Neil Armstrong 1969’da aya ayak bastığında tarihe geçen sözleri ‘Benim için küçük, insanlık için büyük bir adım’dı. Ben de bu satırları maçı izleyemeden Frankfurt’tan yazarken şampiyonluk yolunda çok önemli bir eşiği geçen Beşiktaş’ın son yıllarda bu eşiklerde ne kadar sık takıldığını düşününce aklıma bu ünlü sözler geldi. Fuarda bir yandan tedarikçimle görüşürken, internetten sürekli sayfayı yenilediğim anlarda 3-2 galip geldiğimizi görünce attığım sevinç narası İtalyan dostumun da epey ilgisini çekti ve evrensel bir dil olan futbolla karışık iş toplantısına devam ettim.
Evinde iki derbi maçını kaybetmekle zaten dezavantajlı olan takım, en zorlu deplasmanı Olimpiyat’ta ligin en iyi futbol oynayan takımlarından Bursa’yı son dakika penaltı golüyle de olsa geçince Liverpool maçı öncesi de ciddi moral buldu. Şampiyonluk yolunun gene de dikenli olmasının birkaç nedeni var; Avrupa UEFA Ligi’nde mücadele edip bir yandan da ligi götürmeye çalışmak ara transferlere rağmen kısıtlı bulduğum kadro yapısıyla oldukça zor. Ki bu noktada Türkiye Kupası’ndan elenmemiz bence hayırlı olmuştur.
İkincisi, izleyemedim ama Fenerbahçe dün ilk yarıyı farklı mağlup kapatabileceği bir deplasmandan 5-0’lık galibiyetle dönüyorsa ve ben Beşiktaş’ın değil deplasmanda, kendi sahasında bile yakın zamanda 5 farklı kazandığı bir maçı hatırlamıyorsam bu da ayrı bir handikap.
Üçüncüsü, geçen hafta Galatasaray örneğinde gördüğümüz gibi belli bir kısım taraftarın aralarda en galiz küfürlerini esirgemediği ve bir ara takımdan kopma noktasına gelen Selçuk’un maçı kurtarması, yine aynı tip küfürlerden nasibini alan Burak’ın sahalara dönmek için olağanüstü çabası ve diğer taraftan geçen yıl Beşiktaş’ı yarı yolda bırakan bir eli yağda, bir eli balda Fernandes’i düşününce iş ahlakı ve formaya bağlılık konusunda da futbolcu seçiminin önemi daha iyi anlaşılıyor.
Aynı şekilde Fenerbahçe’de Selçuk Şahin de, tıpkı Ümit Özat gibi bazı taraftarın aşağılamasına maruz kalsa da kurtardığı maç çoktur. Beşiktaş’ta İbrahim Üzülmez’den sonra ben bu tip bir futbolcu hatırlamıyorum. Gene de fazla haksızlık yapmadan Gökhan Töre, Olcay Şahan ve her ne kadar bu ikisine göre daha az o potansiyeli görsem de Oğuzhan’ın da Beşiktaş’ın sembol oyuncuları olmasını arzu ediyorum. Juventus’ta Del Piero, Liverpool’da Gerrard, Chelsea’de Lampard gibi futbolcuların sadece sahadaki varlıkları bile bu takımları büyük başarılara taşımıştır. Bunu sağlamak da futbolcunun karakteri kadar dirayetli bir yönetim ve basiretli taraftarın da marifetidir. Futbolcu, taşıdığı formanın ağırlığını hissederse başarı gelir.
Her ne kadar maçı izleyemesem de kaleci Tolga’nın maçta yaptığı kurtarışlar veya maçı kurtarması yerine gene sakatlığıyla gündeme gelmesi de bir tarafta Muslera, bir tarafta Volkan’ın bulunduğu rakip takımların belkemiği olan kalelerinde daha güvenli olmalarını sağlıyor. Bir de hadi ben Almanya’dayım da, maçı 11 bin seyircinin izlemesine ne demeli? Herkes yurtdışına mı çıktı? Kalan 3-4 ayda taraftarın da daha çok fedakarlık yapıp stada gitmesi gerekiyor. Evet Olimpiyat Stadı bir bela ama yapacak bir şey yok, ya bu deveyi güdeceğiz, ya bu diyardan gideceğiz!
Son olarak da uzakta da olsam maalesef uzak kalamadığım herkesi kahreden Özgecan Aslan haberi için başlıkta kullandığım ‘İnsanlık’ kelimesinin bazı mahlukatlara nasıl uğramadığını görünce ‘İnsanoğlu aya ayak bassa ne olur, kendisini hayvanların bile birçoğu kadar ehlileştiremedikçe?’ diye düşünüyorum.