SERGEN YALÇIN’IN BEŞİKTAŞ’I: BİR ŞAMPİYONLUKTAN FAZLASI
Bu yazı, Sergen Yalçın’ın Beşiktaş’ının 2020/2021 sezonunda yazdığı destanın hikayesini anlatmak amacıyla kaleme alınmaktadır…
Hikaye 2020 Ocak ayında başladı. Şenol Güneş sonrası 2019 yazında dönemin Fikret Orman yönetimi tarafından Beşiktaş’ın başına geçirilen Abdullah Avcı 6 aylık bir süreçte oldukça başarısız bir performans gösterip Beşiktaş’ı hem tüm hedeflerinden uzaklaştırmış, hem de kadro olarak oldukça zayıf bir hale getirmişti. Ardından önce kendisini getiren ve son dönemlerinde berbat bir yönetim örneği gösteren Fikret Orman’la ekibi kaçarcasına gitmiş, sonra ise yerine gelen Ahmet Nur Çebi yönetimi ligin ikinci yarısının ilk haftasının ardından Türkiye Kupası’nda bir ikinci lig takımına elenen Avcı’yı görevden almıştı.
19.hafta maçına Göztepe deplasmanında hocasız olarak çıkan Beşiktaş, skandal bir kural hatasının da gerçekleştiği maçta mağlup olmuştu. Bu maçın ardından takımın başına uzun zamandır taraftarın göreve getirilmesini istediği Beşiktaş efsanesi Sergen Yalçın nihayet getirildi. (Tam o dönemlerde kendisinin futbolculuk hayatı üzerine yazdığım yazıyı bu aşamada okumak isteyebilirsiniz: https://abcspor.com/sergen-yalcin-bir-futbol-idolu/ )
30 Ocak 2020’de Sergen Yalçın için adına yakışır şekilde Dolmabahçe’de, ömrünü geçirdiği Beşiktaş’ın stadında bir imza töreni tertip edildi. Hafta içi perşembe günü saat 18:00 civarlarına denk getirilen törene, mesai sıralarına denk gelmesine karşın 20 bini aşkın bir taraftar katılımı oldu! Bu kadar ilgi beklenmediğinden tüm tribün kapıları açılmadığı için bir o kadar taraftar da stat dışında kaldı! Şahsen orada olduğum için bizzat gözlemleyebildiğim bu törende adeta bir şampiyonluk kutlaması havası hakimdi.
Törende 100.yılda şampiyonluğu getiren Sergen’den çok daha fazla heyecanlı bir Sergen söz konusuydu, bunu özellikle kendisi dile getirmekteydi! O dönem bu görkemli karşılamayı abartılı bulan ve anlam veremeyen bazı rakip takım taraftarları, neyin başlangıcına şahit ettiklerini zamanla idrak edeceklerdi… 🙂
Hemen kollarını sıvayıp göreve başlayan Sergen Yalçın pandemi nedeniyle lige ara verilmesi nedeniyle kadrosal sıkıntılar yaşasa da, takımını 7.sırada devraldığı ligde Galatasaray’ın üç, Fenerbahçe’nin dört sıra önünde 3. sıraya taşımayı ve Şampiyonlar Ligi vizesini almayı başardı. Takımın önceki döneme göre çok daha güçlü ve ofansif şekilde, büyük takım gibi oynadığını gördüğümüz bu dönemde en iyi futbol oynanan maçlar yarıştaki rakipler Trabzonspor ve Başakşehir’e karşı oynanan maçlardı. Ancak iyi futbola karşın bu iki maçtan 1 puanla çıkılması Beşiktaş’ın mucizevi bir şampiyonluk almasının önüne geçti. Son haftalarda üst sıralara doğru büyük bir hızla tırmanan Siyah-Beyazlılar eğer lig birkaç hafta daha uzun olsaydı belki bunu da başarabilecekti.
Sezon tamamlandıktan sonraysa, yakalanan çıkışa rağmen ciddi bir kaos ortamı bekliyordu Beşiktaş’ı. Zira önceki yönetimden kalan sorunlar, bazı problemli oyuncu kontratları ve pandemi nedeniyle oluşan ekonomik sıkıntılar nedeniyle yaşanan ödeme zorlukları sebebiyle kadroda önemli derecede bir yaprak dökümü yaşandı. Takımın en önemli gol ayağı Burak Yılmaz bedelsiz olarak ayrıldı. Takımın bankolarından Gökhan Gönül, Caner Erkin, Elneny gibi isimlerle vedalaşıldı. Bir diğer as oyuncular Ruiz ve Karius ise zaten pandemi arasında yolların ayrıldığı oyunculardı. Şans bulmakta zorlanan Umut Nayir ve performans olarak bekleneni veremeyen Diaby de gönderilen isimler arasındaydı. Takıma dönen isimler arasında ise sezonu kiralık geçirmiş olan Larin bulunuyordu.
