https://abcspor.com/wp-content/uploads/2020/11/ataturk.jpg

EUROBASKET 2015 C GRUBU – 2. KISIM (MAKEDONYA, SLOVENYA, YUNANİSTAN)

Okunması Gerekenler

efeMAKEDONYA:

 

Petse’ciğimiz, üstadımız Naumoski, keşke federasyon başkanı değil de, bu takımın koçu olsaydı. Belki o vakit, Makedonya’dan bir şeyler bekleyebilirdik. Zira takımın geçen seneki koçu Dzikic’i yakın zamanda yaka paça işinden edip, yerine Srbinovski’yi getirmek, üstelik de turnuvaya bu kadar süre kalmışken, akıllıca bir hamle değil. Kadro açısından da tamamen sil – baştan yapıyorlar. Eleme gruplarında zaten ecel terleri döktüler, bir de burada çok sıkıntılı bir kur’a çekip iyice lades demiş oldular.

 

Bo McCaleb’ın ardından bir kez daha gördük ki, devşirmeler, ülke basketboluna uzun vadede hiçbir yarar sağlamıyor, aksine, kendilerine bel bağlamaya alışan kadroyu, yoklukları halinde dev bir boşluğa düşürüyorlar. McCaleb sakatlıklar neticesinde serbest düşüşe geçtikten sonra, Makedonya basketbolu da gökdelenin zirvesine değil mahzenine yol aldı. Eski tüfekler Chekovski ve Gecevski de Darülaceze’lik hale geldiği için, yeni kadrolara muhtaç oldular. Üzerine bir de NBA patentli yarı pivot yarı Mehmet Okur görünümündeki Pero Antic’ten yoksun kalıyorlar burada. Demektir ki, Ilievski ve Stojanovski birer Vrbica Stefanov ve Petar Naumoski’ye dönüşmedikçe, Makedonya grubun dibine demir atmak zorunda kalacak.

 

Bu iki isimden Vojdan Stojanovski, Ilievski’ye ve hatta ikiz kardeşi Damjan’a nazaran çok daha istikrarlı ve kaliteli bir oyuncu. Ilievski’de olmayan liderlik ve taşıyıcılık vasıfları o’nda bir hayli mevcut. Fakat Stojanovski de ömrü boyunca hiç lider oynamaya alıştırılmadığı için, oyun yapısı ve kalitesi, böylesi bir sorumluluğun altında enkaza dönüşüyor. İlgili bir nebze o’ndan alabilmesi için, bu sefer undersized pivot Richard Hendrix’i devşirdiler. Maccabi günlerinden bu yana iyice hantallaşan ve atletik özelliklerini körelten Hendrix, buna karşın halen daha yakın ve orta mesafeden birinci sınıf bir bitirici olmayı sürdürüyor. Atletizmi azalınca patlayıcılığı kadar ribaunt etkinliği de düşmüş olabilir, fakat zaten o’ndan istenen şey, boyalı alan civarından ve içinden yüksek yüzdeyle sayı üretmesi. Zira hücumda çok süre harcamayı sevmiyor Makedonlar, ve Hendrix’in skor ve pas fundamentaline giderek daha çok bel bağlıyorlar (Bel bağlamak sözü, tanıdık geldi mi bir yerlerden? Evet, aynı tehlike yine baki).

 

Hendrix’e verimli pas indirmek, ne yazık ki sadece Stojanovski’nin layıkıyla ifa edebileceği bir görev. Diğer oyuncular genellikle rakip savunmanın öngörülerine takılıp bolca top kaybediyorlar. Ayrıca Hendrix’in dışarı çıkardığı paslar dayanan “müsait pozisyonda boş şutu bitirme” haricinde bir hücum meziyetini haiz çok az isim var bu kadroda. Kadronun yüzde yetmişi, mecburen, işin sadece savunma yönüne hakim isimlerden kurulu (Esasen burada Mladenovski’yi diğer oyunculardan hariç tutmakta fayda görüyorum. Fakat takımın o’nun üzerine kurulmasına daha çok vakit var ve bu yüzden henüz kendisinden bir şeyler beklemek için erken diye düşünüyorum). Velakin, bu isimler de pek üst düzey olamadıkları için, Hollanda bile Makedonya’ya çok ciddi bir rakip haline gelirse, şaşırmamak lazım.

