Kuralar çekildiğinde bir göbek atmadığımız kalmıştı nerdeyse. Öyle ya, Manchester’i, Dortmund’u çekeceğimize Braga’yı çekmiştik. Gelgelelim bu seviyede hiç bir takımı küçümsememek gerektiğini hesaba katmamıştık. Maç başlar başlamaz işimizin çok ta kolay olmadığını anlamamız gecikmedi zaten.
Bizler her ne kadar nispeten kolay bir kura olduğunu düşünsek te, rakibi çok iyi tanıyan Vitor Pereira temkinli bir şekilde oyuna başlamayı tercih etti. Braga’nın 4 gün önceki Porto galibiyetindeki hızlı kontrataklarını dikkate almış olacak ki, arkada hiç boş alan bıraktırmadı.
Belki ortaya konan futbol hoşumuza gitmedi ama bu rakibe karşı oynanacak doğru oyun tarzını seçmişti hoca. Sonuçta Braga Fenerbahçe’yi Fenerbahçe’nin silahıyla durdurmayı amaçlamıştı. Sahaya iyi yayılan, orta sahada iyi basan ve rakibe pozisyon vermeyen ama kendisi de fazla üretken olamayan Braga karşısında 1-0 olabilecek sonuçlardan en güzeliydi. Pereira da rövanş öncesi o skoru atıverdi cebine.
Sahaya çıkan 11’imizde zaten orta sahayı 3 tane önlibero özellikli oyuncu oluşturuyordu. Bu durumda tüm oyun planı beklerin de destekleriyle kanat oyuncularımız Alper ve Volkan Şen’in geliştirecekleri ataklara kalmıştı. Ancak her ikisi birden istedikleri akınları geliştiremediler. Bu durumda ise yine rakip stoperlerin arasında yapayalnız kalan bir Van Persie çıktı ortaya.
İşte bu yüzden ben yapılan Van Persie-Mario Gomez karşılaştırmalarına hiç katılmıyorum. Bir defa şunu kabul edelim Beşiktaş Fenerbahçe’den daha hızlı hücuma kalkıyor. Orta sahada da oyunu dikine oynayabilen Oğuzhan ve Sosa gibi isimleri olduğundan dolayı çok daha bol pozisyona girebiliyor, Mario Gomez ise ceza alanı içinde fazlasıyla çok sayıda topla buluşabiliyor.
O Mario Gomez’i koyun Fenerbahçe 11’ine, inanın Van Persie’nin yaşadığı zorlukları yaşayacaktır. Bu yüzden Fenerbahçe gelecek sezon transfer yaparken muhakkak geçmişte olduğu gibi hem kanat hem de santrafor oynama özelliği olan Kuyt ve Sow tipinde bir oyuncu düşünmeli, böylelikle mevcut santraforlarının ceza alanı içindeki yalnızlığına son vermeli.
Gelecek sezonu düşünmek için erken olduğunun farkındayım. Öncelikle bu güzel sezonun keyfini çıkartmak lazım doya doya. Maç oynanırken Rusya’dan haber geliyor, Erkek Basket takımımız Euroleague’de gruptaki en yakın rakibini deplasmanda yenip Final Four öncesi play-off’a kalmayı garantiliyor. Kadın Basket ve Kadın Voleybol takımlarımız ise bu hafta içinde aldıkları galibiyetlerle yine Final Four’lar öncesi büyük avantaj yakalıyorlar.
Takımlarımızın hepsi aynı zamanda kendi liglerinde zirve mücadelesini devam ettirip şampiyonluğun en önemli adayları olarak gösteriliyorlar. Ne kadar gurur duyulası, ne kadar muhteşem bir tablo bu? Emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler.
Bir teşekkür de Fenerbahçe taraftarına. Önceki yıllarda gereksizce stadın içinde yaktıkları ve dışarıdan attıkları meşalelerle kulübü kupalardan men sınırına getirirken son derece düşüncesizce bir tavır sergilemişlerdi ancak sınıra gelindikten beri çok sorumlu bir duruş sergiliyorlar. Ne zaman geçiren rakip oyuncular ne de bugünkü gibi sevimsiz hakemler sahaya yabancı madde atmalarına sebep oluyor. Sadece takımlarını destekleyerek kulübe çok daha yararlı olacaklarını anlamış gibi gözüküyorlar.
Bir de tüm branşlarda ve her kulvarda gümbür gümbür gitmenin keyfini çıkartmak yerine maç sonlarında ezeli rakiplerine küfür etmeyi bıraksalar daha iyi olacak. İnanın böylesi ”en güzeli”, bizlere çok daha fazla yakışacak.
mail : alp.eralp@abcspor.com
twitter : @alperalp72