Ancak şöyle bir sorun vardı ki; beklenmedik şekilde Şampiyonlar Ligi ön elemesine kapağı atan Beşiktaş’ın Yunanistan’ın PAOK takımı ile oynayacağı ilk ön eleme maçı çok erken bir tarihte oynanacaktı. Alanyaspor’dan alınan Welinton ile N’Sakala ve Kayseri’den gelen Mensah dışında yeni transferlerin hiçbirini PAOK maçına yetiştiremeyen Beşiktaş yönetimi, zaten iskelet kadrosu tamamen dağılmış olan Sergen hocanın elini kolunu bağladı ve PAOK maçı Beşiktaş için büyük hayal kırıklığı yarattı. Bu maç öncesinde tek bir hazırlık maçı dahi oynamamış olan kadroda Lens’in sağ bekte oynatılmak zorunda kalınmış olması durumun vehametini yeterince anlatıyordu!
Eylül ayı ortalarında ne yazık ki seyircisiz olarak başlayan lige Trabzonspor deplasmanında start verdi Beşiktaş. Bir önceki sezonu başarılı geçiren rakibine karşı favori gösterilmediği maçı 3-1’lik galibiyetle geçen Siyah-Beyazlılarda moraller biraz düzelmişti. İkinci haftada Antalyaspor ağırlanmış ve uzun süre 1-0 götürülen karşılaşma son dakikalarda yenen golle berabere tamamlanmıştı. Bu maçın ardından UEFA’da yoluna devam eden Beşiktaş’ın hafta içi rakibi Portekiz’in Rio Ave takımıydı. Tıpkı Antalyaspor maçı gibi 1-0’ı koruyamayıp son dakikalarda yediği golle maçı uzatmalara götüren Beşiktaş, rakibine penaltılar sonucu elenerek Avrupa’ya tamamen veda edip büyük bir şok yaşadı. Bu durum çok üzüntü verici olsa da, bu sezon özelinde Beşiktaş açısından hayırlı bir sonuç verecekti…
Bu arada takıma yavaş yavaş takviyeler yapılıyor, defansa kiralık olan genç İspanyol Montero, eski yıldızlardan Gökhan Töre ve forvete ise 3 sene önceki son şampiyonluğun unutulmaz isimlerinden Aboubakar katılıyordu. Ama UEFA şoku atlatılamadan Konyaspor deplasmanında yaşanan 4-1’lik hezimet, kadro planlamasında yaşanan gecikmelerin ne kadar pahalıya ödendiğinin resmiydi. Bu maçta yenen tüm gollerde hatası olan Vida, yaşanan hayal kırıklığında önde gelen isimlerdendi. Bu maç sonrası ben de bu sitede yazdığım yazıda bu kadroyla daha iyisinin mümkün olamayacağını dile getirmiştim.
Bu süreçte iki haftayı Covid 19’a yakalanması nedeniyle takımından uzakta, idmanlara bile katılamayarak geçiren Sergen Yalçın adına son derece problemli bir dönemdi. Beşiktaş yönetimi eleştiriler karşısında sakin görünmeye çalışarak transfer girişimlerini sürdürüyor, o hafta da eski Fenerbahçe ön liberosu Josef de Souza’yı takıma kazandırıyordu. 4.hafta ligdeki rakip Gençlerbirliği’ydi, evinde oynayacağı bu maçtan sonra Beşiktaş bir sonraki haftayı BAY geçirecek ve üzerine milli maçlar nedeniyle de ara verileceği için 3 hafta boşluğu olacaktı. Bu boşlukta toparlanacağını hesaplayan Kartal’da araya moralli girmek önemliydi, ancak içerde Gençlerbirliği’ne karşı alınan 1-0’lık mağlubiyet bir şok daha yarattı! Artık Sergen hocaya ve özellikle transferlerde geç kalan yönetime tepkiler iyiden iyiye yükselmeye başlamıştı. Bu mağlubiyetin ertesinde pazartesi günü transferin son günüydü. Beşiktaş yönetimi bu son günde Fransız genç oyuncu Valentin Rosier’in lisansını çıkartarak sağ bekteki boşluğu doldurdu. Sağ kanattaki eksiklik ise transferin son saatlerinde Leicester City’den kiralanan Rachid Ghezzal ile giderildi. Son dakikalarda motorsiklet ile evrakları federasyona yetiştirilen bu transfer ve öncesindeki iki hafta içinde yapılan transferler Beşiktaş’ın ve ligin kaderini değiştirecekti…
Bu transferler kadar önemli olan iki hamle ise, vurdumduymazlıklarıyla takımın kangreni haline gelen Lens ve Douglas gibi isimlerin Sergen hoca tarafından kadro dışı bırakılmasıydı. Bu kararın takıma yansımaları sanılandan çok daha olumlu oldu diye düşünüyorum…
Tüm bu puan kayıpları sonucunda 21 takımlı ligde 18. sıraya kadar düşen Beşiktaş camiasında doğal olarak üzüntü ve kızgınlık vardı. 3 haftalık boşlukta yara sarmaya çalışan Sergen Yalçın ve ekibi, lige tekrar başlamadan önce Karagümrük takımı ile bir hazırlık maçı oynuyor ve lig ciddiyetinde oynadıkları bu maçta kafasındaki yeni oyun şeklinin provasını yapan Sergen Yalçın, takımının 5-2 kazandığı maçla birlikte bazı konularda kararını veriyordu. Bunlardan biri de ileri uçta oynatacağı Aboubakar’a yardımcı olarak, o haftaya kadar birkaç gol atarak kendini gösteren Larin’i sol kanatta ikinci bir forvet olarak kullanma kararıydı.
