https://abcspor.com/wp-content/uploads/2020/11/ataturk.jpg

EUROBASKET 2015 6. GÜN (B GRUBU)

Okunması Gerekenler

efeEvet, gelelim bizim gruba.. Grubun bugünkü ilk iki maçı bitene dek hiçbir şeyin son saniyeye kadar belli olmayacağı, ilginç bir “aura” vardı ortada; ve netice ya Nowitzki’yi yakacaktı, ya da Gasol’ü. Yaktı da. Hem de, tek bir sayıyla. Daha da kötüsü, tek bir serbest atışla. Ve en beteri de, o serbest atışların sonuncusuyla yaktı…

 

87’de ve 89′da son toplar Yunanlılar’ı Sovyetler karşısında güldürmüştü (ve birinde onları şampiyon, diğerinde de finalist yapmıştı); 93’te Almanya bizi geçtikten sonra hep birer ikişer sayılarla, son toplarla şampiyonluğa yürümüştü; 95’te bir hakem kararı finali skandal haline getirmiş tüm Litvanyalılar’ı ağlatmıştı; 97’de Polonya karşısında son bir top bizi 8.liğe itmiş, 99’da Haluk Yıldırım’ın üç sayı gerisinden ıska geçen son saniye şutu da ev sahibi Fransa’yı güldürüp bizi üzmüştü. 2001’de Mirsad’ın 1 serbest atışı  çeyrek finalde Hırvatistan maçını uzatmaya taşımış, bir sonraki aşamada da Hidayet’in son saniyelerde gelen basketi Almanya’yı değil bizi finale yükseltmişti. 2003’te son toplar hep İtalya’ya yaramıştı. 2005’te, efsaneleşen iki yarı finalin de galiplerini son toplar belirlemiş, Nowitzki Garbajosa’nın üzerinden attığı imkansız son saniye basketiyle bir destan yazmıştı. Sonra, finalde Gasol’ün ellerinden çıkıp basket olamayan ve Rusya’yı şampiyon yapan son top bir yana, 2007’de İbrahim Kutluay’ın şutörlük sanatını konuşturamayıp İtalya karşısında son topta maçı bitirme şansını kullanamaması maçı uzatmaya, bizi de turnuva dışına itmişti. Muhteşem oynadığımız 2009’da aynı durumu Engin Atsür Slovenya karşısında yaşamış, maçı uzatmaya götürememiş, bizi Yunanistan ile eşleşmeye itmişti. 2011’de son topla Sırplar’a boyun eğmiş, Fransa önünde son topu oyuna sokamadığımız için turnuvadan elenmiştik. Yine 2011’de Rusya ile Makedonya, karşı karşıya geldikleri iki maçta da birbirlerini son topa zorlamışlardı. 2013’te Fransa ve İtalya’nın son toplarla kaç maç uzattığını, kazandığını dün gibi hatırlıyoruz. Bu turnuvada da, daha şimdiden ne son toplar oldu kader yazan, çizen. Dünya şampiyonalarını da hesaba katarsak, 2002’de Brezilya karşısında kaçırdığımız serbest atışların cezasını son topla Machado’nun kesişi, 2006’daki unutulmaz Litvanya maçlarımız ve son topların getirdikleri, 2010 Sırbistan maçı, 2014’te son toplarla yıktığımız Finlandiya ve Avustralya, ve daha nice “tansiyon” sahnesi gelir gözümüzün önüne. Ama bu basketlerden hiçbirisi, bir efsanenin son cümlesi olmamıştı. Hele hele, iki efsaneyi aynı kadere mahkum etmeye hiç uğraşmamıştı.

