https://abcspor.com/wp-content/uploads/2020/11/ataturk.jpg

BURASI KARIŞACAK, VAZİYET ALIN!

Okunması Gerekenler

efe

Ligimizde 8. Hafta, Eurocup, Euroleague ve FIBA Avrupa Kupası’nda da viraj haftaları iyisiyle kötüsüyle noktalandı. Başa baş geçen maç sayısında azalma yaşanırken, belli başlı ‘muhtelif’ olaylar da bize yine Türkiye’de yaşadığımızı anımsattı. Öncelikle, haftanın mutlak kazananlarını bir ilan ve tebrik ederek işe başlayalım: Fenerbahçe, Galatasaray Odeabank, Royal Halı Gaziantep ve Trabzonspor Medical Park (Trabzon’u bu unvanla anmayı özlemişiz). Şanssızlarımız arasında Türk Telekom, Muratbey Uşak Sportif ve Pınar Karşıyaka yer alırken, düşüştekiler namını da, Darüşşafaka Doğuş, Beşiktaş Sompo Japan ve Anadolu Efes hak etti. Anadolu Efes burada, çünkü daha evvel de söylediğimiz üzere, ligimizde bu sene İBBSK’yı yenmek bir meziyet sayılmıyor; biz, Avrupa’dan yana sorguluyoruz onları…

 

Madem öyle, bu sefer Trabzonspor ile başlayalım. Ligin olaylı ve tehlikeli yeni ekibi Akın Çorap Yeşilgiresun’u mağlup ederek, haftalarca süren bir aradan sonra ligde galip gelmeyi başardılar. Cezalı oyuncusu Darnell Jackson’dan yoksun rakibi karşısında nispeten zorlanan Trabzon, bu hafta Odom-Hardy kanadını çökertip, Kinsey-Kulig yakasını parlattı; fakat herkesten önce tebrik edilmesi gereken isim, Berkay Candan’dı. Berkay, lig kariyerinde ilk kez double-double yaptı (zaten ilk kez bunu yapmaya imkan verecek süreyi buldu) ve yerli katkısının önemini bir kez daha vurguladı. Zaten bu sayede Velickovic’in oynamayışı Trabzon’a hiçbir şey kaybettirmedi. Lakin, bu da “denge” değil. Bu kadronun tamamı birlikte iyi oynayabilir. Bu kadro, böyle bir kadro. Markovic’in öğrencileri bu haftayı kayıpsız kapattı, lakin birlikte oynamayı öğrenmezlerse bu formu çok ararlar. Acaba yanıt, Steaua Eximbank karşısında olduğu gibi, 5 yedek (4 yerli + Kulig) ismi ilk beş başlatıp, herkesi birbirine ısındırmak olabilir mi? Zira o maçta sanki biraz işe yaradı bu taktik. Yaramasa bile… bunları görmeyi çok özlemişiz..
O kadar özlemişiz ki, Efes’e ‘pilotluk’ eden Pertevniyal kulübünün başkanı Yılma Çantay’ın kehaneti pek yakında gerçeğe dönüşebilir: “BSL bugünkü formatıyla yerli oyuncuların gelişimini sağlayabilecek bir platform değil. Bütün olasılıkla önümüzdeki dönemde TBL’den oyuncular Milli Takım’a alınacak ve bu sayı yıllarla birlikte daha da artacak”. İşte hal tastamam böyle. Ve bu sezon da Türk Telekom karşısında Can Öğüt dışında ilk kez bir yerlisine (Erden Eryüz, 13 dk., 3 sayı 1 asist) adamakıllı süre veren Royal Halı Gaziantep’e geçerken, bu gerçeği yine vurgulamak geliyor sadece içimden. Gaziantep, Calloway-King-Rautins sac ayağına Stone ve Balazic’i de eklemeyi başarınca, tam 28 adet üçlük denemelerine rağmen kazandılar. 28 üçlüğe karşı 36 adet iki sayılık atış denediklerini ve bu atışların 16’sının King’den geldiğini de belirtelim. Dış şuta o kadar dayalılar ki, şutları iyiyse galipler. Tabi King ve Jawad Williams gibi isimlerin içeriden yaptıkları “çöpçülük” olmasa, şutlar anlamsız kalıyor. Zaten bunu çözen takımlar Gaziantep’i devirirler. Ama haklarını vermek lazım, Calloway iyi bir önder. Herkes sussa bile, o bir şekilde onlara ses teli bahşediyor. Siauliai’yi yenip rövanşı almalarını da Calloway’e ve bu hafta küllerinden doğan Balazic’e bağlamak lazım…