Lig arasının ardında Denizlispor deplasmanında 3-2, sonra Malatyaspor’un ağırlandığı maçta alınan 1-0’lık galibiyetlerle Sergen hoca bir nebze nefes alıyordu. Larin özellikle arka direkte attığı çalışılmış organizasyonların getirisi olan golleriyle dikkat çekiyordu. 8.hafta ise rakip ligin iyi başlayan ekiplerinden Gaziantep’ti. Deplasmanda başa baş mücadele verilen maçta Beşiktaş 55’te genç kalecisi Ersin’in faul dahi yapmadığı bir pozisyonda hakem tarafından 50 metreden görülüp (!) atılmasıyla yara alıyor, 10 kişiyken beraberliği bulmasına karşın sonrasında yediği iki golle 3-1 mağlup dönüyordu. Bu yenilgi sonrası camiada kazan kaynamaya başlamıştı ve bu sezonun artık kayıp sezon olduğu herkesin dilindeydi. Söylentilere göre yeni hoca isimlerinin gündemde dolaştığı o günlerde Sergen Yalçın istenirse görevi bırakabileceğini yönetime iletmiş ama devam etmesi istenmişti. Bu maçın ardından yaptığı basın toplantısında Sergen hoca yapılan ağır eleştirilerden duyduğu üzüntüyü dile getiriyor ve şunları söylüyordu:
“Biz buraya sadece Beşiktaşlı olduğumuz için, Beşiktaş’ı çok sevdiğimiz için geldik. Benim sadece 1 sezon kontratım var, hiçbir garantim yok, tazminatım yok. Tek güvencem var, o da Beşiktaş taraftarı, başka güvencem yok. O yüzden onlardan rica ediyorum bize yardımcı olsunlar.”
Beşiktaş taraftarı da geldiğinde bağrına bastığı efsanesine kimseye vermediği derecede bir kredi veriyordu…
Tam bu dönemde Beşiktaş’ı Başakşehir-Fenerbahçe-Kasımpaşa ile üç maçlık çok zor bir periyot beklemekteydi ve bu dönemeç aşılamazsa belki de Sergen Yalçın’ın ayrılığı söz konusu olacaktı. Başakşehir maçına büyük bir hırs ve motivasyonla hazırlanmıştı takım ve bunu maçın ilk yarısında gösterdi. Son şampiyon olan rakibi karşısında oyun üstünlüğünü son 20 dakikaya kadar bırakmayan ve 3 farklı üstünlüğü yakalayan Beşiktaş, son dakikalarda yediği iki golle zorlansa da etkileyici bir galibiyetle yeniden ayağa kalkıyordu. Beşiktaş adına sezonun yeniden başladığı, küllerinden doğduğu hafta olmuştu bu. 38 yaşına basan Atiba bir gol ve bir asistle yıldızlaşıyor, arkasında çok sağlam oynayan Josef’in verdiği güvenceyle adeta bir ikinci forvet gibi Aboubakar’a çok destek veriyordu. Hem rakip savunmaya yaptığı sıkı ön alan presiyle (Sergen hocanın en önem verdiği işlerden biriydi) hem de gol yollarına sarkmasıyla çok etkili oluyordu. Bu haftalarda Aboubakar da yavaş yavaş açılmaya başlamış, Larin ise beklenenin üzerinde bir performansla gollerini sıralamaya devam etmekteydi.