 

Bu sefer, son top, son bir sayı, son bir serbest atış, herkesin talihini değiştirdi. Maç uzatmalara gidebilse akıbetler nice olurdu, bunun artık bir önemi kalmadı. Çünkü, eminiz ki gözleri yaşlı genç yıldız Schröder, neredeyse tek başına, yapayalnızca taşıdığı takımına son bir galibiyet aldırmadı ve ömrünün sonuna kadar o son serbest atışı nasıl kaçırdığını hiç unutamayacak…

 

B GRUBU:

{08BFE38A-AB21-4D58-9B8E-339641C9E416}flexibleSırbistan 101–82 İtalya: İlk beşlerde bir sürprizle başladı maç: Belinelli, sakatlığı sebebiyle ilk beşte değil bench’teydi, ve de hep öyle kalacaktı! Pianigiani, maç genelinde yedeklerden genç yıldız ‘Akrep’ Della Valle’yi (nihayet) tercih etti. Periyot başında Bjelica’nın Kuzmic’e şık asisti görülmeye değerdi. Bu bölümde Bargnani ilk üç şutunu karavana geçti; Sırbistan ise, çemberi savunamayan rakibine pota altı organizasyonları ile büyük ızdırap verdi (6-0). Gallinari’nin bir üçlükle maça merhaba demesi sayesinde İtalya ilk sayılarını buldu ve sonrasında da krizden çıktı (10-7). Kalinic – Gentile ve Raduljica – Bargnani eşleşmelerinde hep bir münakaşa gördük. Sırplar orta sahayı hızlı geçince skor bulabilmekte sıkıntı yaşamadılar ve Zoran Erceg’in üçlüğüyle 15-9 öne geçtiler. Teodosic’in tek kişilik şovuyla Sırplar bir anda 25-12 üstünlüğü yakaladılar. Hatta Teodosic 14 sayıya ulaşmışken, İtalya takım halinde henüz 12 sayıdaydı. İkinci çeyreğe 25-19 önde başlayan Sırbistan, Melli’nin üçlüğüne engel olamadı ve fark 3’e indi. Hackett iki kez üst üste müsait pozisyondaki genç Della Valle’yi resmen “ihmal” etti ama İtalya bunlara rağmen Sırplar’ı molaya zorlayabildi. Her şeye karşın, Della Valle ilk denemesinde ilk EuroBasket sayısını kaydetti. Cevabını da Teodosic’ten aldı. Gallinari’nin Bjelica’ya sportmenlik dışı faulünün ardından, Raduljica ve Teodosic oyuna ağırlık koydular ve skor 37-29 oldu. Teodosic’in el üstü üçlüğüyle skor 40-29’a geldi. Gentile ile Teodosic’in aynı üslupta oynadığı dakikaların ardından, Kalinic ile Gallinari bir ribaunt pozisyonunda didiştiler, maçta tansiyon arttı. Gallinari’nin çabalarıyla fark tek hanelere inerken, ilk yarı da 48-40 sona erdi. Aynı dengede başlayan üçüncü çeyrekte, Cinciarini’nin zarif turnikesi ve Gentile’nin sayılarına Kuzmic ve Markovic’in ekstra sayıları karşılık verdi. Teodosic’in enfes asistleriyle fark yine çift hanelere yükselirken (63-48), “hustle” evresi başladı ve mücadele sertleşti. İtalya, moladan sonra genç Polonara’yı da oyuna soktu, o da Nedovic’e çok şık bir blok koydu, sonra da sayılarını attı (65-54). Gentile’nin panzer gibi potaya penetre edip smacı vurduğu pozisyona dek, skor 72-57 olmuştu bile. Raduljica’nın tip’i sayılmayınca, son periyoda 74-59 Sırplar önde girdi. Raduljica’nın savunmadaki faul-perver yaklaşımı ve hücumdaki tamamlayıcılığı sayesinde Sırplar skoru bitime yedi dakika kala 80-64’e taşıdılar. Günün süper kahramanı Teodosic de farkı 19’a taşıyan üçlüğünün ardından alkışlarla kenara geldi ve bir daha oyuna sokulmayıp dinlendirildi. O’nun kaldığı yerden Bjelica devam ediyordu nasılsa.. Kalinic’in alley-oop’larla şov yaptığı anların ardından, Sırplar maçı 101-82 kazandı. Sırplar bu grubu namağlup ve +79 averajla lider tamamladı. Sırbistan’da Teodosic yine hakiki Tosun Paşa gibi oynayarak 26 sayı 8 asistle kahraman oldu; Bjelica 19 sayı 8 ribaunt 4 asist gibi evladiyelik rakamlar sunmayı sürdürdü; Raduljica 14 sayı 5 ribaunt 3 asist, Bogdanovic 10 sayı 4 asist, Nedovic 7 sayı 4 ribaunt 4 asist, Erceg 8 sayı, Kalinic ve Markovic 5’er sayı, Kuzmic de 7 sayı 4 ribaunt ile onlara destek oldular. İtalya cephesinde ise Gentile 19 sayı 5 ribaunt 6 asist, Gallinari 14 sayı 4 ribaunt, Bargnani 17 sayı, Cinciarini 11 sayı, Aradori 10 sayı 6 ribaunt kaydetti. Hackett da 3 sayı 4 asist üretti.