 

Peki, Hendrix’in alternatifi kim? Bu konuda ligimizden yakinen tanıdığımız 2.15’lik dev Samardjiski’ye büyük görev düşüyor. O kadar ki, umutsuzluğa düşülen durumlarda Hendrix’i 4’e kaydırıp Hendrix ve Samardjiski’yi bir arada oynatma yoluna da gidebilirler. Ama Samardjiski, boyu dışında hücumda bir tehlike arz edememekte çok kararlı olduğundan, işin sadece savunma yönünde ağırlığını koyabilir. Çok kolay faul alması da o’nun daima en büyük handikapı olmuştur. Bu yüzden, takımın bir anda en zayıf halkası haline gelebilir. Yani, o’na da çok güvenmemek lazım.

 

Samardjiski’nin haricinde Trajkovski 3 numarada, Sokolov da Stojanovski’lerin arkasında 2 numarada bir şeyler üretmeye çalışacak. İlk gruptan daha ötesine ulaşmalarını sağlayacak bir feraseti ben bu kadronun diğer oyuncularının hiçbirinde göremiyorum. Bana kalırsa gün, hiç de Makedonlar’ın günü değil. Koç Sbrinovski’nin takım oyununu yüceltirmiş gibi görünen ama tamamen Hendrix’e dayanan oyun sistemi, Hollanda’ya bile yenilmeye mahkum gibi görünüyor.

 

SLOVENYA:

 

İş işten geçiyor, farkında değiller. Artık o Smodis’li, Lakovic’li, Becirovic’li, Jagodnik’li, Nachbar’lı, Udrih’li, Nesterovic’li ve Brezec’li günler bitti (ki o yıllarda bile bir madalya kazanamamışlardı). Joksimovic, Balazic, Slokar ve Zupan gibi veteranlar da fena halde eski günlerini aratır durumdalar. Vujacic halen federasyona küskün, gelmiyor. Samo Udrih ve Domen Lorbek gibisinden fayda timsali taşıyıcı ve elini taşın altına sokacak oyuncuları da burada olmayacak. Erazem Lorbek’in milli takıma döneceğinden de yavaş yavaş umudu kesmeye başladılar. Mirza Begic yine takımda yok. Geriye Dragic kardeşler ve Prepelic, Blazic, Muric ve Omic gibi çoğu henüz rolünü oturtamamış dağınık oyuncular kaldı. Muric de, bu yıl takımdan kesik yedi.

 

Bu isimlere dayalı bir sistemde, Royal Halı Gaziantep’e de koçluk yapan koç Zdovc’un, Gaziantep’te de birebir kopyalayarak oynatmayı seçtiği, tek bir oyun yapısı vardı; 1 ve 3 numaranın hakimi Dragic’ler potaya etkili penetreler yapacaklar, ister kendileri bitirmeyi deneyecekler, isterlerse savunmayı üzerlerine çekip dışarıya pas çıkaracaklar ve dış atıcıların ceza kesmesini sağlayacaklar, isterlerse de Omic gibi az vasıflı uzunlara ikili oyun benzeri hamlelerle basit sayı bulduracak kısa paslar indireceklerdi. Bunu iki senedir sürdürüyorlar.

 

Bu sistem, Dragic kardeşler için, kendi evlerinde oynadıkları 2013 turnuvasında efsane koç Bozidar Maljkovic’in denediği taktikten de, Memi Becirovic’in 2010’daki korku uyandıran yapısından da, Ales Pipan’ın taktiklerinden de daha uygundu, orası kesin. Fakat Dragic kardeşlerin en büyük sorunu, hem dinamik hem de “dinamit” olmaları. Yani önsezileri yeterince kuvvetli olmadığı için, ne vakit neyi zorlamaları gerektirdiğini kestiremeyip sıklıkla oyunu zora sokabiliyorlar ve hataları artıyor. Daha da beteri, 2014 Şampiyonası’nda Litvanya Slovenya’nın bu taktiğini, 1-3-1 alan savunmasına dönerek çökertmeyi başardı; yani rakipler artık Slovenya’yı iyi tanıyor ve panzehirlerini iyi seçiyorlar. Bu menfi noktanın yanı sıra, zaten geçen yıl en az bizim 12 Dev Adam kadar boş şut kaçıran dış oyuncuları halen daha güven arz etmezken, bir de o isimlerin en üstününü, Domen Lorbek’i de bu yıl takımda göremeyecekler.

 

Ayrıca bu sefer, takımın esas yıldızı Goran Dragic de turnuvada yer almamayı seçti; böylelikle haddini bilmekte abisinden daha yetenekli olan fakat yetenek bakımından abisinin birkaç basamak altında kalan (üstüne üstlük bir de NBA macerasına atılıp bir yılını boşa harcayan) atletik Zoran Dragic, ekibin tartışmasız tek hücum lideri haline geldi. Blazic artan sorumluluğunu gayet benimseyince Slovenler çok mücadeleci ve inatçı bir kimliğe bürünmüş olabilirler, fakat mevcut hücum anlayışlarını değiştirmeden yükselmeleri neredeyse namümkün. 2009’dan sonra dizlerinde hal derman kalmayan Slokar yine mecburiyetten 4 numarada boy göstereceği için, herhangi bir sakatlık halinde Slovenya pota altında beter fırtınalar kopacaktır.