10.hafta Kadıköy’de oynanacak Fenerbahçe maçı çok kritikti. Lige iyi başlayan ve puan olarak önde olan rakibinin net favori olarak gösterildiği maçta Beşiktaş kazanmak zorundaydı ve oyuna fırtına gibi başladı! Henüz 4.dakikada Aboubakar mükemmel bir gol atıyor, 20’de Ghezzal’ın ortasıyla ikinci golünü de kaydediyordu. Farkın bire inmesiyle biten ilk yarının ardından ikinci yarıya Larin’in kırmızı kart görmesinin şokuyla başlamıştı Beşiktaş. 15 senedir kazanamadığı bu deplasmanda defalarca hakem katliamına uğramanın etkisiyle gene aynı sonun geleceği düşünülmeye başlamıştı ki, 10 kişilik Kartal maçı bırakmadı ve Necip’in golüyle farkı ikiye çıkarttı. Bu maçta iki stoperinin yokluğunda savunmada Montero ile beraber oynayan Necip sahanın yıldızlarından biriydi. Sonra gene fark bire inmiş ama son dakikalarda geçen sezonun etkisiz isimlerinden N’Koudou’nun müthiş deparı sonucu yaptığı asistle sol bek N’Sakala golü atıyor ve fişi çekiyordu.
15 yıl sonra gene 3-4’lük skorla tarih tekerrür ediyor ve Beşiktaş bu yarışta ben de varım mesajı veriyordu.
Sonraki hafta Kasımpaşa’yı iyi bir oyun ve 3-0 gibi farklı bir skorla yenen Beşiktaş’ta artık taraftarın takıma olan güveni iyice tazelenmişti. Öyle ki, bir sonraki hafta ligin lideri Alanyaspor’a karşı alınan 2-1’lik mağlubiyet kimsenin moralini bozmamıştı. Bu maçta Ghezzal’e elle oynama gerekçesiyle çalınan komik penaltı kararı da mağlubiyette belirleyici bir etken olmuştu.
13.hafta Erzurumspor’u ağırlayan Beşiktaş, 60. dakikaya kadar zorlayıp açamadığı rakip savunmayı bu dakikadan itibaren 12 dakika içinde 4 golle dağıtıyor ve rakiplerine gözdağı vererek yarıştaki iddiasını tekrardan ortaya koyuyordu. 3 gün sonra Ankaragücü deplasmanında Vida’nın kritik kafa gollerinden biriyle 1-0’lık galibiyet geldi. Aynı haftanın sonunda da ligin güçlü takımlarından Sivasspor ağırlandı ve rakiplerinin artık puan kaybetmesini umduğu bu karşılaşmayı da 3-0’lık net bir skorla kazandı Beşiktaş.
Haftalardır futbol olarak yerinde sayan rakiplerinin aksine oyununu her geçen gün daha iyiye taşıyan Beşiktaş, ligin 16.haftasında Kayserispor deplasmanında üst üste dördüncü maçını da gol yemeden 2-0 kazanıyor ve nihayet liderlik koltuğuna oturuyordu! Bir sonraki hafta Ç.Rizespor’un ağırlandığı maç ise tam bir gövde gösterisine dönüşüyor, Larin’in 4 gol attığı maçı Beşiktaş 6-0 kazanıp kendisine halen şampiyonluk şansı tanımayanlara ciddi bir mesaj gönderiyordu.
18.haftada rakip yine sezonun kalburüstü takımlarından Hatayspor’du ve haftalar sonra ilk kez kalesinde gol görüp zorlandığı karşılaşmayı 2-2’lik sonuçla 1 puan ile geçiyordu Beşiktaş. Bu tip deplasmanlarda yenilmeyerek alınan bu 1 puanların ne kadar değerli olduğu sezon sonu anlaşılacaktı…
19.hafta ise ligin kader haftalarından biriydi. Yarıştaki rakiplerinden Galatasaray’ı konuk eden Beşiktaş takımı, soğuk kış şartları altında zorlu geçen derbide kontrolü hiç elden bırakmayarak oyunu son bölümlere kadar elinde tuttu ve son 10 dakikaya girerken haftalardır takımın bel kemiği haline gelen ve o gün de müthiş oynayan Josef’in golüyle öne geçti. 90’da bir kontraatakla N’Koudou’nun attığı gol Beşiktaş’ın liderliğini perçinliyor ve rakibine büyük bir darbe oluyordu.
Sonraki hafta Olimpiyat stadında Karagümrük’e konuk olan Beşiktaş takımı, sezonun en çok göze hoş gelen futbollarından birini oynadı. Yine ligin etkili takımlarından biri olan rakibine en ufak bir şans bırakmayan Kartal, müthiş organizasyonlarla bulduğu 4 güzel golle 3 puanı alıyor ve bu ligin en iyisi benim mesajını bir kez daha veriyordu. Bu maçta haftalardır oynamayan ve Sergen hocanın katkı alamadığı tek oyuncu olan Ljajic de nihayet takıma dönmüştü.
