A GRUBU
Bosna Hersek 64-68 Polonya:
Maça Polonya da Bosna da yavaş başladı; Polonya üç sayı çizgisinden ilk iki çeyrekte 0/10 gibi felaket bir yüzdeyle oynamasına karşın, Waczynski, Cel ve Ponitka’nın boyalı alan ve civarından arka arkaya bulduğu sayılarla bir anda farkı çift hanelere yükseltti. Bosna’da sadece Stipanovic takımını ayakta tutmayı başarsa bile, özellikle kısalardan Boşnaklar çok az katkı alabildi. Derken üçüncü çeyreğin ortalarında skor 34-51 iken, koç Dusko Ivanovic müdafaa anlayışını değiştirip tam sahada topa baskıyı uygulatınca, 17-4’lük bir seri geldi ve fark birden su gibi eridi. Fakat farkı kapatma yolunda Renfroe ve Kikanovic’in bazı talihsiz “ıskaları” olmasa, geri gelip maça ortak olmak da bu kadar zorlaşmayacaktı. Kulig’in sönük kaldığı gecede Polonya, Gortat – Waczynski – Slaughter üçlüsü sayesinde önde kalmayı bildi. Maçın son saniyelerinde fark iki sayıya kadar indi ve ortalık iyice itiş – kakış cennetine döndü; Polonya faulleri atıp skoru 68-64’e taşıdı, hemen arkasından Bosna hücum ribaundunu bomboş pozisyonda tipleyemeyince (nasıl oldu da kaçtı akıl erdiremedik) maçı da Polonya 68-64 kazanmış oldu. Gortat’yı boyalı alanda beslemeyi unutan, güzel basketbol yerine kısır bir basketbolu yeğleyen ama kazanmasını bilen Polonya’da Waczynski 15 sayı 3 ribaunt, Ponitka 13 sayı 5 ribaunt 6 asist, Gortat 10 sayı 7 ribaunt 3 asist, Slaughter 10 sayı 3 asist, Cel 8 sayı 6 ribaunt ve Kulig de 4 sayı 8 ribaunt ile oynarken, Bosna’da maç sonunda 5. faulünü alıp oyundan çıkan Stipanovic (20s 2r) haricinde çift hanelere ulaşabilen oyuncu çıkmadı (ki Boşnaklar’ın sadece atma üzerine dayalı bir takım olduğunu düşünürsek, durumun vahameti daha net anlaşılacaktır). Stipanovic dışında Renfroe 8 sayı 6 ribaunt 5 asist, Milosevic 8 sayı 7 ribaunt, Gordic 6 sayı 4 asist, Sutalo 8 sayı 4 ribaunt 3 asist, Kikanovic düşük yüzdeyle 6 sayı 6 ribaunt, Persic de 6 sayı kaydetti.
İsrail 76–73 Rusya: Rusya ilk iki çeyrekte safi 3 sayı gerisinden hayat bulup 9 sayıyla öne geçti. İsrail’de D’or Fischer daha ilk yarı bitmeden 3 faule ulaştı ve kenara geldi; o yokken Eliyahu – Kadir ikilisini pota altına monta eden İsrail, savunmada da hücumda da bir parça toparlandı. Çekişmeyi ilk yarıda Ruslar 10 sayı önde götürdü (29-39 ilk yarı). İkinci yarıda Limonad-Kadir-Eliyahu üçlüsü sayesinde İsrail tam 17-0’lık bir seri yakalayıp farkı 1’e kadar düşürmeyi ve momentumu ele geçirmeyi başardı (46-47). Casspi’nin savunmadaki kurnazlıkları sayesinde Ruslar oyundan düşüp verimsizleştiler. Ve böylece İsrail 3. Çeyreği 51-49 önde tamamlamayı başardı. Sonrası da tamamen Casspi’nin formunu bulması sayesinde İsrail lehine şekillendi, fark bir anda çift hanelere çıktı (59-49: evet, Ruslar 5 dakika boyunca hiç sayı atamadı, hallerini görelim). Bu bölümde Vorontsevich’in double-double’ı ve Khvostov dışında Rusya adına bahsedilecek bir şey de kalmadı. Son periyotta Khvostov ve Vorontsevich’in ekstra üçlükleriyle fark bir ara epey kapandı ve son 5 saniye çok çekişmeli geçti, ama neticede Limonad faul çizgisinde sağlam kaldı, ve içeriden oynayan, dışarıdan oynayanı yendi. İsrail’de son periyoda doğru açılan Casspi 21 sayı 9 ribaunt 3 asist, Eliyahu 16 sayı 4 asist, “Hayta İsmail” Kadir 7 sayı 5 ribaunt, Limonad 12 sayı 3 asist, Mekel 13 sayı 3 asist, Ohayon ise 2 sayı ve 5 asistle galibiyete katkıda bulundu (Fischer sayı üretemedi). Rusya cephesinde ise Vorontsevich 15 sayı 13 ribaunt 5 asist, Khvostov 15 sayı 4 ribaunt 5 asist, Zubkov 12 sayı, Fridzon 9 sayı, Monia 7 sayı 4 ribaunt, Antonov da 6 sayı 5 ribaunt üretti, fakat yeterli olmadı.
