A milli gün bugün. Herkese mutlu olsun.
Medyayı takip ediyorum. Herkes herşeyin en iyisini hakettiğimizi düşünüyor.
Ilk 5 ler yapılıyor, ilk 11 ler yapılıyor.
Kağıt üstünde her şey mükemmel görünüyor.
Oysa istatistikler hiç öyle demiyor.
Mesela A milli futbol takımı.
Caner ve Gökhan gibi iki beki olan dünyada kaç tane takım sayarsınız?
Emre ve Selçuk gerçekten iyi oyuncular.
Selçuk Avrupa’nın çok iyi liglerinde oynar. Emre daha dün Atletico’da idi.
Ya Arda ? 30 -35 milyona talipleri var.
Ama gerçekte baktığımız da gruplardan bir türlü çıkamıyoruz. Hatta en son 4.olduk.
Macaristan’ın bile gerisinde kaldık.
Avrupa şampiyonası gruplarında ise üçüncü olduk.
Ya İzlanda ? Avuç içi kadar ülke di mi ?
Az daha dünya Kupası’na katılıyordu. Hırvatistan gibi ekol bir ülkeyle play off oynadı ve son anda dünya Kupası’na katılamadı. Direkten döndü.
Kağıt üstünde iyi olmak bir şey ifade etmiyor işte. Sahada iyi olacaksın!
Onun da yolu iyi motivasyon ve çok koşmaktan ve mücadele etmekten geçiyor.
Cehalet hala çıksın desin, Denizli mi şampiyon yapmış takımı?
Aykut mu yapmış? Zico mu yapmış? Daum mu? Ersun mu?
Evet, kağıt üstünde iyi bir takımız, İzlandayı hafife almayalım.
Bu maçı kaybedebiliriz ama biz bu gruptan çıkarız.
Kaliteyi motive edecek, kaliteyi koşturacak iddialı bir hocamız var ve hoca çok önemli bir faktör.
Gruptan çıkamasak bile son maça kadar şansımızı sürdüreceğiz, milyonlar olarak ekran başına kitleneceğiz en azından bu kesin.
2008 Avrupa şampiyonası bittiğinde “artık lig tat vermiyor” diyenler çoktu.
Ben parama bakarım diyen ünlü bir hoca ve ardından gelen, karizması olmayan, iddialı laflar etmeyen, seyirciyi bile heyecanlandırmayan bir başka hoca ile 6 yılımız heba oldu. Adeta milli maça küstük. “Üfff nerden çıktı bu maç, liglere ara veriliyor ya”diye atarlandık kendi kendimize.
Umut ediyorum ki 2008 ruhu Fatih Terim’le beraber yine geliyor.
Önemli olan oraya gitmek, biz zaten turnuva takımıyız. Son dakikada da olsa, son topta da olsa işi bitirmeyi biliriz.
Milli basketbol takımımız da enteresan bir grafik çizdi.
Hep diyorlar ki, şimdi hakettiğimiz yerdeyiz, bizim hakkımız yarı final.
Kardeşim, Yeni Zelanda’yı mucize ile yendin. Finlandiya’yı son ansa sidik zoruyla. Avustralya’yı maçın en kötü oyuncusunun son dakikasında attığı üçlükleri ile yendin.
Eeee?? Nasıl bir büyüklük bu? Kendinden daha zayıf takımları güç bela, ite kaka ancak yeniyorsun.
Italya’ya, İspanya’ya, Yunanistan’a kendimi bildim bilesi kaybediyorsun??
He 2010 FIBA Dünya Kupası Türkiye istisna.
Ya da 10 maçta bir kere yenmişsin, falan.
Bu işte bi terslik var. Kendimizi abartıyoruz.
Litvanya maçını inşallah alırız. Mücadele gücümüz en büyük artımız.
Ben hayatımda bu kadar kötü dış atış yapan bir milli takım seyretmedim. Bi Ibo çakardı, bi Harun, bi Orhun, bi Serdar, bi Ufuk.
Ne günlerimiş yaa? Kıymetini az bilmişiz.
Dış atışlarımızı turnuva ortalamamızın biraz üstüne taşımamız lazım. %33 lere falan en azından. Yoksa bu maç son topa kalmaz.
“Canınız sağolsun çocuklar, çeyrek finalde başarı, gurur duyuyoruz sizinle” sözlerini son periyotta Murat Kosova’dan duyarız yoksa.
Bir de itirafta bulunayım. Milli basketçiler kaybederse bir de tesellim var.
Ergin Ataman da kaybetmiş olacak. En azından ona sevineceğim.
Tam bir Fenerbahçe düşmanı. Bu kadar da olmaz. Pes doğrusu.
Fatih Terim’e saygım var. Bi kere büyük hoca. Kendisi Galatasaraylı ve hırslı bir karakter. Galatasaray’lılığı bana ters ama ne Ergin Ataman gibi gözünü kin bürümüş bir Fenerbahçe düşmanı ne de ya da bazı eski TFF üyeleri gibi bir vatan haini!
Biz iki maçı da istiyoruz bugün. Ikisini de kaybedebiliriz. Zira sürpriz değil bu durum. Ben demiyorum, istatistikler diyor.
Haydi çocuklar, kalbimiz sizinle.