı çok önemli ki biz bunu çok iyi yapan bir takımız. Bu nedenle de kazanırken de keyif alıyoruz, günün sonunda her oyuncu hücumda katkı vermeyi top kullanmayı sever, bundan mutlu olur. Ayrıca maç ve antrenman düzenlerine uyum, zaman planlarına uyum da benim için çok önemli.
Play-offlar ve öncelikle ilk rakibiniz Banvit için neler söylersiniz?
Bana göre net bir psikolojik üstünlüğe sahibiz çünkü bu sene Banvit ile 4 kez karşılaştık ve tamamında sahadan galip ayrıldık. Aynı durumdaki bir takımın koçu olsam ben bunun rahatsızlığını yaşardım. Ama sonuçta burası playoff, Amerikalılar’ın dediği gibi esas mücadele şimdi başlıyor. Bireysel anlamda etkili oyunculara sahipler ve her pozisyonda birkaç tane alternatifleri var, deirn bir kadroya sahipler. Aslında biz yıllardır onların yaptığını yaparak yerlerini almış olduk ilk dörde girerek, Banvit her sene üst sıralara adını yazdırmayı başarmış istikrarlı bir takım. İzmir’de oynayacağım ilk maç bence herşeyin belirleyicisi olacak. Çünkü Eurolig Final Four’undan dolayı normal sezon-playoff arası biraz daha uzadı ve bu dönemden iyi dönen, hazır dönen takım ilk maçta bir adım önde olacak. Biz sezon içerisindeki yoğun tempodan dolayı özellikle hücumdaki detaylara fazla eğilememiştik ancak buna şimdi fırsatımız oldu. Playoffta hücumda daha etkili bir Pınar Karşıyaka izleyeceğimizi söyleyebilirim. Sonuç olarak biz tempo yaptığımız sürece Banvit serisinde avantajlı olacağımızı düşünüyorum, koştuğumuz sürece bir adım önde olacağız hep.
Ufuk Sarıca’nın kariyer planında Avrupa kulüplerinde çalışmak ve Milli Takım yer alıyor mu?
Elbette ikisi de hedeflerim arasında, bunun yanında ligimizde de görev almak istediğim bir çok takım var ama isimleri bende kalsın 🙂
Ben İzmir’e bir çok hayal ve planla geldim. Ne mutlu ki bugüne kadar taraftarlar, şehir, takım ve yönetim bana hep inandı, hep desteklediler beni. Ekibim, takımım ve ben de hep bu hedefleri arttırıp başarılar elde ederek bu desteği karşılıksız bırakmadık, bundan sonra da bırakmayacağız inşallah. Her koçun böyle  bir ortamda çalışma şansı yakalayabilmesini diliyorum.
Ve son kez belirtmek istiyorum bir gün Pınar Karşıyaka Eurolig’de boy gösterecek, göstermeli, bunu hakediyoruz.
 
Mail: fersu77@abcspor.com
Twitter: @fersudeniz

Son Haberler

DEDE-BABA-OĞUL, 3 NESİL MİLLİ FUTBOLCULAR KULÜBÜ

Kuşaklar boyu aynı mesleği yapan aileler vardır. Baba, dede mesleğini devam ettirir, oğlu da babadan devralıp kendi oğluna... Bunu futbola...

Benzer Konular