 

5. Sinan Güler (Turkey)Türkiye 111–102 İzlanda (uz.): Formalite haline gelen bu maça iki taraf da atarak başladı. Savunmalarda bir azim yoktu. Hermansson, Stefansson gibi atıcılar için, bizim yüksek tempomuz ideal bir atmosfer oluşturdu – tabi, Dixon için de öyle. İlk çeyrek, 29-22 önde geçildi, ama rakipten 0-10’lik bir seri gelince, ilk periyotta devleşen Cedi ve Furkan Aldemir’in birlikte kenarda olmasının bize neler kaybettirdiğini anladık. Hermansson’un basketi ile İzlanda 31-37 öne geçmeyi başardı. Atmaya devam eden iki ekip, yarının da 47-47 berabere bitmesine sebep oldu. Sinan’ın sakatlık ihtimaliyle korktuk. İkinci yarıda yine aynı tablo sahnedeydi; atmakla geçen bir üçüncü periyotta, liderlik sürekli el değiştirdi. Son 1 buçuk dakikaya 70-62 üstün girdik; fakat savunmada herhangi bir kimliğimiz olmadığı için attığımız kadar da yemeye devam ettik. Çeyrek de, 7 sayılık üstünlüğümüzle geçildi: 74-67. Son 4 dakikada amatörce hatalarımız yüzünden fark kapandı, ama Dixon bizi rahatlattı (84-82). Ersan’ın hücum ribaundunu tiplediği basket olmasa, yine buhrana girecektik, ki zaten fark hiç 5’ten yukarı çıkmadı. Dixon’ın hatalı yürümesinden sonra, maç boyu bizi uğraştıran Sigurdarson ıska geçti ama Gunnarsson maçın bitmesine 1 saniye kala skoru eşitledi. Dixon tartışmalı son topta sayı kaydedemeyince, rakibi hafife almanın bedelini uzatmalara giderek ödedik (91-91). Uzatmada Sinan’ın basketiyle işe başladık. Rakibimiz ısrarını kesmeyince, fark hep 3-5 sayı ekseninde devam etti. Bana kalırsa maçtaki esas kahramanımız olan ve  daha bu yaşta, Ersan hariç tek aklı başında oynayan oyuncumuz durumuna gelen Cedi’nin basket-faulüne dek, bu fasıl sürdü (99-92). Dixon ve Sinan’ın arka arkaya gelen üçlükleriyle 105-94 öne geçtik. Maçı da 111-102 kazandık. Cedi 22 sayı 4 ribaunt 6 asist 2 top çalma, Dixon 28 sayı 12 ribaunt 4 asist 4 top kaybı (evet, biraz tuhaf bu rakamlar), Ersan 19 sayı 6 ribaunt 6 asist, Semih 18 sayı, Sinan 11 sayı 5 ribaunt 5 asist, Furkan Aldemir 6 sayı 9 ribaunt 2 asist kaydetti. İzlanda’da ise Sigurdarson 22 sayı, Palsson 18 sayı 4 asist, Gunnarsson 16 sayı, Stefansson 14 sayı 4 ribaunt 8 asist, Baeringsson 12 sayı 8 ribaunt ile mücadele etti.

