Herkes bitsin artık diyor. Böyle gitmez, hiç tadı kalmadı diyor. Peki, bu rekabetten en son tat aldığımız tarih neydi? Rekabetin yerini ne zaman düşmanlık almaya başladı?.
Çeşitli görüşler var ama kesin olan bir şey var ki, G.Saray’ın 1989 Monaco zaferinde , o gece Bağdat Caddesinde G.Saray ve F.Bahçe taraftarları birlikte (ben dahil) kaleci Toni Schumacher’in evinin önüne gidip onunla beraber zafer şarkıları söylediğinde böyle bir düşmanlık yoktu. Yani seksenli yılların bir günahı yok!.
1991 yılı Türk toplumu için sosyolojik açıdan önemli bir yıl. Özel radyo ve televizyon yayınları başladı. Bunun arefesinde sadece spor (% 90 futbol tabi) yazan gazeteler çıkmaya başlamıştı. Birlikte düşünelim, o gazeteyi veya tv’deki spor programını bir şekilde doldurmanız lazım ve rakiplerinizden daha çok ilgi çekmek zorundasınız. Barış ve kardeşlik sloganlarının size maddi bir katkısı olmayacağı çok açık, o zaman kışkırtmanız, tahrik etmeniz lazım. Ancak futbolcuyla ya da teknik adamla bunu yapmanız çok zor . Oysaki etrafta onlarca yönetici var. TRT ‘nin zamanında hiç yüzlerine bakmadığı şöhrete aç bu adamlar nihayet yatırımlarının karşılığını alacak , özel tv ve spor gazetesi ile birlikte bermuda şeytan üçgeni tamamlanacaktı.
2 sene yurtdışında yaşarken, 1994’de İstanbul’a kısa bir ziyaret yaptığımda dışardan bir göz olarak durumun vahimleşmeye başladığını gördüm. G.Saray ve Fener ligde atbaşı gidiyorlardı . Sami Yen’deki kader maçına az bir şey kalmıştı ve konuştuğum herkeste karnaval değil savaşa hazırlık havası vardı. Daha 5 sene önce aynı statta meşhur 4-3 lük kupa maçının çıkışında 124 nolu Bostancı otobüsüne binip bir G.Saraylının hemen yanında camdan Fener bayrağını dışarı sarkıttığım ( Mecidiyeköy durağındayız hala , köprüden geçişi beklemedim J ) anı düşündüm.
Nihayet 1996’da G.Saray yöneticisi Adnan Polat’ın Beşiktaş seyircisine kapalı tribünde yarı yarıya yer vermeyeceklerini açıklaması ve onları küçük bir bölüme sıkıştırması karşı tarafa tahammülsüzlük konusunda bir milat oldu. Ancak bunun faturasını asla bir yöneticiye ve kulübe kesemeyiz çünkü Adnan Polat ‘a bu cesareti veren ortam zaten önceden yıllar içinde hazırlanmıştı.
Sonrası malum, deplasman seyircisi küçüldü , küçüldükçe şiddet arttı. O gün nasıl da kızmıştık Adnan Polat’a ama hangimizin aklına gelirdi ki bir gün anayasal hakkımız ihlal edilerek üç tane başkan sıfatı taşıyan işadamının kararıyla İstanbul içi deplasman yasaklanacak ?
YUSUR ERKUTLU