https://abcspor.com/wp-content/uploads/2020/11/ataturk.jpg

MOURINHO NEDEN HAKLI?

Okunması Gerekenler



Normal
0




false
false
false

EN-CA
X-NONE
X-NONE






































































































































































kerim paker2Jose Mourinho son yıllarda kendisinden en çok bahsettiren Teknik Direktörlerin başında geliyor.  Herkesin onu izliyor olmasında başarılarının esas sebep olduğu aşikar.  Ancak, Mourinho çalıştırdığı kulüplerdeki başarıları kadar, saha kenarında ve saha dışında olan tarzı, duruşu ve hareketleriyle de ilgi çekiyor.  Birçokları için üstten bakan, küçümseyen, arogan hali onu sevimsiz bir insan yapıyor.

Diğer taraftan, hayranları Mourinho’yu bir futbol ilahı olarak görüyorlar.  Alışılmışın aksine, takım tutmak yerine Mourinho’nun çalıştırdığı takımı tutan bir taraftar kesimi oluştu.  Hangi açıdan bakarsak bakalım, Portekizli TD’nin farklı bir profil olduğunu kabul etmek gerekiyor.

Ben de, başarılarını takdir etmekle birlikte, 26 Ocak’ta ellibir yaşını bitirmiş olan başarılı teknik adamdan pek hoşlananlardan değilim.  Genelde hareketlerini ve açıklamalarını nobran, ukala, ters bir kişiliği olduğunu düşünüyorum.  Başarılarının onu şımarttığını ve kendini kaf dağında zannettiği duygusuna kapılıyorum.

UEFA talimatları gereği, her Şampiyonlar ligi maçı öncesinde takımların Teknik Direktörleri bir basın toplantısı düzenliyorlar.  Geçtiğimiz Pazartesi akşamı Mourinho kameraların karşısına geçti.  Daha önce basın toplantısı yapan Mancini’nin maçtan sonra Mourinho ile yemek yemek isterim, kazanırsakta ben ısmarlarım dediği kendisine hatırlatıldıktan sonra, bu daveti kabul edip etmeyeceği soruldu.  Mourinho çok net ve kısa bir cevap verdi “No”.  Ardından aynı işiyapıyor olabiliriz ama bu yemek yemek için yeterli bir sebep değildir dedi.

mac2Bir spor adamıyla sportif konuları konuşmaktan daha çok, işin magazin tarafına alışmış olan salondaki basın mensupları hiç beklemedikleri bir cevap almanın şaşkınlığı ile birkaç saniye birşey diyemediler.  Sonra kendilerini toparladılar.

İkinci soru ise Chelsea’nin haftasonu Aston Villa ile yaptığı maçın 92. dakikasında Ramirez’in kırmızı kart görmesi ile ilgiliydi.  Zaten asık suratla toplantıya girmiş olan Mourinho, “sen şimdik bana bir karşılaşmanın 92. dakikasında olanı mı soruyorsun yani” dedi.  “Evet bu konuda Ramirez’le konuştunuz mu ve ne düşünüyorsunuz diye merak ediyorum” cevabını alınca.  Ben bu soruya cevap vermem dedi.  Ardından da kendini tutamadan, sen bana gelsen ve o dakikaya kadar karşılaşmanın nasıl geliştiğini sorsan, kırmızı karta kadar oyunu ve oyuncuların halini sorsan buna cevap veririm. Ancak, bir futbol karşılaşmasının, sonucunu hiçbir şekilde değiştirmemiş olan, 92. dakikasındaki olayı soruyorsan buna cevap vermem dedi.

Bunun dışında gelen sorulara daha sakin ve uzun cevaplar verdi ama suratından, gelen sorulardan ne kadar mutsuz olduğu okunabiliyordu.  Sorulardan birisi, uzun yıllar Chelsea’de oynamış olan Didier Drogba’nın gelecekte klübe dönmesi ile, diğeri de Serie A’da hala oynayan Arjantin’li futbolcu Javier Zanetti’nin Chelsea’de yardımcı antrenör olması konusunda idi.