 

Türk Telekom ligde bu haftaki maçını yine yitirdi; ama bu sefer sadece talihsizdiler. Çünkü Valters nihayet sakatlıktan dönmüştü, ama bu sefer de Woodside benchten gelmeyi sorun etti ve tüm maç Brown’un skorerliğine ve Jenkins’in denemelerine bel bağlamak zorunda kaldılar. Yüksek tempo, henüz onların harcı değil. Cevher ve Evren de henüz özlerine dönemediler. Bu eksikler giderilirse, Telekom, kadrosunun hakkını verir. Avrupa’da şu safhada rakipleri yok, o yüzden rahatlar; ama çok daha kaliteli olmaları gereken günler yakın. Murat Göktaş’ı devreye, yani rotasyona sokmaları ise, pek sevindirici.

 

Geçelim, diğer galiplerden Galatasaray’a. Takımın giderek canı çıkıyor. Tabi ki, rotasyonun kısır kullanılmasından ve yoğun maç temposundan ötürü. Yani, AEK maçına İzzet, Doğukan ve Ege ilk 5’te başlatılsa bile, İzzet 8, Doğukan ve Ege de sadece 1’êr dakika oynatıldığı için, bu cephede yine hiçbir değişiklik yok. Aynı maçta Göksenin’in 11, Şafak’ın 9, müzmin sakat olma endişesi taşımaya başlayan kaptan Sinan’ın da sadece 12 dakika sahada kaldıklarını belirtelim (ki Sinan, Konya maçında riske edilmedi). Demek ki, as oyuncuların her birinin komando taliminden geçmeleri gerekiyor hâlâ. Sevindirici olan noktalar, Dorsey’nin oyunun her iki yönünde de toparlanması, Lasme’nin skorer oynaması ve İzzet’in o maçta o kısacık sürede ürettiği 4 bloktu. Torku Konya maçında ise, bu temponun Caleb Green’i ne hale getirdiğini iyice gördük. Evet, Clay Tucker dışında ikinci bir rakip oyuncu onları yorabilse, işler değişirdi; fakat galibiyete gitmeyi başardılar. Yerlileri taze tutup yormamak, gerçekten çok cici, göz yaşartıcı bir düşünce (!). Ama bu ulvi niyet, yakında yabancıları çatlatacak. Misal, Sinan’ın bedeni artık isyan etmeye başladı. Yakında Micov ve Lasme’yi de sakatlıklara kurban vermezler umarım… Galibiyetler için, tabi ki tebrikler. Lakin galibiyetten büyük şeyler de var…

 

Onlardan bir tanesi, Uşak Sportif’in tükenmez azmi ve rotasyonunu raddesine dek verimli kullanması. En büyük skorerlerinden, Harrison’dan yoksun kalmalarına karşın, yılmıyorlar. Paul Harris resmen biyonik adam gibi savaşıyor, fakat bu çabası, yardım etmek isterken potanın içinden çıkardığı “maç topu” yüzünden karşılığını bulamıyor. “Son saniyede Watson’ın turnikesi Harris olmasa girecek, Uşak kazanacaktı” diyebilmek çok acı. Can Korkmaz ve Mesut Ademoğlu’nun muazzam oyunları, Khem Birch’in git gide lige alışıp yüzümü kara çıkarmaması da, takım halindeki eforlarının cabası. Yanlış anlaşılmasın; oynadıkları basketboldan haz etmiyorum, ama oyuncu seçimlerine ve kazanma azimlerine şapka çıkartıyorum. Çünkü, Ozan Bulkaz başta olmak üzere, burada şahane “ekonomistler” var. Kısıtlı malzemeyle tüm ihtiyaçlara cevap veriyorlar. Ozan Bulkaz, Carter-Warren-Zupan dönemindeki bol paslı basketbolun tam tersini oynatıyor; hem de aradan sadece 2 sene geçmesine rağmen. Ama burada da başarılılar. Çünkü azmediyorlar. Lider olmaya ant içmiş gibi. Seyirciyi de unutmamak lazım.

