https://abcspor.com/wp-content/uploads/2020/11/ataturk.jpg

İSPANYA NEDEN ELENDİ?

Okunması Gerekenler

CEM SIPAHILafa direk olarak girecek olursak, İspanya’nın dünya kupasından bu kadar erken elenmesinin ardında yatan en büyük gerçek, birçok kesimin de kabul ettiği üzere, ‘yanlış takım seçimi ve kadro kurgusu’. Uzun süredir çok başarılı olan ana kadronun temel elemanlarını  Del Bosque’nin  turnuva öncesi değiştirmesini beklemek yüksek ihtimalle hayalcilik olurdu. Ancak diğer yandan da,  her takımın, kulüp veya milli, belli periyotlar içinde kadrosuna genç veya yeni isimleri monte ederek, oyuncular arasında doğal rekabet ortamı yaratması, kaçınılmaz ve çok uzun zamandır bilinen bir futbol gerçeği. Zaten, turnuva öncesi hazırlık maçları da bu amaçla düzenleniyor ve yapılıyor.

İspanya’nın dünya kupası öncesindeki son 2 senede, hazırlık maçları için milli takıma seçtiği isimleri incelediğimizde, Vicente Del Bosque’nin genelde ya hep aynı ana kadro elemanlarını ya da kısa ve orta vadede milli takımda yer alması hemen imkansız olan ve  birçok kişi için tuhaf gözüken isimleri tercih ettiğini görüyoruz. Markel Susueta, Ander Iturraspe, Nacho Fernandez, Marc Bartra, Gerard Deulofeu, Alberto Botia, Martin Montoya veya Cristian Tello gibi genç isimlerin zaten 40 kişiden fazla sayıda bir ekipten oluşan ana İspanya kadrosunun içinde kendilerine yer açmaları nerdeyse imkansız olmasına rağmen, Del Bosque, belki de kimi seçeceğine tam emin olmadan, ısrarla, bu oyuncuları sırayla  en fazla birer kere kadroya çağırdı. Bu o0yuncuların hemen hiçbiri ikinci bir şans bulamadı; burası oldukça ilginç ve insanı sadece yeni oyuncu çağırmış olmak adına Del Bosque’nin bu seçimleri yaptığı düşüncesine itiyor.

ispanya3Oysa, Isco, Diego Lopez, Fernando Llorente, Iker Muniain, Jose Callejon,  Raul Garcia, Michu, Gabi, Adrian Lopez, Inigo Martinez, Andoni Iraola, Alvaro Dominguez, Ander Herrera, Borja Valero, Jose Enrique, Paco Alcacer gibi oyuncular kendi kulüp takımlarında gayet başarılı performanslar sergilerken, Del Bosque tarafından ya hiç düşünülmediler ya da kadroya yine sadece bir kereliğine çağırıldılar. Dolayısı ile, her sene birer sene daha yaşlanan ve oyuncularının form grafikleri doğal olarak inip çıkan takıma, sadece Sevilla’nın sol beki Alberto Moreno ve Atletico’da arka arkaya müthiş 2 sezon geçirdikten sonra kadroya  çağrılmaması artık mümkün olmayan  Koke dışında kimse dahil edilebilmedi geçen 2 senelik zaman içerisinde.

Öte yandan, Carles Puyol’un emekliye ayrılacağı, Xavi Hernandez’in ise Barcelona’da yedek kalmaya başladığı bu süreçte, Fernando Torres gittikçe çaptan düşerken, David Villa ve Xavi Alonso  32 yaşına varmışlardı. Bir diğer forvet oyuncusu Roberto Soldado İngiltere’ye adapte olamıyordu. Del Bosque ve İspanya futbol federasyonu da çareyi  Brezilyalı Diego Costa’yı  takıma monte etmekte buldu. İlk başta mantılı gözükse de, bu girişimin takımın iç dinamiklerini çok pozitif bir etki yaptığını sanmıyorum. Düşünüldüğünde, Alvaro Negredo Manchester City’de, Fernando Llorente ise Juventus’ta hiç de başarısız olmayan sezonlar geçirmiyorken, bu iki oyuncuya güven duymak çok daha mantıklı bir tercih olabilirdi. Sonuçta milli takım futbolu, milli ruh içerisinde oynanıyor her seviyede. Çok kaçınılmaz olmadığı sürece,  oyuncu havuzu bu kadar geniş olan bir ülkenin, Brezilyalı bir oyuncuyu kadroya katmasının kendisine olası bir problem olarak döneceğini düşünmesi gerekirdi. Diego Costa ana vatanı Brezilya yerine İspanya’yı seçerek sadece kariyer yatırımı yapıyordu ki, bu tür girişimlerin işlerin iyi gitmemesi halinde, milli takım içerisinde huzursuzluk yaratma potansiyeli taşıdığı bilinen bir gerçek. Ancak, İspanya’da ne federasyon, ne medya, ne de teknik direktör bu ihtimali var olabileceğine imkan dahi vermedi.