Fransa 97-87 Finlandiya (uz.): İlk periyotta Finliler kendilerinden 3 gömlek üstün rakiplerine çok iyi direndiler ama 2. Çeyrek itibariyle pilleri bitmeye yüz tuttu, Fransa da farkı açtı (42-31). Bu bölümde Finlandiya’da Salin ve Wilson, Fransa’da da Batum, De Colo ve Gobert çok ön plana çıktı. 45-37 Fransa’nın üstünlüğüyle geçilen ilk yarının ardından, ikinci yarıya Parker önderliğinde Fransa hızlı başladı. Fakat Finlandiya savunmada “ölümüne” baskıyı baştacı edince, Salin-Koponen-Nuutinen işbirliği neticesinde Finliler oyuna ortak olmayı başardılar. Öte yanda Fransa da Parker ve Lauvergne ile geri adım atmamayı başardı. Üçüncü periyot 68-60 Fransa liderliğinde geçilirken, son periyotta Finliler Wilson ve Lee sayesinde öyle bir ivme yakaladılar ki, bitime 4 dakika kala fark 2 sayıya kadar indi (74-72). Ardından Koponen sayesinde bitime 1.30 kala skor 76-76’ya eşitlendi. Karşılıklı sayıların ardından Salin’in üçlüğü skoru 81-81’e taşıdı ve Fransa’ya yine mola aldırdı. Ardından da skor değişmedi ve uzatmalara gidildi. Uzatmada Finlandiya yine rakibini yorsa da, Parker, De Colo ve Batum tecrübe farkını ve fizik üstünüğünü konuşturdu ve Fransa maçı 97-87 kazandı. Fransa’nın bu kadar zorlanmasının sebebi, hiç kuşku yok ki Koponen ve Wilson’ın normalden de yüksek bir yüzdeyle şut isabeti sağlaması, Salin’in üç sayı gerisinden ritim tutturması ve Lee’nin ekstra oynamasıydı. Eğer Lauvergne – Gobert değişikliği koç Collet’nin aklına gelmeseydi, Fransa muhtemelen maçı kaybederdi – ki yine de kıyısından döndüler. Finliler tam saha topa baskı ile Fransa’yı yorarken, Diot’nun eksikliği daha net hissedildi; eğer ki Fransa elde ettiği serileri korumak için itidalli bir oyun disiplinini 30-35 dakika boyunca koruyamazsa, böylesi sürprizleri yaşamaları kolaylaşır. Fransa’da geç açılan Parker 9/21 gibi facia bir yüzdeyle 23 sayı 5 ribaunt 3 asist, De Colo 16 sayı 7 ribaunt 6 asist, Batum 16 sayı 5 ribaunt, Lauvergne 13 sayı 7 ribaunt, Gobert 11 sayı 5 ribaunt, Fournier 8 sayı, Diaw da 8 sayı 3 ribaunt 4 asistle mücadele ederken Gelabale ve Pietrus sayı kaydedemediler. Finlandiya’da ise Wilson 21 sayı 4 asist, Koponen 15 sayı 7 asist, Salin 14 sayı, Lee 10 sayı 7 ribaunt, benchten gelen Nuutinen 6 saıy, Murphy de 7 sayı 11 ribaunt üretti; Shawn Huff ise düşük yüzdeyle 7 sayıda kaldı.
