Fenerbahçe olarak en kolay maçları bile durduk yere strese sokmadan edemeyiz biz.
İlla oyunu zora sokacak bir şeyler yaratırız.
Ya bir kırmızı kart,ya gereksiz bir penaltı ya da hatalı yenen bir golle kendi kendimizi sıkıntıya sokarız bir şekilde.
Bugün de o günlerden biriydi.
Çok iyi oynamasa bile Fenerbahçe yine rakibine pozisyon vermediği maçlardan birini oynuyordu.Pozisyon vermeyi bırakın rakip ceza alanımıza bile giremiyordu neredeyse. Takım 1-0 öndeydi, top genelde Fenerbahçe’deydi ve ara sıra gol pozisyonuna da girebiliyorduk. Kısacası işler tam istediğimiz şekilde gidiyordu.
Bir anda Diego’nun sorumsuzca gördüğü kırmızı kartla işin rengi değişti. Takım ister istemez geri çekildi. Golü de yiyince onsuz yapamadığımız ”stresimize” kavuşmuş olduk. Diego Fenerbahçe’de artık 1.5’uncu yılını doldurdu. Ben hala takıma yararlı olup olmadığını anlayabilmiş değilim.
Kadroda orta saha hücum bağlantısını sağlayan kağıt üstünde en önemli adam. İyi niyetinden de şüphem yok. Onu artık yeni Alex gibi 10 numara olarak ta değerlendirmiyorum. Futbol bilgisine çok güvendiğim arkadaşlarımın uyarıları sonrası bir 8 numaranın performansı beklentisi içindeyim. Onun olmadığı zaman takımın organizasyon eksikliği çektiğinin de farkındayım ama yine de tam olarak ısınamadım Diego’ya bir türlü.
Belki de onun Bremen’deki müthiş performansını çok yakından takip ettiğim için beklentim yüksek, o yüzden sorun bende. Her şeye rağmen bu yetenekte bir oyuncunun, 10 numara pozisyonunda oynamasa bile skora golleri ve asistleriyle daha fazla katkıda bulunmasını bekliyorum. O ise ligde yaptırdığı iki gereksiz penaltı ile 4 puan kaybına sebep oldu, bu gece de yaptığı sorumsuzlukla turun kaybedilmesine sebep olabilirdi.
Yine de Diego’yu eleştirerek ilk 60 dakikadaki dengeli oyunumuza haksızlık etmeyelim. Delifişek Markovic’in zaman zaman tribünleri ayağa kaldırışı, Alper’in istikrarlı biçimde iyi oyununa devam etmesi, Gökhan Gönül’ün hem Şener tehdidi hem de sözleşmesinin bitmesi sebebiyle performansının giderek artması sevindirici gelişmelerdi.
Ben Fenerbahçe’nin son haftalardaki yükselişini takımın biraz oturması sonrası defansını daha ileri çıkartabilmesine bağlıyorum. Artık stoperler kendilerini geriye atmıyorlar ve Mehmet Topal onların arasına girmiyor. Ersun Hoca’nın en çok önem verdiği istatistik, defans hattının kalemize olan uzaklığıydı. Keşke elimde rakamlar olsaydı ama eminim ki sezonun ilk haftalarına göre son haftalarda bu mesafe oldukça uzadı.
Defans ileri çıktıkça, beklerimizin hücuma çıkarken katettiği mesafe kısaldı, rakibe daha az alan bırakır, önde daha çok basar olduk. Bugün de Diego atılana kadar rakibi kalemizden oldukça uzakta tutmayı başardık. Artık geriye kalan hücumda daha fazla zenginliğe kavuşup girdiğimiz gol pozisyonlarını artırmak olacak.
Son notum da maçın bitiş düdüğü sonrası gözüme çarpan küçük ama önemli bir detay ile ilgili. Grup sonuncusu olan futbolcularını Celtic taraftarı tribüne çağırıp alkışladılar.Bizde maalesef toplumun her alandaki tahammülsüzlüğü futbol sahalarına da iyice yansıdı. İlk yanlış pasta,en küçük bir hatada futbolcuları ıslıklamayı marifet sayıyoruz. Celtic’lilerin kötü günde takımlarına destek çıkmaları umarım hepimize güzel bir örnek olmuştur. Sahip olmadığımız ”spor kültürü” umarım bir gün bizlere de nasip olur.
mail : alp.eralp@abcspor.com
twitter : @alperalp72