Çim saha sana ne anlatır? Bana, çocukluğumun ulaşılmaz hayallerini. Ya da kale direkleri? Bana, futbol anında korkusuzca keyif sürmeyi. Bir toprak saha. Herkesin görmezden geldiği, benim krampon yerine koyduğum spor ayakkabılarım. Gol attıkça hazzı, attırdıkça sevinci yaşadığım yarım saatlik bir oyundu futbol benim için… Ve gelecek hayallerim.
Futbol neydi, ne oldu ve aslında ne?… En çok alt yapılanmada kendini gösteriyor bu. Bu spor dalının aşkıyla yanıp tutuşan çocuklara sunulan gelecek planlamasında yatıyor bu durum. Ne kadar değer veriyoruz bu spora? 90 dakikalık bir gösteri. Sadece bir şov. Ya da çocuklarımıza sunduğumuz gerçekçi hedefler…
Futbol benim için çocuksu bir rekabet. En önce kendin, sonra rakibin, sonra futbolun kendisiyle tutuştuğun bir kavga. Kendini aşmanın (yeteneklerinin ve karakterinin el verdiği boyutta) sana sunduğu zirve hissi. Zirvede olmak nedir? İki güzel çalım… İki kurtarıcı rol… Ya da iki güzel orta? Yoksa tüm bunların ötesinde, oyununu adam gibi centilmence oynamak?
Benim futbolla tutuştuğum kavga bu. Sokakta oynarken böyleydi. Yalnızca izlediğim yıllar geldi, bakış açımda gene bir şey değişmedi.
Bu futbol denen curcunada oyuncunun kendisiyle olan kavga ise… Bir kere kendini aşmaya çalışmak falan değil bu. Çünkü o, futbol denen canavarı doğrudan karşıda bekler. Burada tek başınasın. Ne istedin futboldan ve ne buldun? Futbol sana ne kadar haz veriyor? Çocukluk hayalin için neyin peşinden koşuyorsun?… Para? Şöhret? Örnek olmak?…
Bu kavga, bu rekabet. Futbola bu açıdan bakmak, bu kadar göz önünde olan bir sporu böyle irdelemek zor olmasa gerek. Oyuncunun zihnine yer etmiş olan “ne olursa olsun, kazanmalıyım” hissini biraz olsun törpülemek, saha içindeki insani değerleri kaybetmemek, futboldan alınan hazzı ve futbolun verdiği keyfi baltalamadan bu sporu, özellikle Türkiye’de daha nizami boyutlara getirmek taraftarın centilmenliği için de çok önemli.
Fakat bana göre futbolun değişen yüzü, zamanda gizli. Artık çoğu şey, başka amaçlar için yapılanmalar gerektiriyor. PR kavgası, gelir derdi, ticari yüzü başka boyutlara ulaşan; tutkumuzun can damarı futbol. Aslında her şey böyle. Benim tüm bunları yakıştıramadığım alan futbol olsa gerek. Yoksa herkes halinden memnun… Kazanılan paralar, yitirilen yetenekler, acımasız yapılanmaların ticari boyutları. Ya da yeteneklerden acımasız bir şekilde stabil başarı beklenmesi.
Peki futbol, şu anda gerçekten keyif mi?
Benim kendime sakladığım bakış açımda, hala keyif. Derdi sadece kazanmak olmayanlar için de aynısı olsa gerek. Hele centilmenlik ve örnek olmak, oyununu adam gibi oynamak her şeyin ötesinde. Acımasız bir arena olmamalı futbol sahası. Karşıdaki, yenilince de bir şeyler öğrenmeye devam etmeli. Dediğim gibi zor olmasa gerek. Modern futbolun içinde gizli saklı birçok güzellik barınıyor aslında şu anda. Bütünüyle bir futbol güzelliği sunmak sahada, hala bazı kişilerin derdi. Kazanma isteği, yıkıp geçmek, darmaduman etmek… Futbolcunun -tek- derdi bu olunca, bu gözlerinin içine kadar yansıyor… Bu taraftara kadar yansıyor. Kazanmak, ama nasıl kazanmak? Her kazandığında bunun senin doğal hakkın olduğunu herkese kabul ettirmek için sınırları zorlamak mı? Yoksa, kaybetmenin de çok şey öğrettiği 90 dakikalık kültürün her daim tadını çıkarmak mı?
mail: omer.yillik@abcspor.com