 

5. Sinan Güler (Turkey)Basketbolun kalitesi bakımından konuşmak gerekirse, formalite maçında, satranç değil, batak oynadık. Neden mi? Çünkü dinlenmek yerine, anlamsızca, tüm kozlarımızı öne sürüp oynadık, as oyuncularımızın canlarını çıkarttık. Dixon, Cedi, Sinan ve Semih’in bu kadar süre alması niyeydi? Fransa Parker ve De Colo’yu dinlendirirken, İsrail bile ortada bir çıkarı olmasına karşın son maçta 3 as oyuncusunu hiç oynatmazken, biz, bir anlam ifade etmeyen maçta niye sınırları zorladık? Evet, belki savunmada azmetmediğimiz için her günkü kadar yorulmadık, ama tempo o kadar yüksekti ki, herkesin ömrü koşmakla geçti. Niye? Bilmiyoruz. Furkan Korkmaz, Oğuz, Göksenin, Barış Hersek, Kartal Özmızrak gibi oyuncularımız sahada 25 dakika kalsa bize ne zararı dokunurdu böyle bir maçta, onu da bilemiyoruz. Bir seçim yaptı ve uyguladı Ergin Hoca.

 

Neticede biz, Cumartesi günkü maça, rakibimiz Fransa’dan daha yorgun gideceğiz. Rakibimizin atletik oyuncularla dolup taşan ve fiziksel bakımdan bizden epey üstün haldeki kadrosunu da unutmayalım. Bakalım, neler olacak?

 

Ergin Hoca’nın maç sonu tercihine ilişkin basın açıklaması ise, onun yine de biraz satranç oynadığını gösterdi bize: Almanya, maçı serbest atışlarla kaybedince, biz son topta faul yapmadık… Hocanın bu hesabında sorun olsa bile, gözlemciliği ve ders çıkarma gücü tartışılmaz. Fransa’ya yapacağımız sürprizi bekliyoruz artık…

 

Spain's FanAlmanya 76–77 İspanya: Bu maçı kasten sona sakladım. Hikayesine şimdiden bir “son” gelmesini istemeyen iki titan, yani Nowitzki ve Gasol’ün çarpışmasıydı bu maç. Kaybeden, belki de son Eurobasket’ini erken noktalamış olacaktı. İlk sayılar, Ribas’ın Schröder’den çaldığı topla geldi. Sonra, Almanya’nın perdesini Nowitzki kendi usulüyle, yani bir üçlükle açtı. Nowitzki’nin Mirotic’e bloğu, üstünlük mücadelesini başlatan hamleydi. Llull bizim gibi Schröder’i perdeden sonra alttan geçerek savununca, ilk periyotta Schröder’in penetrelerindeki o ışık söndü. Gasol’un sahne almasıyla skor 5-9 İspanya lehine döndü. Schröder’in üçlüğünden sonra, Gasol – Schröder düellosu başladı. Dış şutlarda iki takım da yüzdelerini yükseltemeyince, Almanya yavaş yavaş geriden gelip skoru eşitledi (17-17). Benzing’in üçlüğü ise, Almanya’ya kritik bir momentum aşıladı. Benzing böylece havaya girip iyi bir savunma yaptı, Gasol’ün kenarda olduğu dakikalarda İspanya’ya sayı şansı tanımadı Almanya. S-Rod ise akabinde kendi 0-5’lik serisiyle İspanya’yı yine öne taşıdı. S-Rod’a ve Rudy’ye Giffay ve Schröder ile yanıt vermeye çalışan Almanya, skorda 31-32’yi yakaladı. S-Rod’un krallara layık cross-over’ının ve turnikesinin ardından Gasol şanına yakışan bir basket-faul kaydetti ve skor 31-36’ya geldi. Pleiss’ın bitiricilikleri ile 3’e inen fark, Nowitzki’nin de marka bitirişiyle bulduğu sayılar sayesinde 1’e kadar düştü. Cevabı, Nowitzki’yi savunamayan Mirotic’in üçlüğü verdi. Gasol’un Pleiss’a bloğuyla moral bulan İspanya, Zipser’ın üçlüğüyle o morali yitirdi. Böylelikle ilk yarı, 38-41 İspanya lehine tamamlandı.