 

Oyun kurma görevini, geçen yıl takıma küstürdükleri eski Banvit’li Prepelic’e veriyorlar, iyi de ediyorlar. 1 – 2 – 3 numaralı pozisyonlarda Prepelic – Blazic – Zoran Dragic üçlüsü ile sahanın iki yanında da çok enerjik ve açlar; aynı zamanda da skor silahlarını çeşitlendiriyorlar. Joksimovic tecrübesine rağmen çok hantal ve yumuşak kalacağı için, dakikaları sınırlı olacaktır. Balazic bol bol üçlük deneyip kaçıracaktır. Zupan zaten muhtemelen son turnuvasını oynuyor ve asıl amacı, rolünde sırıtmamak. Zagorac ve Omic dışında pota altında bir şeyler vaz edecek kimsecikleri yok; ki ne Omic ne de Zagorac, kendilerine inen topları müsait pozisyonda smaçlamak dışında hücumda bir görev üstlenmeyecekler ve zaten daha fazlası onlardan beklenemez. Begic kadroda olsaydı, grafik yükselirdi. Ama yine kadroya alınmadı.


Klobucar
bir güven timsalidir, fakat kapasitesi, bilhassa da hücumda, sınırlıdır. O’na düşen, duygusal liderlik görevidir. Takımda halen elden ayaktan düşmeyen tek veteran o olduğu için, bol sorumluluk almasını bekliyorum. Gençlerden Dimec ve Lapornik için de bu turnuva bir çıkış fırsatı olabilir. Keşke Hırvatlar da Domagoj Bosnjak’ı bu turnuvaya getirebilselerdi. Gençler önemlidir. Bir süre sonra Slovenler havlu atarlarsa, bu iki ismin takıma alışma sürecini seyrederiz. Benim tahminim, Slovenya’nın bir şekilde gruptan çıkacağı yönünde. Fakat sonrası, tam bir çengel bulmaca; yani, resimdeki ünlüyü bir yerden çıkarabilmelerine bağlı…

 

 

YUNANİSTAN:

 

Grupta favoriler, aynı zamanda madalya için yine en muteber adaylardan biri konumundalar. Öylesine geniş ve kaliteli bir jenerasyon yarattılar ki, takımdan kim eksilirse eksilsin bir şekilde yeri dolabiliyor. Tabi bunda, oyun sisteminin ve taktiklerin de etkisi büyük, oyunculara küçüklükten doğru aşılanan kapsamlı fundamentalin de. Evvela, eksiklerden başlayalım; uzunlarda Big Sofo, Galatasaray’a ilaç olamayan Vougioukas, bu sezon ilerledikçe PAO’nun en büyük silahı olmaya evrilen Mavrokefalidis ve Antep’ten sonra kapağı yine anca Eurochallenge’a atan Glyniadakis turnuvada yok; fakat onların boşluğunu, kadroya dönen Koufos dolduracaktır. Zaten Mavrokefalidis dışında halihazırda hiçbirisi pivot pozisyonuna zenginlik katamazdı. Şanslarına, bu yıl (Euroleague’i kazanmanın da etkisiyle) Bourousis de epey ateşlenmiş durumda – yeni haberlere göre, talihsiz bir bilek sakatlığı yaşadığı için henüz şampiyonada yer alması kesinleşmese bile, varlığı ihtimalinden halen umutlular.

 

Forvetlere geçersek; üçlük ustası eski Efes’li forvet Vasileiadis de turnuvada olmayacak. Fakat o’nun boşluğunu eldeki malzemeyle doldurmak çok kolay. Gençlerden Pappas, Papapetrou, Agravanis, Bochoridis ve PAO’nun geçen yılın sonuna doğru en etkili silahı halini alan Giankovits de, 12 kişilik ekipte kendilerine yer bulamadılar. Fakat elbet yakında onlara da sıra gelecektir. Genç yıldızlar Charalampopoulos ve Papagiannis’in bu ekibe katılışı, onların döneminde gerçekleşecektir.