İspanya, dünya kupası başladığında, tüm bu gerçeklerin uzağında, turnuvadaki ilk maçına orta saha üçlüsünü Busquets, Xavi ve Xavi Alonso’dan oluşturarak çıkaran Del Bosque’nin başarısız olacağına ihtimal dahi vermiyordu. Bu üçlünün önünde Iniesta’ya da sol kanatta görev verilmişti.  Uzun zamandır süregelen başarılı sonuçların bir şekilde devam edeceğini sanması dışında, İspanya teknik direktörünü bu seçime iten başka bir sebep düşünemiyorum.  Iniesta, sene içerisinde Barcelona’da kanatta görev aldığı birçok maçta, doğal pozisyonu olmaması nedeniyle son derece kısır kalırken, sene içinde 50 kere sahaya çıkarken sadece 7-8 defa kanatta görev almıştı. Del Bosque bu doneye dikkat dahi etmemişti ki zaten, hazırlık ve eleme maçlarında bu oyuncuyu orta sahada merkezde, santrafor arkasında, kanatta sürekli yerini değiştirerek oynatmıştı.

Diğer yandan, Xavi ise sezon boyunca oynadığı 47 maçta sadece 6 toplam asist yapmış ve 34 yaşına ulaşmışken, Koke gibi başarıya aç, 22 yaşında sezonu 18 asistle bitirmiş bir yeteneğe yine de tercih edilmişti.  Xavi Alonso, sezonun önemli bir kısmını sakat geçirmiş ve kadroya döndüğünde ise Real Madrid’te Khedira’nın yerine defansif ön libero olarak görev almıştı. Del Bosque ise, her zaman kayırdığı Sergio Busquets’i  bu pozisyonda oynatması dolayısı ile, Xavi Alonso’ya daha ofansif bir görev vererek Xavi ile beraber oyun kurmasını düşünmüştü.  Alonso ise tüm yıl 42 maç boyunca sadece 3 asistle oynamıştı ve bu istatistiğe aniden değiştirecek bir form durumunda asla gözükmüyordu sezon sonunda.

isp-2Tüm bu rakamlar Del Bosque için sadece istatistik ve güven duyduğu oyuncular her halükarda işi kotaracaktı, ancak rakamlar asla yalan söylemez. Nitekim, maç sonunda İspanya tek golünü var olmayan bir penaltıdan elde ederken, orta sahası hem pozisyon üretemedi hem de Hollanda’nın seri kontra atakları karşısında oldukça yavaş kaldı. Günümüz futbolunda oyuncuların atletik özellikleri ve form durumları son derece önemli iken, İspanya’nın 3 ağır ve seri olmayan orta saha merkez oyuncusu ile sahaya çıkması bizce bir intihardı. İş bittikten sonra yol gösteren çok olur ancak, kör göze parmak derecesinde umursamazlığın elbet bir getirisi oluyor.

Bu yanlış orta saha kurgusunun üzerine,  bir de ikinci yarı moralman çökmiş bir Fabregas’ı sahaya sürmenin çok olumlu bir katkısının olacağını düşünmek bence en hafifinden saflık. Fabregas altyapısından yetiştiği Barcelona’dan düşen performansı nedeniyle gönderilirken, oyuncunun içinde bulunduğu ruh halini tahmin etmek çok da güç değil. Sezon sonunda kendi taraftarı tarafından ıslıklanacak kadar performansı düşmüş bir oyuncu yerine Real Madrid’te çok başarılı olan Isco’yu seçmek iyi bir teknik direktör için çok da zor olmamalıydı. Zaten kadro basına servis edildiğinde genel kanı Isco’nun olmayışının büyük bir hata olduğu idi.