Yaklaşık on altı dakika süren basın toplantısında, hiçbir teknik soru sorulmadı.  Oyuncuların form durumu veya Mourinho’nun maça bakışı ile ilgili merak edilen hiçbir sey ortaya çıkmadı.  Belli ki, katılan basın mensupları, futbolu sormak yerine, magazinle, dedikodu ile ilgeleniyorlardı.  Anlaşılan bu hastalık sadece ülkemize ait değil. 

Maçlardan sonra yayınlanan, artık seyretmeyi bıraktığım, spor programlarının seviyesinin düşük olduğunu düşünüyor ve bunu, zamanında çok başarılı olmuş olan, “Televole” kültürüne bağlıyordum.  Mourinho’nun halini seyrettikten sonra, aslında sorunun sadece bizim ülkemize ait olmadığını gördüm.  Maalesef heryerde basın mensupları işin kolayına kaçmayı tercih ediyorlar.  Araştırma ve takip gereken, disiplin ve çalışma içeren bir yaklaşım yerine, bir sonraki gün manşete taşıyabilecekleri, doğru yorumlandığı tartışmalı, haberlerin peşinde koşuyorlar. 

mac7Futbolu seven, maçları oynandığı sırada seyredilen bir eğlencenin ötesinde görmeye çalışan, taktik ve stratejisini anlamaya gayreteden kişiler için bilgi edinmek neredeyse imkansız hale geldi.  Herkesin kendisini teknik direktörlerin yerine koyup, fikirler ürettiği bir alanda, kişilerin kendilerini amatörce geliştirmeleri neredeyse mümkün değil. 

Belki karakteri dolayısı ile, belki de bu garip yapı ile mücadele etmek üzere Mourinho çok iyi bir metod bulmuş.  Bu şekilde kendisine yaklaşanları önemsemiyor ve önemli ölçüde küçümsüyor.  Dışarıdan bakıldığında bu tutumu Mourinho’yı sevimsiz birisi yapıyor.  Ancak, yaptıkları işi iyi yapan, gerektiği gibi araştıran spor basını mensuplarınıda öne çıkartıyor.

Basın mensuplarının bu kolaycı yaklaşımını, onları takip eden okuyucu veya seyircilerin beklentisi ile açıklamak bana çok doğru gelmiyor.  Haftasonları, neredeyse her kanalda bir spor, daha doğrusu, bir futbol programına rastlamak mümkün.  Ancak, iyi bir teknik analiz dinlemek isteyen, düzgün bir yorum duymak isteyen tüm seyirciler, öncelikli olarak NTV’de yayınlanan %100 Futbol’a kilitleniyor.

Adına oldukça uygun şekilde sadece futbolun konuşulduğu bu programdan gerekli bilgileri alan seyirciler daha sonra işin magazin boyutunun öne çıktığı programlara dağılıyorlar.  Zaten Pazar geceleri maçların bitiminin ardından, şifreli yayın yapan yayıncı kuruluş hariç, tüm diğer programların en az bir saat sonra başlıyor olması da izleyicinin tercihini gösteriyor.

Mourinho’nun ve tüm gerçek futbol izleyicilerinin yakındığı yüzeysel yaklaşımı değiştirmek için sanırım hepimize çok iş düşüyor.  O yolunu bulmuş, önemsemiyor, tersliyor, bu yaklaşımdan uzak duruyor.  Bizlerin de üzerimize düşeni yapıp, bilgi yerine dedikodu üreten programlardan ve spor yazarlarından uzak durmamız gerekmez mi?

kerim.paker@abcspor.com

Son Haberler

AMATÖRCE

Yedigimiz iki gol de olacak iş değil. İlkinde ortada fol yok yumurta yok. Rakibin ne baskısı var ne pozisyonu....

Benzer Konular