Ligin ilk yarısının son maçında Göztepe’yi ağırlayan Beşiktaş, zorlandığı maçı Adem Ljajic ve Aboubakar’ın iki güzel golüyle geçmeyi bildi ve ilk yarıyı Fenerbahçe’nin 2, Galatasaray’ın 5 puan önünde lider bitirmeyi başardı…
Beşiktaş özellikle sağ kanattaki Ghezzal ve Rosier’in müthiş uyumuyla bu oyunculardan büyük verim alıyor, Josef ve Aboubakar üst düzey katkı veriyordu. Welinton ilk haftalarda hatalar yapıp umutsuzluk verse de sonra gitgide Vida ile uyum sağlayıp güven vermeye başlamıştı. Larin ise sezonun en büyük sürpriziydi, Sergen hocanın kendisine verdiği sol kanat forvet rolünde adeta kendini bulmuştu ve beklenmedik derecede büyük skor katkısı veriyordu. Kalede Ersin ve sol bekte zaman zaman şans bulan Rıdvan da yıllar sonra altyapıdan takıma katılan oyuncular olarak taraftarı mutlu etmekteydi. Bununla beraber Beşiktaş’ın verimli ama çok dar bir kadrosu vardı ve 42 hafta sürecek yarışta sıkıntı yaşanmaması için devre arası takviyesi şarttı. Yabancı sayısının geçici olarak 14’ten 16’ya çıkmasına önayak olan Beşiktaş yönetimi, bu avantajı rakiplerine kullandırıp kendisi kullanmayarak büyük bir stratejik hata yaptı! Her iki rakibi devre arasını ciddi transferlerle geçirip güçlenirken Beşiktaş ise sadece sağ bekini genç Bilal ile yedeklendirdi ve forvete ise uzun bir sakatlıktan çıkmış olan eski yıldızı Cenk Tosun’u aldı. Yabancı kontenjanı sayesinde ligin ilk yarısında kendisini gösteren Hasic takımda kalıyor, buna karşın bu dönemde kadro dışı kalmak zorunda kalınan Boyd ise artık kadroya alınabilecekken Sivas’a kiralanıyordu! Ayrıca bir diğer forvet alternatifi Güven de İtalya’ya kiralanmıştı. Böylece Beşiktaş Aboubakar, Larin ve Cenk dışında forvetsiz kalmıştı ve bunların sakatlık yaşamaması için duacıydı!..
Ligin ikinci yarısına istediği gibi başlayamadı Kartal. İçeride Trabzonspor’un ağırladığı ve öne geçtiği karşılaşmada biri çok şanssız olmak üzere iki gol yiyerek yenik duruma düştü. Rakip kaleci Uğurcan’ın 8 net kurtarışla yıldızlaştığı ve son yarım saat oyuna giren Dorukhan’ın kırmızı kart gördüğü maçta hak ettiği puan veya puanları alamadılar. Sonraki hafta ise ilk yarıda yenemediği Antalyaspor’a konuk olduğu maçı yine çok gol kaçırıp son çeyrekte beraberliği kurtararak bitirdiler. Bu maçla beraber puan farkını eriten rakipleri umutlanmıştı ama Sergen Yalçın yaptığı açıklamalarla takımına olan inancını ortaya koyuyor ve taraftarın yüreğine su serpiyordu:
“Savaşımız daha yeni başlıyor. Kimse merak etmesin, bu iş böyle devam etmeyecek! Bu savaşı bırakmayacağız, sonuna kadar çabalayacağız…”
Nitekim bir sonraki hafta, Beşiktaş açısından bir yeniden doğuşun yaşandığı maça sahne olacaktı. Ligin ilk yarısında ağır bir mağlubiyet alınan Konyaspor’un ağırlandığı maç Beşiktaş açısından sezonun belki de en büyük kırılma noktalarından biri oldu. İki haftalık galibiyet hasreti sonrası 3 puana çok ihtiyaç duyulan karşılaşmanın henüz 21. dakikasında N’Sakala’nın atılmasıyla 10 kişi kalan Beşiktaş’ta maçı izleyen taraftarlar büyük panik yaşıyordu. Buna karşın maçı bir an bırakmayıp büyük bir savaş veren Siyah-Beyaz oyuncular, adeta eksik değillermiş gibi bir oyunla rakibiyle kora kor mücadele ediyor ve sonunda 81. dakikada Rosier’in golüyle 3 puanı alıp müthiş bir zafer elde ediyordu. Bu galibiyet bir 3 puandan çok daha fazlasıydı, Beşiktaş’ın düşmesini bekleyenlere tokat gibi bir cevap olmuştu!