 

Pınar Karşıyaka 66-69 PanathinaikosGelgelelim, ligde bu haftaki maçta Pınar Karşıyaka deplasmanı, biraz farklı olaylara sahne oldu. Karşıyaka’nın bu hafta iç karışıklık yaşadığı malum; Ragland uyumsuzluğu ve lakaytlığına bir de düşük performans eklenince kadro dışı bırakıldı, Josh Carter’ın da formsuzluk yüzünden gönderileceği konuşulmaya başlandı. Muhammed, Can ve (özellikle bu maçta) Soner yükselirken, Palacios düşüşe geçti. Ve Zalgiris’ten sonra bir de (Diamantidis’i bitince sönmüş) PAO gibi bir devi ellerinden kaçırmaları, sanırım beklentileri farklı bir boyuta taşıdı – hayal kırıklıklarını da öyle. Sanki Euroleague gibi bir arenada ilk kez, hem de kendisini şampiyon yapan 3 senelik kadronun çoğunu koruyamadan, yepyeni bir ekiple mücadele ettiklerini unuttular ve başka bir hedef belirlediler. Üstelik Darüşşafaka gibi “Doğuş” bütçesi basmadıkları halde. Seyirci basketbolun püf noktalarını ve psikolojik baskıyı iyi biliyor, amenna. Lakin Uşak maçında neler yaşandı, işte onu bir türlü çözemiyoruz. Zannediyorum ki, iş iki tarafın yöneticilerinde, teknik ekiplerde ve Karşıyaka protokol tribününde kilitleniyor. Her ne olmuş olursa olsun, bu, herkesin ayıbı. Böylesi iki güzide kulüpten bile “çirkin” bir rekabet ortamı çıkartıyorsak, halen daha Türkiye’deyiz demektir. Karşıyaka’nın yerlileri çıkışta. Bunu kaybetmemeli, gerekirse Ragland’ın rolünü yerlilere vermeli, Josh Carter’a da bir muadil düşünmeliler. Şu an, yaptıkları her şeyin telafisi var. Gruptan çıkamasalar bile, kimse, hiç kimse onları kınamayacak. Güzel basketbol oynayıp, güzel insanlar olmayı sürdürsünler. Bizi en çok böyle gururlandırıyorlar.

 

Fenerbahçe ile, “kazananlar” turumuza noktayı koyalım. Fenerbahçe’de, geçen haftaya nazaran bir değişim yok. Güzel bir ritim tutturdular, kalitelerine yakışanı (Sloukas yokken bile) yapıyorlar. En sevindiricisi ise, Berk ve Ömer’in yükselen grafikleri. Ömer özellikle ligdeki Beşiktaş galibiyetinde 9 sayı 7 ribaunt gibi çok önemli bir katkı yaptı. Kendi oyununu oynamadan bile faydalı oldu. Vesely hep şahane, ama asıl mühim nokta, Bogdanovic’in hakikaten de toparlanmaya başlaması. Bu hafta, 2014 Dünya Basketbol Şampiyonası’ndaki akıllı Bogdanovic’i anımsattı bizlere (şut isabeti ve şut tercihleri HARİÇ elbette). Böylelikle de Strasbourg’dan rövanşı kolayca aldılar. Şu an Fenerbahçe’de tek hedef, bu hafta Real Madrid’i yenip, Real’i iyice grubun diplerine itelemek. Eğer Real bu yüzden gruptan çıkma şansını kaybederse, geçen seneki Final Four’un ve Nocioni ile Madrid ekibinin yaptığı antikalıkların “öcü” en güzel böyle alınır – genel kanaat bu yönde, ben de katılıyorum. Tebrikler.

Fenerbahçe’ye yenilip hem ligde hem de Eurocup’ta iki haftadır yokları oynamayı sürdüren Beşiktaş’ta ise, sorunun adı tek: Lampe’nin yokluğu. Bu sistemde Lampe yoksa, Beşiktaş’ın hedef rakipleri Fenerbahçe, Zenit, Avtodor, UNICS Kazan kalibresindeki gibiler değil, Türk Telekom, Torku Konya, PAOK seviyesindeki takımlar olabiliyor. Ya Lampe, yani bu sistemin kilit noktası, yıldızı geri dönecek, ya da oynanan “süper tempolu hücum” sistemi esnetilecek, değişecek. Başka türlüsünde, savunma yapmamanın karşılığı, farklı yenilmektir sadece. Ve siz, İBBSK’nın bir gömlek daha kalitelisi olmaktan öteye geçemezsiniz. Sistem, bunu sunuyor… (Not: Doğan Şenli’nin dış şut edinmesi, başımıza gelen en güzel hadise olur. Devam etsin)

 