İleri uçta ise, tüm hücum planını David Silva’nın yaratıcılığı ve Diego Costa’nın agresif ceza sahası içi mücadelesinin üzerine çıkmış olan Del Bosque, bunun yeterli olmayacağı gerçeğini nasıl göremedi pek bilemiyorum. Ancak, belli bir yaş üstü teknik direktörlerin, çoğunlukla günün gelişmelerini yakından takip etmediği ve/veya alışageldiği muhafazakar bakış açısıyla  aynı düşüncelerde ve metotlarda ısrar ettiği bilinen bir gerçek.  Belki, bir 10-15 yaş daha genç olası bir teknik direktörün, son 2 sene içerisinde Bolivya veya El Salvador ile bile oynanan hazırlık maçlarında dahi hala daha Xavi, Fabregas ve Xavi Alonso’yu denemeyeceğini öngörmek çok da falcılık olmayabilir.  Zaten 100’er defadan fazla milli olmuş bu oyuncular yerine Koke, Isco, Javi Martinez gibi artık zamanı gelmiş oyuncular kadroya arka arkaya oynatılarak monte edilseydi, elde hem tecrübe hem de yeni genç yetenek açısından iki opsiyon birden olurdu bu turnuva başladığında. Ancak dünya kupası zamanı gelip çattığında, Del Bosque’nin elinde her zaman kullandığı yaşlı ve tecrübeli oyuncuları oynatmaktan başka bir seçenek bulunmuyordu.

Hollanda maçında uğranılan 5-1’lik hezimetten sonra, genel kanı İspanya’nın kendisini bir şekilde ikinci maçta toparlayacağı idi. Ancak, İspanya’nın takım bünyesinde süregelen aşırı güven Şili milli takımının göstereceği muhtemel direnç ve mücadeleyi es geçip, yine sadece 2 değişiklik ve aynı oyun planına sadık kalmakla her şeyin hal olacağına kendilerini inandırmıştı. Yaşlı oyuncuların sürat, çabukluk ve mücadele eksiğinin yanında, Iniesta’nın kanatta başarılı olamadığı ve yeteneğinin boşa harcandığı ve Diego Costa’nın İspanya oyun planına hala adapte olmamış olduğu gerçekleri yine göz ardı edildi. Şili gibi fiziksel gücü son derece yüksek, ve taraftarının da katkısıyla milli ruh içinde coşarak mücadele eden bir takımın karşısında ilk maçtan değişik olarak, sadece pedro sağ kanada monte edilmiş, david silva sağ taraftan santrafor arkasına çekilmiş, formsuz Pique’nin yerine de Javi Martinez, arada sırada oynadığı stoper pozisyonunda sahaya sürülmiştü.

isp6Bu kadar kritik bir maça elindeki en güçlü, süratli, mücadeleci ve yaratıcı kadroyla çıkması gerekirken Del Bosque, Diego Costa’yı destekleyici olarak sahada yer verdiği David Silva, Pedro ve Iniesta, Şili’nin sıkı alan savunmasına ve fiziksel mücadelesine hemen hiç karşılık veremeyceğini düşünemedi. Bu oyuncuların fiziksel eksikliklerine rağmen bir şekilde yaratıcılıklarını kullanarak maçı çözeceklerini düşünmüş olması muhtemel. Ancak, çelimsiz yapıdaki bu 3 oyuncu, Şili’nin üstün mücadelesi ve takım oyunu içinde adeta kayboldular.