 

İSpain's Fanspanya ikili oyunları savunmakta zorlanmayı sürdürünce, ikinci yarının başında Schröder’in ikili oyundan türeyen asistleriyle Pleiss çift hanelere ulaştı (40-43). İspanyollar tempoyu bir türlü istedikleri seviyeye çekemediler, ama Pleiss üzerinden oynanan ikili oyunları yavaşlatmayı başardılar. Yine Schröder – Gasol çekişmesiyle geçilen dakikaların ardından, Llull’un basketiyle skor 44-49’a geldi. Aynı kısır döngüler sürünce, uzun zamandır, bir-iki maçtır kenarda eskitilen devşirme Anton Gavel, bu maçta ilk kez sahaya sürüldü – fakat etkili olamadı. Alan savunması karşısında cezayı S-Rod’un üçlüğüyle kesen İspanya, farkı da 10’a çıkarmış oldu (46-56). Son çeyreğe 48-60 önde giren İspanyollar, Nowitzki’nin 4. Top kaybına sebep olsalar da, Schröder’in turnikesine engel olamadılar. Almanya, Nowitzki dahil, Schröder’e yardımcı olacak hiçbir skorer çıkaramayıp boyuna top kaybedince, farkın kapanması zorlaştı. Zaten bileği düzgün şutör konusunda kıtlık çeken Almanya, bu tercihler üzerine iyice zora girdi (50-63). Direnen tek kişi, Schröder ve turnikeleriydi. Aynı usulde, şuta değil, ikili oyunlara ve turnikelere ağırlık veren Almanya, skoru 58-66’ya kadar getirdi. Schröder’in üçlüğü ise, farkı 7’ye indirip Almanya’nın umutlarını yeşertti (61-68). Mirotic’in isabetine Lo bir üçlükle cevap verince, İspanya molayı aldı. Zipser’ın akıllı oyunuyla ve demirden bir defansla, Almanya, son 2.39’a girerken farkı 4’e indirip rüzgarı iyice arkasına çekti (66-70). İspanya, faul hakkını doldurmamış olmanın nimetlerinden faydalanıp Almanya’yı yavaşlatmaya uğraştı; Nowitzki ise son moladan üçlükle dönüp skoru 69-73 yaptı. S-Rod kaçırdıktan sonra, günün X-Faktör’ü Lo muazzam bir üçlükle farkı 1’e indirdi ve İspanya’ya molayı aldırdı (72-73). Taktik faullere geçilince, Llull çelikten sinirlerle 2’de 2 attı ve son 10 saniyeye İspanyollar 3 sayı önde girdiler. Schröder da çizgiden aynı metaneti gösterince, fark yine 1’e indi. Llull’ün yine 2’de 2 atmasının ardından, Ribas Schröder’e hiç olmaz bir şekilde 3 sayılık atış halindeyken faul yaptı.

 

İşte tüm kader, burada şekillendi. Bulunmaz bir nimete kavuşmuştu Almanya, bundan iyisini bulamazlardı hatta. Öyle ya, faul çizgisinde turnuvadaki en istikrarlı faul atıcısı, yıldızı Schröder vardı. Schröder’in eli sıcaktı, ve tek başına takımını onca dakikanın ardından buraya kadar getirebilmenin haklı gururunu yaşıyordu. Bayrağı kendisine teslim eden ve yıllardır tam da bu “kurtarıcı” rolde Almanya’yı abad eden Nowitzki’yi, artık en çok o, Schröder anlıyordu. İşi hem çok kolay, hem de çok zordu. Fakat zekasıyla o faulü aldıran Schröder, omuzlarında taşıdığı takımının kaderini değiştirme şansını olumlu kullanamayıp, son serbest atışı kaçırdı, yani 3’te 2 attı ve İspanya, maçı 1 sayı farkla 76-77 kazanıp bizi 4. Sıraya, Almanya’yı ve Nowitzki’yi de turnuva dışına itti. “Koca” İspanya’nın ne kadar büyük güç kaybettiğini de, turnuvadan elenmekten 1 sayıyla kurtulmaları sayesinde bir kez daha gördük. Gözyaşlarına boğulan genç Schröder, kim bilir kaç zaman daha “keşke”, “eğer” ve “belki” diyecektir… Schröder bu maçta 26 sayı 6 ribaunt 7 asist üretti. O’na Lo 14 sayı, Nowitzki 10 sayı 7 ribaunt 5 top kaybı, Pleiss 10 sayı 10 ribaunt, Zipser da 7 sayı ile eşlik edebildi. İspanya’da ise Gasol 6/14 isabetle 16 sayı 11 ribaunt 6 asist 3 blok, S-Rod 19 sayı 3 asist, Ribas 8 sayı 3 top çalma, Mirotic 12 sayı 7 ribaunt, 3/10 isabetle oynayan Llull 14 sayı, 1/10’da kalan Rudy de 5 sayı 5 ribaunt üretti.