Geçelim Banvit’e. Şu an UNICS Kazan’a hazır olmadıklarını gördük. Bu konuda sadece Fortson ve Slaughter’a yüklenmek haksızlık olur; Carmichael döndü döneli Moerman’da da biraz düşüş var. Moerman düşünce de… istediği an sayı bulabilen tek oyuncularını kaybediyorlar. Carmichael ise, Moerman’ın yapamadığını yapıp, Vidmar ile pota altı uyumu sağlıyor. Nasıl olacak? Kolay değil. Ben her ne kadar Banvit’te kafayı sadece Tolga’nın gelişimine taksam da, bu kadronun başarısı için her şeyin Fortson-Slaughter eksenine yıkılmaması gerektiğini çok rahat görüyorum. Taşıyıcı başkadır, yıldız başkadır. Burada kısalar taşıyıcı, Moerman ise yıldız. Buna uygun oynamak, zor fakat elzem. Koç Ernak’a sabır diliyorum. Ve tabi Tolga’nın bu takımda sürekli ilk beş oyuncusu haline gelmesini istiyorum.

 

Banvit’in Daçka galibiyetinden bahsetmek için, konuyu Daçka’ya getirmek lazım diye düşündüm. Ve şimdi yeridir. Daçka, bu hafta kazanmayı hiç istemeden oynadı. Sebebi de, Bjelica ve Gordon’u diriltmek için muazzam tavizler vermeleriydi. Bu bir kumardı; ve kaybettikleri tek şey sanırım bu haftaki maçlar olmayacak. Zira Semih ve Emir gibi temel parçalar öyle duygusal ve kırılganlar ki, bir kez daha küserlerse, barışması çok zor olur onlarla. Burada payeyi Banvit ve Brose Bamberg’den almak değil niyetim; her iki takım da galibiyeti sonuna dek hak etti Daçka karşısında kesinlikle. Hele ki Wanamaker’lı son Almanya şampiyonu Bamberg. Fakat buradaki temel sıkıntı, Daçka’nın Banvit’e 65, Bamberg’e ise sadece 54 sayı atabilmesiydi. Bunun sebebi de, iç dinamikleri darmadağın etmeleri. Rakipler de gereğini yaptı, ve Daçka her yönden kaybetti.

 

Son sözüm, Anadolu Efes’e. Hafta içerisinde Gentile’sinden yoksun Milano’ya yine öyle sıkıntılı biçimde kaybettiler ki, sanırım Ragland’a çekilen ultimatomun bir benzeri de Efes kadrosuna, özellikle de oyun kuruculara çekildi. Bunun etkisiyle Granger İBBSK’ya karşı İngiliz Kemal ciddiyetiyle oynadı ve farklı galip geldiler. Oralarda işler karışacak, vaziyet alalım… Tebrik ve tenkit için, önümüzdeki iki haftayı beklemek istiyorum. Böylece daha sağlıklı bir değerlendirme yapabilirim.

 

 

Herkese basketbol keyfi ve insaniyet dolu güzel bir hafta diliyor ve en azından basketbol ruhu bakımından Türkiye sınırları dışına çıkabilmeyi umuyorum…

 

Küçük bir not: KBSL’de Galatasaray’ın özensiz tutumuna akıl sır erdirmek çok zor. Geçen yıl Beşiktaş maçındaki forma skandalı ve haklı çıkmaya çalışmalar, bu sene Lynetta Kizer’ın lisans faciasından gelen hükmen mağlubiyet… Neredeyse bu kadar yatırım yapılan şubeye hiç alaka gösterilmediğinden şüpheleneceğiz… Rakiplerinizin sizin açığınızı kolladığı kadar siz de kendi açıklarınıza biraz göz gezdirseniz, büyük bir kulübün, Avrupa’da kadın basketbolunda kupa kaldırmış tek kulübümüzün, 88’den 2000’lerin ortasına dek yenilmez armada olmuş, ligi ablukaya almış ekibin adı böylesi skandallarla komik duruma düşmez… “Federasyon’un tutumunun” insafına muhtaç kalmak zorunda değildiniz… Her şeyden evvel, basketbolcularınızın alın teriyle elde ettiği galibiyeti tek bir masa başı hatasıyla harcadınız… 

 

Yazarın diğer yazılarına erişmek için tıklayın

 

mail: efe.ozenc@abcspor.com

twitter: @efe_ozenc

Son Haberler

ARTIK KROS DA BİZİM İŞİMİZ

Artık Kros da Bizim İşimiz 8 Aralık Pazar günü Türkiye önemli bir sınav verdi: SPAR Avrupa Kros Şampiyonası’na ilk kez ve...

Benzer Konular