Capoeira: Bir Dövüş Sanatından Daha Fazlası
Bazen bir dövüş sanatı, bazen bir dans, bazen de bir oyun olarak anılan Capoeira, son yıllarda dünyanın dikkatini çeken benzersiz bir olgu haline gelmiştir. Göz alıcı tarzıyla hemen tanınabilir; ancak, kökenlerinin gizli doğası nedeniyle tarihsel kanıtların azlığı, sanatın başlangıcını belirsiz kılmıştır.
Capoeira, 16. yüzyılda Portekizli kolonistler tarafından Batı Afrika’dan Brezilya’ya getirilen köleleştirilmiş Afrikalılar tarafından geliştirilmiştir. Kültürel geleneklerini kutlamaları ve dövüş sanatları uygulamaları yasaklanmış olan bu insanlar, Capoeira’yı her iki yasağı da aşmak için bir yol olarak kullanmışlardır.
Dışarıdan bakıldığında, köle sahiplerine, pek çok kültürde bulunan çember dansı gibi görünse de, Capoeira aslında müzikal ve ritmik unsurlarında saklı, şiddetli tekmeleri ve dövüş sanatları öğelerini barındıran, tutkulu dans hareketleri olarak gizlenmişti.
Bu sayede Capoeira, sadece kendini savunmanın bir aracı olmakla kalmamış, aynı zamanda kölelerin kültürel kimliğini korumanın önemli bir unsuru olmuştur.
Capoeira sayesinde, birçok köleleştirilmiş insan zalim sahiplerinden kaçmayı başarmış ve “Quilombos” olarak bilinen isyan gruplarını oluşturarak Portekiz kontrolünden çıkmışlardır. Bu gruplar, Portekizlilere karşı direnen kaleler işlevi görmüş ve cesur savunmalarıyla ünlü olmuşlardır. 10.000’den fazla kişiye ev sahipliği yaptığı düşünülen Palmares, bu direnişlerin en ünlülerindendir.
Portekiz yönetimi altındaki toplumda Capoeira’yı kontrol etmek çok zordu. 17. yüzyılın sonları ve 18. yüzyılın başlarında büyüyen şehirlerle birlikte, köle toplulukları giderek artan nüfuslarla daha dar alanlarda yaşamaya zorlandı. Bu da köleleştirilmiş insanlar arasında büyüyen bir sosyal kültür oluşturdu ve Capoeira, hem bir eğlence biçimi hem de kendini savunma yöntemi olarak popülerlik kazandı. Ancak bu durum, yönetici sınıf için bir ikilem yarattı ve Capoeira’yı icra eden kişiler genellikle cezalandırıldı.
Tüm bu olumsuz koşullara rağmen Capoeira varlığını sürdürdü. Brezilya’da köleliğin sona ermesi, Capoeira’nın suç unsurları tarafından bir savaş aracı olarak kullanılmasıyla daha karanlık bir dönemin başlangıcı oldu. 1888’de köleliğin kaldırılmasıyla, serbest bırakılan birçok insan evsiz, işsiz ve gelirden yoksun kaldı, bu da şehirlerde yaygın bir yoksulluk ve suç patlamasına yol açtı. Ne yazık ki, Capoeira da bu dönemde suç unsurları tarafından kullanılan bir araç haline geldi.
Sonuç olarak, Capoeira 1890’da ulusal olarak yasaklandı ve bu sanatı uygulayanlar ciddi cezalara maruz kaldı; yakalananlar ölüm ya da aşil tendonlarının kesilmesi gibi vahşi cezalarla karşı karşıya kaldılar. Bu dönemde, Capoeira ustalarını romantikleştiren ve aynı zamanda kötüleyen birçok hikâye ortaya çıktı. Bunlardan biri, Capoeira’da yenilmez olarak efsaneleşen Nascımento Grande idi.
Capoeira, 1940’lara kadar süren bu yasak dönemi boyunca da varlığını korudu. Neyse ki, Capoeira bu karanlık çağdan da sağ çıkmayı başardı. 20. yüzyılın başlarında, Salvador’dan Mestre Bimba adında bir kişi, Capoeira’nın yeniden popüler hale gelmesine öncülük etti. Bimba, Capoeira’nın kültürel önemini vurgularken, turistler arasındaki popülaritesine de dikkat çekti. Yaptığı savunmalar sonucunda, Brezilyalı yetkilileri Capoeira’nın kültürel değerine ikna etmeyi başardı ve 1932’de, yasağa rağmen Capoeira adı altında olmasa da ilk Capoeira okulunu açtı.
Mestre Bimba’nın dövüş sanatına yaklaşımı “Regional” olarak bilinen yeni hareketleri ve gelişmiş koreograflı saldırı ve savunma biçimlerini içeriyordu. Bu form, günümüze kadar onun ismiyle birlikte anılmaktadır. 1940’larda Capoeira üzerindeki resmi yasak kaldırıldığında, iki ana akım gelişmeye başladı: Bimba’nın Regional formu ve yasaktan önce sanatın geleneksel biçimini temsil eden Angola formu.
Bugün, Capoeira Brezilya’nın kültürel bir sembolüdür ve dünya çapında yaygın olarak uygulanmaktadır. Bu popülerliği, temel dövüş sanatı ve akrobasi içeriğiyle birlikte, sunduğu kültürel çeşitliliğe, müzik tonlarına, imalı şarkı sözlerine ve rakibi aldatmaya dayalı “Malandrage” sanatına borçludur.
Capoeira’nın uygulayıcılarının tutkusu ve bağlılığı sayesinde, bu sanat hem hikayelerde hem de müzikte ve harekette ölümsüzleşmiş bir şekilde günümüze kadar ulaşmayı başarmıştır. Capoeira’nın geçmişi gizemlerle dolu olabilir, ancak geleceği hiç olmadığı kadar parlak görünmektedir.
Yazarın diğer yazıları için tıklayın
mail:ozkan.temur@abcspor.com
twitter: @oz_temur