https://abcspor.com/wp-content/uploads/2020/11/ataturk.jpg

LA GAZETTA DELLA YALAN

Okunması Gerekenler

La Gazetta Della Yalan

Her toplum layık olduğu şekilde yönetilir diyordu bundan yaklaşık 300 sene önce ünlü Fransız düşünür Montesquieu. Kendisi bu lafı ederken kuvvetler ayrılığının önemine dem vuruyordu ama günümüzde sosyolojik, kültürel, sportif ve ekonomik olarak da bu veciz sözü kullanabiliyoruz.

 

Bu sözden yola çıkarak ülke futboluna döndüğümüzde, son bir haftadır Lucescu’nun İtalyan gazetesi La Gazetta Della Sport’a verdiği röportajın neresine şaşırmamız gerektiğini anlamakta güçlük çekiyorum.

 

Öncelikle yaşadığımız ülkenin içinde bulunduğu duruma baktığınızda neresinden tutsan elinde kaldığı çok aşikardır. Ülkeyi kurtaran ve her alanda ilkeleri ile yolu aydınlatan, feyz kaynağı Ulu Önder’in yıllar sonra siyaseten trend olabildiği ve onu trend yapanların biz zaten onun ilkelerini hep savunduk diyebilme garipliğini hiç çekinmeden dile getirdiği, ekonomideki sıkıntıların sümen altı edilip sistemsizliğin pik yaptığı bir ülkede, nasıl oluyorsa, vebalin sisteme yüklendiği ve dış siyasetin şark zihniyeti ile yönetildiği bir ortamda Lucescu’nun demecinin ilk bölümünün neresi sinirleniyoruz anlamadım.

 

Adam diyor ki, özellikle doğu ülkelerinde yabancı sınırı getirmek gerekir. Haksız mı bence hemen haksız diyemeyiz zira bizim, ülke olarak kuralları nasıl yorumladığımız meydandır. 28 kişilik kadroda en az 14 Türk oyuncu oynatmak gerekir denilen bir sistemi 14 yabancı kuralı olarak yorumlamak ancak bizim Şark zihniyetimizde cereyan eder. 14 yabancı almak zorunda mısın? Hayır, değilsin ama bizde işin kolayını yabancı getirmekte bulur yöneticilerimiz çünkü hazır yetişmiş adamdır, tribün tepkisi azdır vesaire vesaire… Kimse de demez ki 21-22 Türk oyuncu oynat, hem oyuncu yetişir hem ekonomi olur…

 

Maalesef bizim ülkede her şeyi kurallarla kesin olarak belirlemediğin sürece kapının aralığından sıvışan çok olur ve kuralları kendine yontar. Bu sebepten de istersen sabaha kadar tesis yap içinde oynayacak adam yetiştirmekte zorlanırsın. Bu açıdan baktığında Lucescu’nun İtalyanlar’a Türkiye’de saha var ama oyuncu yok demesi de çok normal bir saptama gibi geliyor bana.

 

Şahsi kanaatim röportajın ikinci bölümünde bahsedilen  “oynamayan oyuncuyu nasıl oynatayım? ” ve ” genç oyuncular erken yurtdışına gidiyor” demeçleri aslında daha büyük problematiktir.

 

Milli takımı bırakmış ve kulübünde yedek olmayı bile unutmuş adamın ayağına gidip ilk maça çağırmak ve tüm maçlarda oynatmak ne demek bunun açıklanması gerekir. Ukrayna maçına, yardımcısı Havutçu’nun tabiri ile, maç taktiğine uymadığı için ‘oynayan’ Oğuzhan’ı çağırmayan bir hocanın kamuoyu baskısı ile bir gün sonra bu oyuncuyu kadroya ekleyip maça kurtarıcı olarak sokmasının mantığını birinin ‘Doğulu’ Türk halkına anlatması şarttır.

 

Oyuncuların Avrupa’ya erken gitmesinin zararlı olduğu hususundaki görüşlere ise hiç katılmıyorum. İllaki başarısız örnekler olmuştur ama bizim gibi sistemsiz ‘doğu’ ülkelerinden ne kadar erken çıkarsa bir oyuncu, iyi bir planlama ile, çok daha iyi yontulur ve eğilir. Kişisel taktik, antrenman teknikleri, kültürel ve felsefik gelişim, sosyo-psikolojik uyum konularında çok daha başarılı olur. Buradaki en önemli zaruret ilk gidilen takımın ve o takımın hocasının mentalitesinin transfer öncesinde iyi analiz edilip değerlendirilerek hareket edilmesidir.