B GRUBU
Almanya 71-65 İzlanda: Tecrübe bile, bireysel kalite bile, yaratıcılık fakirliğine zor sabretti. Pota altında rakiplerinin en (ve tek) uzun oyuncusu 2.08’ken ne Pleiss’ı ne de bir başka uzunu pota altından kullanmasını bilemedi Almanya, çünkü İzlanda kısaları boyalı alana inen her topta iyi yardım getirip kapandı. İzlanda’nın biraz daha tecrübesi olsa, veya son periyottaki geri dönüşte potanın içinden çıkan o son iki üçlükte top onları sevse, eller titremese, (çabucak 3 faul alıp ritmi bozulan) Palsson, Hermansson, Baeringsson ve en başta da Stefansson’un çabaları başarıya ulaşacaktı. Dirk reyiz yaşlanıyor. Schröder takımı değil kendini oynatabiliyor sadece; yani bu iki yıldızın, takımın kalanıya arasındaki iletişim kopukluğu ve kalite farkından doğan kimya eksikliği, Almanya’nın üretken olmasını engelilyor – bunları not edelim, kullanırız sonra. Neticede, Nowitzki’nin arka arkaya bulduğu sayılardan sonra, tercrübesiyle periyot sonlarını iyi oynayan taraf, yani Almanya kazandı maçı. İzlanda ise, Stefansson ve Hermansson’un postta veya penetrelerle bulduğu sayılar dışında sabahtan akşama kadar üçlük denedi. Almanya’nın son periyotun yarısında, hem de Benzing sakatlanmışken yaptığı onca top kaybını başka bir rakip affetmezdi – haberimiz olsun. Ayrıca, efsane Yugoslav yıldız Bodiroga’yı da bir tek Stefansson anımsadı, anımsattı… Almanya’da Nowitzki 15 sayı 7 ribaunt, Schröder de 15 sayı 6 ribaunt 4 asist 4 top kaybı ile çift hanelere çıkmayı başardılar; üç sayının gerisinden yokları oynayan Gavel 7 sayı 3 asist, sakatlanan Benzing 6 sayı, Voigtmann 6 sayı 4 ribaunt, King 6 sayı 4 ribaunt, Giffey 6 sayı, Pleiss sadece 4 sayı 5 ribaunt, Schaffartzik de sayı kaydedemeden 5 asist üretti. İzlanda’da ise Stefansson 23 sayı 5 asist, Palsson 12 sayı, Baeringsson 12 sayı 8 ribaunt, Vilhjalmsson 11 sayı 6 ribaunt ile mücadele etti, fakat mağlubiyete engel olamadılar.
İspanya 70–80 Sırbistan: Felaket bir bitiricilik yüzünden ilk beş dakika boyunca İspanya sayı üretemedi. Sonra koşmaya başladılar ve inanılmaz bir seriyle 12-9 öne geçip molayı aldırdılar. Sebebi de, kenardan gelen Felipe Reyes’in katkısı ve rakipte Raduljica’nın girip Kuzmic’in çıkmasıydı. Sırbistan bu bölüme 5 top kaybetti. Rudy de isyan yumruğunu attıktan sonra tam 8 sayı üretti ilk çeyrekte ve böylelikle 18-2’lik bir seri bulup ilk çeyreği de 21-11 önde bitirdi İspanya. Sırplar ikinci çeyrek başında 2-6’lık bir seriyle skoru 23-17’ye taşıdı. Fakat Reyes ise o kadar durdurulamaz bir pota altı silahıydı ki, daha ilk yarıda 10 sayıya ulaştı. Lllull ve Mirotic ise bu devrede bol bol pota dövdüler. İspanya alıp başını yürürken, Sırplar’da sadece Bjelica takımı ayakta tuttu. Kenardan gelen Ribas’ın şutları ve Gasol’ün blokları sayesinde İspanya kontrolü elinde bulundurmayı sürdürdü. Üç sayı gerisinden ilk yarıda aradığını bulamayan Sırplar maçtaki ilk üçlük isabetlerini Nedovic ile ikinci periyodun bitimine 1 dakika kala buldular, sonra Nedovic bir isabet daha buldu ve farkı yine eritti (34-32), ardından da skoru eşitledi (34-34). Ama ilk yarıda son sözü Llull söyledi ve soyunma odasına İspanya 2 sayı önde gitti. İkinci yarıda sertlik çok arttı. Teodosic – Rudy çekişmesi dağları aşınca skora yine denge geldi (43-43). Profesör Bjelica da tek başına yaptığı şovun ardından bir