Defans hattında ise, sağ bek pozisyonunda, ilk maçta vasatın altında kalan Azpilicueta’nın yerine Atletico’da harika bir sezon geçiren Juanfran’ın tercih edilmesi bile hem mücadele gücünü, hem de defans kurgusundaki uyumu artırabilirdi. Keza,  Alexis Sanchez ve Eduardo Vargas’ın sürekli gezerek ve kat ederek oluşturdukları enerjik hücum anlayışına cevap veremeyen İspanya daha ilk yarıda 2-0 geriye düştü. 2 senedir, kupa maçları dışında Real’de yedek bekleyen ve maç pratiği son derece az olan Iker Casillas, zaten ilk maçta yediği gollerle bozulan moralinin üzerine hata yapmaya devam ettikçe İspanya için son yaklaşıyordu. Casillas’ı kaybetmemek adına ülkesinin dünya kupası macerasını ateşe atması pahasına, 2. maçta da bu oyuncuya kaleyi teslim etmesi akıl alır gibi değil Del Bosque’nin. Iker Casillas’ın takım arkadaşı Diego Lopez’in tüm sene Real Madrid’in kalesini başarı ile korumasının ardından milli takımda yer almak için daha ne yapması gerekirdi, ben bilemiyorum.  David de Gea’ya çok genç olduğundan dolayı asla görev vermeyecek olması bu kadar barizken, en azından Diego Lopez’i  3. kaleci olarak kadroya dahil etmemesi dahi, Del Bosque’nin işi nasıl başından sıkı tutmadığına kolayca işaret ediyor.

ispanyaSon olarak,  ikinci yarılarda, iki maç üst üste, takıma kesinlikle uyum sağlayamayan Diego Costa’yı çıkarıp, tüm sezon toplamda 5 gol atmış Fernando Torres’in sahaya kurtarıcı olarak sürülmesi ise, tüm bu rezaletin üzerine yeni bir ikilem eklemekten başka bir şey değil. F. Torres, kendisini hala 2010’da Liverpool’un santraforu olarak oynayan Fernando ile aynı oyuncu sanıyor ve ne kadar kötü bir performans gösterdiğinin asla farkında değil gibi. Ancak, aynı durumun Vicente Delo Bosque tarafından da fark edilememesi hayret verici. Torres, İngiltere’de ufak takımlara dahi, ne evde ne de deplasmanda gol atamıyorken, asist yapamıyorken, nasıl olup da, bir anda Dünya Kupasında çok daha üst düzey ve zor maçlarda aniden parlayıp İspanya’yı kurtaracaktı, anlaması gerçekten zor.  En azından, David Villa’yı ikinci santrafor olarak Diego Costa’nın partneri olarak sahaya sürmek dahi çok daha gerçekçi bir seçim olurdu kanaatindeyim ki, takım gayet net ve açık bir şekilde yavaş yavaş dünya kupasından eleniyordu. Tüm dünya bunun farkındayken, bir şeyler yapmak, bir yaratıcılık göstermek zorundasınız artık teknik direktör olarak. Yenilgi hemen köse başındayken, Diego Costa’yı oyundan çıkarıp, yerine Fernando Torres’i sahaya sürmek neresinden bakılırsa bakılsın açıklanabilir bir durum değil.

Dolayısı ile, tüm bu verilerin ışığında, yanlış kadro seçiminin ve takım kurgusunun İspanya’nın sonunu önceden hazırladığı söylemek pek de zor değil. Kadroya çağırılan oyuncular içerisinde dahi Juanfran, Koke gibi takımlarında çok başarılı olmuş  isimlerin tercihleri dahi epey fark yaratabilecek iken, göz ardı edilerek evde bırakılan David Lopez, Isco, Alvaro Negredo ve Fernando Llorente’nin bulunduğu başarıya  aç ve daha mücadeleci olması muhtemel kadro ile aynı hüsranın yaşanılmayacağını düşünmek çok da iyimserlik sayılmaz. Elbette, kimse turnuva öncesinde, Xavi, Pique, Fabregas, Xavi Alonso, Casillas  ve Diego Costa ‘nın bu derece yokları oynayacağını önceden tahmin edemezdi;  ancak, bu oyuncuların sırasıyla formsuzlukları, fiziksel durumları, maç eksikleri ve kadroyla olan uyumsuzlukları göz önüne alındığında, yine de en azından olası kötü senaryo oluşma ihtimalini optimum orana indirmek amacıyla, hepsini birden olmasa da, kadroda bir takım değişikliklerin yapılmasının çok gerekli olduğunu görebilmenin, çok da olağandışı sayılmaması gerektiğini düşünüyorum.

cem.sipahi@abcspor.com

Son Haberler

QUADRUPLE-DOUBLE, NBA TARİHİNDE SADECE 4 KEZ

NBA'de double-double hemen her maç, triple double'da her sezon onlarca kez gördüğümüz istatistiklerdir. Peki ya quadruple-double ? 350 bine yakın oyuncunun...

Benzer Konular