Lafı hiç uzatmadan söylüyorum; eğer kendi kendimize zarar vermeyip bu yolda devam edersek özlenen Beşiktaş’ın güçlü sinyalleri geliyor.
Aslında tohumlar geçen yıl yönetim-hoca ve sportif direktör tarafından atıldı ve sahasızlık, cezalar, sakatlıklar, parasızlık gibi etkenlere rağmen takım bazı maçlarda ışık veriyordu. O ışık şu anda daha da güçlenip ciddi bir şekilde göz kamaştırmaya başladı. Evet, daha gidecek yol var. Maçın tamamında aynı tempoyu koruyamıyor takım ama benim için hepsinden önemlisi defansın göbeğindeki Franco-Ersan ikilisinin şahane uyumu ve kaleci Tolga’nın güven vermesi. Lucescu zamanındaki Beşiktaş zor gol yerdi ve şimdi tekrar o kimliğe bürünmeye başladı.
Oğuzhan gerçekten büyük bir yetenek ama daha önce de söylediğim gibi yanına mutlaka tecrübeli ve kariyerli, yaşı 29-30 civarı bir orta saha oyuncusu lazım. Bu transferin hala gerçekleşememesi ise yönetim adına bir ayıp. Olcay’ı bugün pek beğenmedim ve aslında geçen sezonun ikinci yarısından beri süren düşüşü bir türlü durdurup kendine gelemiyor. Yine de ben düzeleceğine inanıyorum çünkü o potansiyel var. Atiba’nın yokluğu çok hissedildi çünkü onun yerinde görev yapan Necip’te topu ileriye oynama becerisi yok ve bazı hızlı ataklarda rakiplere kolay geçit verdi. Necip ne kadar karakter olarak düzgün bir oyuncu olsa da yıllardır üzerine bir şey koyamıyor ve böyle giderse ilk 11’de kendisine ancak Atiba’nın yokluğunda yer bulabilir.
Ayrı bir parantez açmak istediğim üç oyuncu ise İsmail Köybaşı, Mustafa Pektemek ve Veli Kavlak. Serdar Kurtuluş’un formsuzluğu yüzünden sağ bekte doğan açığı İsmail hem de sol ayaklı olmasına rağmen mükemmel bir şekilde kapattı ve zaman zaman ileri de çıkarak etkili oldu. Mustafa Pektemek de özellikle ikinci yarıda defansta da çok iyi işler çıkardı, çok mücadele etti. Veli ise adeta bir dinamo gibi. Takımın ağır işçisi ve terinin son damlasına kadar mücadele ediyor.
Takımdaki arkadaşlık ve dayanışma ruhunu yaratan hoca Bilic de oyunu her an yaşıyor ve takımı iyi motive ediyor. Buradaki tek endişem Bilic’in zaman zaman popülizme kayıp takımı coşturmak ve taraftarı mutlu etmek için biraz abartıya kaçması. Deneyimi ve zekasıyla buna meydan vermeyeceğini umut ediyorum.
Rahmetli Süleyman Seba’nın da yad edildiği, 48 yıl önce Arsenal’i yenen kadronun bazı oyuncularının maçtan önce taraftarlara alkışlatılması da gecenin akılda kalan diğer güzellikleriydi. Taraftar her zamanki gibi formundaydı ve Olimpiyat Stadı’na rağmen takımı elinden geldiğince ateşledi. Vodafone Arena hazır olduğu zaman nasıl itici bir güç olacağını şimdiden hayal edebiliyorum.
Turu geçme şansımız tabii hala Arsenal’e göre düşük çünkü bu gece en azından kendi evimizde bir gol çıkarmamız gerekiyordu. Çok iyi fırsatlar da yakaladık ama özellikle Olcay ve Demba Ba’nın pozisyonları değerlendirememesi bu güzel gecenin daha da güzel bitmesini engelledi.
Londra’da bize olağanüstü bir Beşiktaş gerekecek ama bu sefer olmasa da bu takım Türkiye liginde şampiyonluğa ve Avrupa’da da orta vadede önemli başarılara imza atmaya aday. Arsenal’i kurada çekmek ise diğer alternatifleri düşününce ciddi bir şanssızlık.
Galatasaray 21 yıl önce M.United’ı eleyerek nasıl tarihini değiştirmeyi başardıysa eğer biz de Arsenal’i eleyebilirsek, bu başarı Beşiktaş tarihine altın harflerle yazılacaktır.