 

Abdullah Ercan tarafından tavsiye edildiği söylenen ama menajerlerin oyuncuyu Türkiye’ye pazarlama tuzağı olduğu iddia edilen Hollanda İkinci Lig futbolcusu Erol Alkan olayının iç yüzünü ise detaylar ortaya çıktığında göreceğiz ama bu kadar yalan varken hocanın kellesini basit bir oyuncu tercihi alacak gibi gözüküyor.

 

Geriye dönüp baktığınızda Lucescu bu ülkede köpekler istedi diye atları da öldürmedi, bizi Çavuşesku Romanyası’na da benzetti, yedi dil bilirken Türkçe’yi de hor gördü ama ülkemizin ona ilgisi hiç değişmedi. Herkes onun pragmatik futboluna, Donetsk’te yaptıklarına (haklı olarak) tav oldu ve yıllarca bütün hocaların tepesinde Demokles’in Kılıcı gibi sallandı. Futbol camiamız ve Lucescu severler vuslata erdi ama takke düştü, kel göründü.

 

Adam basın toplantılarında gözlerinin içine bakarak kıvırıyor, bir gün yabancı sınırı diyor ertesi gün yok aslında sıkıntı yok yanlış anladınız diyor, İtalyan’a gidip övgüler düzüp bizi yeriyor, buraya dönüyor manevra yapıyor. Söylediklerinin bazıları doğru olsa da yalancı çoban gibi kimse ona artık güvenmiyor… Çok merak ediyorum yıllarca onu uzaktan sevip aşkların en güzelini yaşayanlarda son durum nedir??? Bence ilk celsede karşılıklı anlaşarak vesaire vesaire….

 

İtalyan gazetelerine demeç verirken onların yaptıklarını da incelemek lazım… İspanya’nın olduğu grupta tek yenilgi alıp play-off’a kalan takımının İsveç’e elenmesi üzerine kovulan Ventura verdiği demeçte, son yılların en iyi jenerasyonunu yakaladık ama tek suçum sadece iki yenilgiydi, diyor. La Gazetta’lar, yazık bir nesil Dünya Kupası anısı olmadan büyüyecek, diyor. İtalyan da bizim gibi Akdenizli, sevgisini de nefretini de uçlarda yaşıyor. Bizimki de gidip İtalyan’a masallar ve yalanlar anlatıyor, bütün platonik aşıklarını karşısına alıyor.

 

Bütün bunlar yaşanırken, İtalya’yı sürpriz bir şekilde eleyen İsveç’in hocası Andersson maç sonrası oyuncularının soyunma odasındaki pisliğini toplarken verdiği demeçte, her şeyin başı karşılıklı saygı ve düzendir, diyordu. Kimsenin bizim pisliğimizi toplamasını istemiyorum, insanlara ve birbirimize karşı iyi olmalıyız, ve bunu tüm oyuncularıma da mutlaka anlatmalı, öğretmeliyim diye de ekliyordu. Bunları söyleyen adam, seninkinden daha kötü ve yaşlı bir kadroyu üstelik iki sene önce U21 Avrupa Şampiyonu kadrodan sadece bir kaç oyuncu oynatarak Dünya Kupası’na götürüyordu.

 

İsveç’in siyaset, demokrasi, ekonomi, ar-ge, teknoloji, sosyo kültürel alanlarda dünyadaki yerine bakıyorsun bir de dönüp hocasına bakıyorsun; sonra dönüp kendi acınacak halinle yüzleşiyorsun. Ülkenin durumunu görüp, söylenen yalanlara, riyaya karnı aç ve hala prim tanıyan zihniyetin hayatını idame ettirdiğini görünce kariyerinin son 17 yılını Doğu’da çalışarak ve cebini doldurarak geçirmiş bir Doğulu’nun seni Doğu ülkesi diyerek aşağılama ya da sana ayar çekme çabasına az bile demiş diyorsun…..

 

Yazının başında söylediğim gibi bir toplum, kendisine ne layık ise onu bulur tepesinde yönetici olarak ve buna çok da şaşırmamalıdır.

 

Eğer röportajlar bizim yolumuza ışık tutacaksa Lucescu’nun değil Güneş’in aynı günlerde aynı gazeteye verdiği demeçlerin kaile alınması bizi düzlüğe çıkaracaktır……

 

Herkese sıhhat, akıl, huzur ve spor dolu bir hafta diliyorum…

Yazarın diğer yazıları için tıklayın

mail: osman.cetin@abcspor.com

twitter: @msdoc78

Son Haberler

QUADRUPLE-DOUBLE, NBA TARİHİNDE SADECE 4 KEZ

NBA'de double-double hemen her maç, triple double'da her sezon onlarca kez gördüğümüz istatistiklerdir. Peki ya quadruple-double ? 350 bine yakın oyuncunun...

Benzer Konular