üçlük kaydedip Sırplar’ı öne geçirdi. Bjelica – Bogdanovic işbirliği ile Sırplar 48-53 üstün geçtiler üçüncü çeyreğin son dakikalarını. Son periyotta devreye Mirotic girdi. Hem de sahanın her iki yanında da. Kalanında ise, Bjelica ve Gasol bize bir deyişi ispatladılar: “Yüksek yüzdeyle atmasan bile, kritik yerlerde at.” Yani, “Gazoz olma, efsane ol”. İkisi de, her şeyi yaptı. Gereken her şeyi. Ama Bjelica bir tık daha iyi yaptı. Sonrası, tamamen “Clash of Titans” modunda geçti. Bjelica ve Bogdanovic öyle kritik yerlerde üçlükleri attılar ki, 1 sayıya inen fark, 30 saniyede 7 sayıya çıktı (71-77). İlahlara layık bu mücadeleden sonra, Kalinic ve Markovic’in de azmiyle kazanan, Sırbistan oldu. Her dakikası heyecan ve başa baş mücadeleye sahne olan maçta Sırbistan adına Bjelica 24 sayı 10 ribaunt 4 asitlik “evladiyelik” bir oyun ortaya koyarken, benchten gelip seyir değiştiren Nedovic 14 sayı 3 asist, Teodosic 12 sayı 5 ribaunt 4 asist, Bogdanovic 8 sayı 5 ribaunt 5 asist, Erceg 7 sayı 3 ribaunt, yine kendisinden uzun bir oyuncuya karşı oynamayı beceremeyen Raduljica da 4 sayı 6 ribaunt kaydetti. İspanya tarafında ise, Gasol son periyoda kadar suskun kalmasına rağmen totalde 16 sayı 5 ribaunt, Reyes 13 sayı, Mirotic 10 sayı 10 ribaunt, Ribas 11 sayı, gecenin en güzel asistine imza atan Rudy 10 sayı 4 ribaunt 3 asist, Llull 6 sayı 4 ribaunt 6 asist ile oynadı. San Emeterio, yine Scariolo tarafından tercih edilmedi.
Türkiye 89–87 İtalya: Maça gerçekten de çok iyi girdik. Hem Cusin’e hem de Cinciarini’ye daha ilk çeyrekte 2’şer faul aldırıp değişime zorladık rakip 5’i; İtalya Ligi’nde final oynayan, geçen sene Eurochallenge’ı kazanan Reggio Emilia’nın oyun kurucusunun yerine Hackett gelince fiziksel olarak geri düşsek de, çabalarımızla rakibi arka arkaya top kayıplarına zorladık. Ersan da müthiş bir şut ritmiyle oyuna başlayınca, 16-11 öne geçip İtalya’ya molayı aldırdık. 2014 Dünya Şampiyonası’ndaki taktiğimizi kullanıp, penetrelerle rakibe bol faul aldırarak rakibi çok çabuk faul problemine soktuk (en akıllıca çözümdür – ABD bile bunun karşısında duramamıştı). Baskılı ve katı savunmamız meyvesini verirken, Sinan da daha ilk sekiz dakikada 5 asiste ulaşmayı başardı. Rakibi havaya sokmamayı ilk çeyrekte çok iyi becerdik (13-26). İkinci çeyrekte Bargnani ve Hackett açılmaya başlasa bile, attıkları her sayıya Dixon ve Ersan sayesinde sayıyla karşılık vermesini bildik, 24-40’lık bir skor elde ettik. Bizim maç başına skor potansiyelimizi düşünürsek, kusursuza yakın oynadığımızı söyleyebiliriz. Tek sorunumuz, Ersan’ın daha ikinci çeyreğin yarısında tartışmalı bir hücum faul düdüğü sonrası 3. Faulünü alıp kenara gelmesiydi. Bu vakte kadar top kaybetmemişken, rakibe de 7 top kaybettirmişken, biz de ilk top kaybımızı yaptık. Gallinari’nin ardından Datome de devreye girse bile, Melih ve Cedi’nin isabetleriyle farkı korumayı becerdik. Kontrol hep bizdeydi desek, abartmış olmayız. Lakin sonrasında, penetreler ve hızlı hücumlarla bu sefer rakibimiz bizi faul problemine soktu. Çizgiden buldukları sayılarla skor 45-35’e geldi. Biz molayı alırken, Gallinari de serbest atışlar sayesinde 15. Sayısını atmıştı. Biz iki sayılık denemelere ağırlık verirken, rakibimiz üçlüklerin yardımıyla farkı tek hanelere çekti (49-40), ama ilk yarıyı 51-42 biz önde tamamladık.