 

Kısalarda VaSpa (Spanoulis), NBA’den PAO’ya dönen Calathes, Zisis, Mantzaris ve Sloukas ile aynen yola devam ediyorlar, bir değişiklik yok. Zaten değişikliğe gerek de yok. Geçen sene kadroda lider oyuncu yokken Sırbistan karşısında uğradıkları beklenmedik hezimetin bir benzerini yaşamayacaklardır, zira bu kısalarla kimse yolda kalmaz. Ki o kadroda VaSpa’nın yer almadığını da hatırlatalım. Bu isimlerden her biri, hem 1 hem de 2 numarayı layıkı vechiyle oynayabilen oyuncular, ve aralarında VaSpa gibi, her türlü kaybetme riskine deva olan bir süperyıldız var. Her yönden eşit derecede etki yaratabilen, dış şutları ölümcül olan ve her birisi yarı yarıya oyun kurucu mayası taşıyan böylesi bir guard rotasyonuyla, çok güçlüler.

 

Forvette ise, takıma bir nebze sıradışılık katan “mutant” Antetokounmpo ile (kendisinin NBA’deki lakabı bile “Greek Freak”, darılmaca yok), oyunun tıkandığı her anda fark yaratabiliyorlar artık. Daha 20’sindeki Antetokounmpo, şimdiden ortalığın altını üstüne getirmeye başladı ve takıma da gün geçtikçe daha fazla alışıyor. O kadar komple bir oyuncu ki, henüz 20 yaşında olduğuna inanamıyor insan. Evet, olgunluğa dair bazı eksiklikleri var, fakat kat etmesi gereken mesafe çok fazla değil. Bu gidişle, her platformda çok dominant ve belalı bir isme dönüşecektir. Tek ama tek eksiği, şutları.

 

Antetokounmpo’nun yanı sıra, NBA’e kapağı atmayı başaran dış şut ve pas uzmanı K-Pap (Papanikolau) da turnuvada yer alarak Yunanistan’ın elini abartı derecede kuvvetlendirdi. Ayrıca her biri inişli çıkışlı vasat birer sezonu noktalayan Perperoglou ve Kaimakoglou da, gediklisi oldukları kadroda yine mevcutlar. Taşıyıcı değil, tamamlayıcı olmaları istendiğinde ne kadar etkili oynadıklarını yine hep birlikte göreceğiz. Ama savunmada top çalma azimlerini ve her şuta el gösterme alışkanlıklarını katiyen bozmamaları gerekiyor.

 

4 numarada ise, Avrupa’nın (N.Bjelica ve Vorontsevich ile birlikte) en iyi 3 power forvetinden birisi olan “Sırtlan” Printezis boy gösteriyor yine. Engellenemeyen marka bitirişleri sayesinde pota altının sağ ve sol diplerinden çok etkili olmayı sürdüren Printezis, savunmada da lapacılığı bırakabilirse, Yunanistan için hedefler asla küçülmez. Pivotta da komple ve sert bir oyuncu olan Koufos (Memphis’in savunma kimliği o’na çok şey kattı), Bourousis’in savunmadaki tembelliğini örtüp ilk beşe yerleşti; bu da Bourousis’e benchten gelip ortalığı hücumda darma duman etme imkanı sağlıyor. Bu yeni rolün o’na ne kadar yaradığını, hazırlık maçlarında gördük.

 

Hülasa, Yunanlılar’ın bu sefer hiçbir eksiklikleri yok. Hem bireysel, hem de takım olarak çok kaliteliler ve elit bir konumdalar. Geçen seneki kurtarıcı lider sıkıntısını da VaSpa ve NBA’de play-off görmeyi başaran Antetokounmpo ile çözecekleri için, başları çok daha az ağrayacaktır. Sakatlık çıkmaması halinde, en az yarı finali görürler ve çok az yorulurlar diyorum. Ama keşke Zisis’in veya Kaimakoglou – Perperoglou ikilisinden birinin yerine Fotsis veya Mavrokefalidis’i ekleyip pivotları üçleselerdi. O vakit pota altındaki pas organizasyonları inanılmaz boyuta varırdı, ayrıca da her türlü rakibe baskın çıkabilecek çeşitlilikte bir uzun yelpazesine kavuşurlardı. Ayrıca Bourousis’in sakatlığı da yüreklerini ağızlarına getirmezdi. Neyse, sanırım bu kadarı da madalyaya yeter…

 

Tahmini sıralama: 1) Yunanistan 2) Hırvatistan 3) Gürcistan 4) Slovenya 5) Hollanda 6) Makedonya

 

Yazarın diğer yazılarına erişmek için tıklayın

 

mail: efe.ozenc@abcspor.com

twitter: @efe_ozenc

 

Son Haberler

FENERBAHÇE GİBİ

Önce kızlarımızı kutlamak istiyorum. 2 sene üstüste Euroleague şampiyonluğunu kazanan kadın basketçilerimize ve böylesine yetenekli ve karakterli oyunculardan oluşan...

Benzer Konular