Devre arasında takıma katılan Cenk Tosun’un İngiltere’den geldikten sonra bir süre mecburi karantinada kalması sonrası nihayet kadroya girebildiği 25.haftada, Ankara’da karlı bir havada oynanan Gençlerbirliği maçında Beşiktaş yıldızı Ghezzal’ın muhteşem golüyle öne geçiyor, son dakikalarda oyuna giren Cenk iki gol atarak muhteşem bir dönüş yapıyordu. Bir sonraki haftayı BAY geçen Beşiktaş 27.haftada da Denizlispor’u 3 golle rahat geçti. Sonraki deplasman Malatya’ydı, yine zorlu geçen bir maçı Beşiktaş emektar kaptanı Atiba’nın golüyle 1-0’lık skorla aşmayı başardı. Ardından da ligin ilk yarısında kaybettiği Gaziantepspor’u ağırladılar. Bir önceki hafta oyundan alındığı için tepki gösteren Aboubakar’ın gönlünü alan Sergen Yalçın yeniden formayı ona teslim ediyor ve o da attığı iki nefis golle galibiyeti getiriyordu. Böylece Beşiktaş 29.hafta itibariyle birkaç haftadır maç eksiğiyle kaybettiği liderlik koltuğunu halen maç eksiği olmasına rağmen geri alıyordu!
30.hafta Başakşehir deplasmanı oldukça kritikti Beşiktaş için. İlk maçta Beşiktaş’tan yediği darbeden sonra girdiği düşüşten çıkamayan ve ligin alt sıralarına demir atan Başakşehir için önemli bir maçtı. Kara Kartallar için bu maç da Konyaspor maçı gibi dönüm noktası olan bir diğer maç oldu. 2 defa öne geçtikleri halde beraberliğe gelen oyunda Siyah-Beyazlılar yine telaş yapmadı, pes etmedi ve 85’te Josef’in attığı son derece kritik golle 3 puana uzandı. Bu galibiyet rakiplerinin ümidini biraz daha kırmak bakımından çok değerliydi. Bu maç sonrası yine iki haftalık bir milli ara gelmişti.
Aranın ardından Beşiktaş için yarışı erken bitirmek açısından bir fırsat niteliğindeki Fenerbahçe karşılaşması geldi çattı. Dolmabahçe’de oynanan ve Beşiktaş’ın ağır üstünlüğü ile geçen maçta ev sahibi ekip çok sayıda gol fırsatını teptikten sonra son dakikalarda yediği golle 1 puana razı oluyor ve rakibini yarıştan koparma şansını kaçırıyordu. Buna rağmen bu maç Fenerbahçe’de teknik direktör Erol Bulut’un gönderilmesine yol açıyordu.
Milli ara ritmini bulmuş olan Beşiktaş’a pek yaramamıştı, bu aradan yıldızı Aboubakar sakat dönmüş, Cenk ve Dorukhan ise Covid’e yakalanmıştı. 32.haftada Beşiktaş Kasımpaşa deplasmanında uzun süre sonra ilk kez vasat bir oyun oynayarak 1-0’lık skorla beklenmedik bir mağlubiyet aldı. Bu, üst üste ikinci puan kaybı olmuş ve rakipler yeniden umutlanmıştı. Sonraki hafta oynanacak Alanyaspor maçı her iki rakibinin avuçlarını ovuşturarak, muhtemel bir puan kaybı daha beklentisiyle izledikleri bir maç oldu. Zira Alanyaspor en iyi futbol oynayan Anadolu takımlarından biriydi. Ancak Siyah-Beyazlılar tüm bu beklentilere bir darbe daha vurarak, gene çok iyi bir futbol ve net skorla 3-0 kazandı ve yeniden umutları kırdı.
34.haftada gidilen Erzurumspor deplasmanı da şampiyonluk kapılarını aralamak için önemli bir müsabakaydı. Beşiktaş bu maçta düşmeme mücadelesi veren rakibine karşı oldukça zorlandı, 66. dakikaya kadar 2-2’lik eşitlikle devam eden maçta bu dakikada Ghezzal yine sahneye çıkıyor ve jeneriklik bir golle takımına nefes aldırıyordu. Sonraki dakikalarda son dönemde takıma katkı vermeye başlayan Gökhan Töre de bir gol atıp maçı koparıyordu. Ancak son bölümde bozuk saha zemininin de etkisiyle Cenk Tosun’un sezonu kapatmasına neden olan ağır bir sakatlık geçirmesi hem Sergen hocanın, hem oyuncuların moralini bozmuştu. Fenerbahçe maçından beri zaten sakat olan Aboubakar’ın ardından Cenk’i de kaybediyordu Beşiktaş ve son 8 haftaya Larin dışında forveti olmadan giriyordu!