İkinci yarıya başlar başlamaz Sinan 8. Asistini yaptı, bir de top çaldık üzerine. Devamında ise, üçlüklerle İtalyanlar farkı 7 sayıya kadar indirdiler (57-50). Gallinari’nin sportmenlik dışı faulünün ardından Dixon inisiyatif alırken, Ersan’ın 4. Faulünü alması moralimizi bozdu. Bize nazaran benchten çok daha fazla sayı katkısı alan İtalyanlar, farkı 3 sayıya indirdiler (64-61). Kıran kırana geçen mücadelenin ardından üçüncü periyodu 5 sayı önde bitirdik (66-61). Cedi’nin kaçırdığı 2 boş turnikeye gücenmeyelim, olur, basketbolun cilvesidir. Çalınmayan teknik fauller neticesinde yine hakemlere sitem ettik tabi, eksik kalmadı. 16 hücum ribaundumuz ise pek şekerdi. Arka arkaya Gallinari ve Melli’nin basketleri sayesinde farkı son çeyrek başında 2’ye azaltan İtalya’ya (Tabi o noktaya dek Gallianari’nin hiç kaçırmadan attığı 25 sayıyı da gözden kaçırmamak gerekir ), penetre – faul aldırma taktiğimizle yanıt verdik ve faul isabetlerinden sayı bulduk. Melih’in hayat öpücüğü görünümlü üçlüğü de bizi bir parça rahatlattı elbette; fakat Semih’in savunmadan doğan hızlı hücumları smaçla tamamlamasının ardından, Gentile’den gelen kolay basketle fark yine 7 sayıya düştü. Dixon’ın top kaybı (not: sebebi yorgunluktu), İtalyanlar’a toparlanma şansı tanıdı – Gentile de el üzerinden üçlüğünü attı. Hücum ribauntlarından ve Dixon – Semih ikili oyunlarından ekmek çıkartıp yine farkı koruduk (80-72). Gallinari önce Semih’i kızdırıp faul çizgisinden 0/2 atmasına yol açtı, ardından da üçlüğü potamıza yolladı; fakat Cedi’nin cevaben “yasladığı” üçlük ile kendisine kallavi bir cevap vermiş olduk. Yine de yılmayan, 1 adet 3 sayılık denemesi hariç hiçbir şeyi kaçırmayan Gallinari 30 sayının üzerine çıkıp bitime 1.25 kala farkı 2’ye indirdi (83-81). Semih 2’de 2 atınca skor 85-81’e geldi. Belinelli’nin el üstü üçlüğüne Ersan’ın basket-faul’ü ile karşılık veremesek, muhtemelen maçı kaybederdik (Buraya dek hem Sinan hem de Dixon 9’ar asist yaptı – o sayede ayakta kaldıysak, gerisini siz düşünün artık). Datome’nin kolay basketine 24 saniye süresi içinde cevap veremedik ve maç, 2 sayılık bir farkla, son topa gitti (88-86).
Moladan sonra İtalyanlar, 9 saniye içerisinde hücum etmeyi amaçladılarsa bile, son topu elinde isteyen Ergin Hoca’nın direktifiyle Cedi, (ne yazık ki) Gallinari’ye faul yaptı, lakin Gallinari nihayet bir faulü kaçırdı (88-87). Kalan 6 saniyede Datome Semih’e faul yaptı; Semih 1/2 atmasına rağmen Belinelli son topta zorlama şutu kaçırdı ve maçı 89-87 kazanmayı başardık. 60 yıl gençleştik. İstatistik isteyenlere, Semih’in 22 sayısını, Sinan ve Dixon’ın 9’ar asistlerini ve Gallinari’nin neredeyse hiçbir şey kaçırmadan 33 sayı atıp son serbest atışı ıska geçmesini örnek verebiliriz. Tebrikler beyler! Ben bile ummuyordum! Hücum ribauntlarımız sağ olsun!
Yazarın diğer yazılarına erişmek için tıklayın
mail: efe.ozenc@abcspor.com
twitter: @efe_ozenc