 

Spain's FanMaç sonunda, bir tören havasında ayakta alkışlanan Nowitzki, yazımızın kapak resminde de görülebileceği gibi, bu şampiyonada attığı sayılarla, Yunan efsanesi, unutulmaz skorer guard Nikos Galis’i geçerek tüm zamanlarda EuroBasket turnuva tarihinin toplamda en çok sayı atan 2. oyuncusu olmayı başardı. Senelerdir, tıpkı akranları olan ve o’nunla aynı dönemde NBA’e akın edip NBA’in Avrupa’ya olan saygısını defalarca katlayan Pau Gasol ve Tony Parker gibi, Nowitzki de milli formaya neredeyse hiçbir zaman “Hayır” demedi. Bir Dünya üçüncülüğü, bir de Avrupa ikinciliği armağan etti takımına, ve her iki turnuvanın da MVP’si seçilmeyi başardı – üstelik şampiyon olmadığı halde! Olimpiyat elemeleri ve bir sonraki Olimpiyatlar’da yer alabileceğine ilişkin maç sonu demeci bizlere “Son bir şarkı” için yeniden Nowitzki “Reyiz”i dinleme imkanının doğabileceğini düşündürüp heyecanlandırsa da, yine kendi deyişiyle, bu, o’nun, son EuroBasket’iydi. Bizi Dallas Mavericks hayranı yapan, NBA’de modern 4 numara algısını yaratan başat etken olan Dirk Nowitzki, gözyaşlarıyla EuroBasket’e veda etti… İyi oynamıyordu, kendi klasını bulamıyordu belki, eskisi gibi de değildi, ve nasılsa şampiyona bitince veda edecekti, ama biraz erken, ve buruk bir biçimde etti. Ve o etmese, Gasol edeceti bu vedayı.

 

İki Avrupa efsanesinden birinin öyküsü sona erdi, diğerininki zor da olsa devam ediyor…

 

Not: Schröder’e sahip çıkalım. Bizde olsa, meydanlarda taşlardık o’nu.

 

B Grubu Sıralaması: 1) Sırbistan (5/0) 2) İspanya (3/2) 3) İtalya (3/2) 4) Türkiye (3/2) 5) Almanya (1/4) 6) İzlanda (0/5)

 

Dikkat çeken oyuncular: Burada, herkesin gözüne çarpmayan ama dikkatimi celbeden oyuncuların isimlerini zikretmek isterim: A Grubu: Karnowski, Waczynski, Cel (Polonya), Zubkov (Rusya), Limonad, Yivzori (İsrail); B Grubu: Palsson, Hermansson (İzlanda); C Grubu: Kloof, Schaftenaar, Norel, W. De Jong, N. De Jong (Hollanda), Trajkovski, Kostoski (Makedonya), Tsintsadze, Sanadze (Gürcistan); D Grubu: Hruban, Pumprla (Çek Cum.), Lypovyy (Ukrayna), Arbet, Vene, Veideman, S. Sokk (Estonya), Gaulius (Litvanya), De Zeeuw, Gillet, Bosco, Tumba (Belçika).

 

 

Yazarın diğer yazılarına erişmek için tıklayın

 

mail: efe.ozenc@abcspor.com

twitter: @efe_ozenc

 

 

Son Haberler

ARTIK KROS DA BİZİM İŞİMİZ

Artık Kros da Bizim İşimiz 8 Aralık Pazar günü Türkiye önemli bir sınav verdi: SPAR Avrupa Kros Şampiyonası’na ilk kez ve...

Benzer Konular