35.haftada Ankaragücü ile evinde oynadığı maçı birçok eksiğine rağmen 2-0’a getiren Beşiktaş, son bölümlerde biri ceza sahasında dışında gerçekleşen iki penaltı kararı sonucu maçı berabere bitiriyordu! Sonraki hafta ise ligin ikinci yarısının en başarılı takımlarından Sivasspor’a konuk olunacaktı. Bu maç öncesi iyileşme aşamasında olan ve ama tam olarak hazır olmayan Aboubakar süre almak istedi ve ona ihtiyacı olan Sergen Yalçın formayı verdi. Ancak ilk devrenin son anlarında sakatlığı nükseden Kamerunlu maalesef sezonu tamamen kapatmak durumunda kaldı. Gene de bu zorlu deplasmandan golsüz eşitlikle 1 puan çıkartan Beşiktaş, yine değeri sezon sonunda anlaşılacak olan altın bir puanı daha cebine koymuştu.
Puan farkı bir miktar azalmıştı ancak avantaj halen Beşiktaş’taydı. Hücumda büyük bir kadro sıkıntısı yaşayan Sergen Yalçın, 37.haftada içerde Kayserispor maçında Gökhan Töre’yı forvette kullandı ve bu maç da üstün bir oyunla 3-1 kazanıldı. Beşiktaş sezon başlarından beri en fazla iki hafta üst üste puan kaybı yaşamış, üçüncü maçta ise hep ayağa kalkmıştı, yine öyle oluyordu.
Sonraki hafta düşme hattı yakınlarındaki Rize’ye giden Siyah-Beyazlılar, yine kayıp yaşaması beklenen bir maçta çok iyi bir futbolla 3 farklı skoru yakalamış, son 5 dakikadaki konsantrasyon kaybıyla iki gol yese de kayıpsız bir haftayı daha geçmişti. Hafta boyunca akıl almaz bir motivasyonla maça hazırlanan (!) Ç.Rizespor hocası Bülent Uygun güzel bir cevap almış oluyordu. Bir sonraki Hatayspor maçı artık şampiyonluk kapılarının ardına kadar açılma maçıydı. Bu maç öncesinde kendi oynadığı maçı bir kenara bırakıp Beşiktaş’ı diline dolayan rakip takım hocasına Sergen Yalçın Rize maçı sonu basın toplantısında şu unutulmaz sözleri söylüyordu:
“Yok cumartesi şöyle olacakmış, böyle olacakmış. Göreceğiz cumartesi günü ne olacağını! Konuşmakla olmuyor bu işler…”
Bununla yetinmiyor, yarışı saha dışına çekmeye çalışan herkese şu mesajı veriyordu:
“Kim geliyorsa gelsin, nasıl geliyorsa gelsin. Biz buradayız, yeter ki sahaya gelsinler.
Biz burada olduğumuz sürece rakipler ancak ikinciliğe aday olur, şampiyonluğun birinci adayı biziz!”
İşte o cumartesi günü geldiğinde Beşiktaş rakipleri Fenerbahçe’den 5, Galatasaray’dan 6 puan önde çıktığı, dolayısıyla averaj hesaplarının akıllarda bile olmadığı maçta öyle bir futbol oynadı ki, ligin en başarılı takımlarından Hatayspor neye uğradığını şaşırdı! “Cumartesi ne olacağını göreceğiz” diyen Sergen hocanın takımı, doğru düzgün hücum oyuncusunun olmadığı maçta 65. dakikada 7-0 öndeydi! Bu skorla kazanılan maçtan sonra artık herkes Beşiktaş’ın şampiyonluğunu tebrik etme yarışına girmeye başlamıştı. Hatta sosyal medyada “Bir Fenerbahçeli olarak” ve “Bir Galatasaraylı olarak” başlıkları altında onbinlerce takdir mesajı atılıyordu. Ama bu hallerini 2 hafta içinde unutacaklardı! 🙂
Hatayspor maçındaki şovdan sonra son 10 yılda olduğu gibi bu sezon da ligin ikinci yarısında Galatasaray deplasmanına giden Beşiktaş için bu maçta şampiyonluğunu ilan etme şansı söz konusuydu. Ancak hem puan farkının yarattığı rahatlık hissi ve beraberliğin de fazlasıyla yetecek olması; hem de takımdaki eksik oyuncuların artık altından kalkılacak seviyeyi aşacak hale gelmesi yüzünden sonunda bu tempoyu kaldıramadı Beşiktaş ve bu maçtan mağlubiyetle ayrıldılar.
Yine de son 2 haftaya girilirken Beşiktaş’a şampiyonluk için 4 puan yetmekteydi. Derbiden 3 gün sonraki Karagümrük maçı olduğudan daha önemli gale gelmişti. Asıl şok ise bu maçta yaşandı. İlk devreyi mağlup tamamlasa da ikinci yarıda eşitliği yakalayan Beşiktaş rakibinin 10 kişi kalmasıyla birlikte tüm hatlarıyla yüklenmeye başlamıştı. Oysa bu maçta alınacak 1 puan bile son hafta kazandığında rakip maçlarla ilgilenmeme lüksünü sağlıyordu Beşiktaş’a. Ancak bunu akıl edip soğukkanlı olamadılar, risk alarak saldırırlarken bir kez kontraya çıkan Karagümrük takımı golü buldu ve Beşiktaş ikinci kez sahadan puansız ayrıldı.
Böylece, hakkaniyetli bir ortamda haftalar önce ilan etmesi gereken şampiyonluğu son haftaya bırakıyordu Siyah-Beyazlılar.
Aklımın ermeye başladığı 1994’ten beri lig yarışını takip eden bir Beşiktaş taraftarı olarak ilk kez son haftaya kafa kafaya girilen bir yarışa şahit oluyordum ve dürüst olmak gerekirse takımıma güvenmeme rağmen günler boyunca, özellikle maç günü büyük bir heyecan ve stres yaşadım. Saatler geçmek bilmedi, son saatlerde artık nefes almakta zorlanmaya başlamıştım! Biz taraftarlar olarak böyleysek, varın siz düşünün oyuncuların ve Sergen hocanın halini..!
Ancak Beşiktaş takımı son hafta Göztepe deplasmanında sahaya çıktı ve yapması gerekeni yaptı. İlk yarıyı iyi oynamasa da 1-1’lik skorla geçebildi, ikinci yarıda ise yarıştaki rakibi G.saray’dan gelen gol haberlerinden sonra kazanmaktan başka şansı kalmayınca tüm gücüyle yüklenmeye başladı. 69’da Larin’in kazandırdığı penaltıyı Ghezzal ustaca ters köşeye göndererek şampiyonluğun habercisi olan golü attı ve adeta yarısı gazi durumunda olan Beşiktaşlı takımının ayakta kalan son futbolcuları kalan sürede insanüstü bir mücadele gösterek bu golü korumayı başardılar.
Son düdükle beraber Sergen Yalçın ve öğrencileri sahada sarmaş dolaş ve gözyaşları içerisinde büyük başarılarını kutlarken, aynı esnada dünyanın her yerindeki milyonlarca Beşiktaşlı da sevinç gözyaşları döküyordu…
Tüm dünyayı sarsan bir pandeminin yarattığı zorlu koşullar altında; virüsle, sakatlıklarla, parasızlıkla, medya lobileri ve güç odaklarıyla, sayısız engelle mücadele eden Sergen Yalçın’ın Beşiktaş’ı, tarihin en zorlu sezonunda efsanevi bir şampiyonluğa imza attılar. Bununla da yetinmediler! Rizespor, Konyaspor, Başakşehir gibi takımları eleyerek geldikleri Türkiye Kupası finalinde de yine İzmir’de, aynı statta Antalyaspor’u mağlup ederek kupayı kaldırdılar. Böylece lig yarışında yenemedikleri tek takımı da kupa finalinde alt ederek bu sezon ülkenin en büyüğü olduklarını tartışmasız biçimde tescillediler…
Bu şampiyonluk birçok futbol otoritesinin hemfikir oldukları üzere net bir teknik direktör şampiyonluğuydu. Elbette başarıda herkesin irili ufaklı katkıları vardır, Beşiktaş yönetimi geç de olsa yaptığı isabetli transferlerle ve maaşları düzenli ödemesiyle başarıda pay sahibidir. Ancak sezonun genelinde Beşiktaş’ın uğradığı birçok haksızlıkta Sergen Yalçın’ı yalnız bırakmışlardır. Devre arasında yürüttükleri hatalı transfer stratejisiyle de başarıyı zorlaştırıp tüm yükü hocanın üzerine bıraktılar. İşte Sergen Yalçın tüm bunlara karşın sezonun minimum %80’lik bölümünde takımına üst düzey kalitede bir futbol sergileterek, istatistikleri altüst ederek, futboldan anlayan herkesin kabul edeceği şekilde ligin en saygıdeğer futbolunu oynatarak bu şampiyonluğu çocukluğundan beri içinde yetiştiği kulübüne hediye etmiştir. Tıpkı 100.yılda takımdaki en skorer ve en çok maç çözen oyuncu olup takımını şampiyon yaptığı gibi…
Beşiktaş’ın ve Türk futbolunun tarihine unutulmaz şekilde geçen bu sezonda şerefiyle, hakkıyla, anasının ak sütü gibi helal bir şampiyonluk kazanan Beşiktaş’ı tebrik ediyor ve alkışlıyoruz. Umuyorum ki bu takım gereken güçlendirmelerin gerçekleşmesiyle yeni sezonda ülkemizi Şampiyonlar Ligi’nde de en iyi şekilde temsil eder ve son 3 sezonda hasret kalınan Avrupa başarılarını yeniden görmemize vesile olur…
mail: olcay.nurlu@abcspor.com
twitter: @olcynrlu