3 Temmuz 2011 sabahından Ağustos ayının sonuna dek haber gönderildi Fenerbahçe Kulübü’ne:
“Başkanı azledin, vekil başkan atayın, kongre günü belirleyin… Dava mava olmayacak, merak etmeyin.”
Bu haberi gönderen elçiler aynı zamanda medyaya demeç veriyordu abilerinin ağzından: “Fenerbahçe planlandığı gibi Şampiyonlar Ligi’nde oynayacak, kimse merak etmesin…”
Bir türlü istenilen olmadı, kulüpten o açıklama yapılmadı. Tam tersine en muhalif Fenerbahçeliler dahi bu oyuna karşı bir araya geldi (burada kişisel davaları ve Aziz Yıldırım nefretleri Fenerbahçe sevgisinin önüne geçen bir grubu ayırmak lazım).
Fenerbahçe direnirken, bugünün düşman kardeşleri ama düne kadar 12 yıldır omuz omuza, ele ele, diz dize ülkeyi yöneten (!) iki grup, baş başa ve bıyık bıyığa veriyor, çok iyi bildikleri ve çok severek kullandıkları propaganda araçlarına başvuruyordu. Her gün yeni bir bomba haber servis ediliyordu artık “Sahibinin Sesi” yayın organlarında. Para dolu çantalarında şike parası taşıyanlar, o paraları sayan futbolcular, şike karşılığı araba alınan futbolcu kardeşleri…
Ergenekon, Balyoz, OdaTV davalarından tanıdık isimler tanıdık yöntemlerle kamuoyunun algısını şekillendiriyor, kulüp uzerinde baskıyı arttırıyordu.
Olmadı. Fenerbahçe “Suçlu değiliz! Suçluysak da cezasını kesin!” diye tutturdu ve vermedi başkanını. Önce Şampiyonlar Ligi’ne göndermediler, UEFA’dan bağımsız olarak, adeta göz korkutma amaçlı… Sonra mecburen, aslında hiç de hazır olmadıkları dava sürecine geçmek zorunda kaldılar.
Yanlış ve yalanlarla dolu bir iddianame hazırlandı. Hatta dava başladığında iki iddianame olduğu bile görüldü! Savunmalar dinlenmedi, itirazlar kaale alınmadı, Aziz Nesin hikayesi tadında bir dava sonucu, abuk subuk çıkarımlarla, elde kanıt olmadan cezalar kesildi.
Halen daha beklentileri aynıydı, “Başkan koltuktan insin, yolumuza bakalım…”
Bu süreç boyunca bir yandan Fenerbahçe’nin başına istedikleri bıyıklı gelsin ve arzuladıkları rant kapısını açsın diye kulübe yüklenmeye ve çamur atmaya devam edenler, diğer yandan ekonomik olarak değer kaybetmiş bir lig ve Fenerbahçe istemedikleri icin Fenerbahçe ceza almasın diye ellerinden geleni yapıyorlardı. “Aziz Yıldırım şike yapmış ama koca kulübü de şey etmemek lazım. Kişilere ceza verilsin, kurumun ne sucu var? diye sacmalayanlara, “Olur mu öyle şey!? Kabul edilemez! Ben şike yaptıysam Fenerbahçe için yaptım, ne demek kurum ve kisi ayrılsın! cevabı verip, en ufak suçlamayı dahi kabul etmedigini söyleyen başkanın bu sözü dahi ısrarla “Bak ne diyor, ‘Fenerbahçe için şike yaptım’ diyor… ” şeklinde çarpıtılıyordu.
Fenerbahçe kamuoyunun gözünde ince ince çalışmalarla hem suçlu hem güçlü haline getiriliyor, kayırıldığı algısı yerleştiriliyordu. Halbuki kulübü kayırdığı iddia edilen isimler bizzat operasyonu yönlendiren isimlerdi.
Özetle, dini imanı ayakkabı kutularına sığabilen insanlar Fenerbahçe üzerinden rant elde etmek adına ülke futbolunun dibine dinamit koymakta, masum taraftarları birbirinden ölesiye nefret eder hale getirmekte bir sorun görmüyordu.
Hadi haklarını yemeyeyim, bu kadar büyüyeceğini düşünmediler bu işlerin. Planlarına göre Aziz Yıldırım 3 Temmuz’un hemen ardından koltuğundan indirilecek, şike dışında üç beş dandik suçtan hüküm giyip 3-5 ay yatacak, iddianame açıklandığında alt liglerdeki bir iki bahis mevzusu ve silahlı çete suçlamaları dışında birşey olmayacak ve sular durulacaktı. “Finirbıhçe Șımpiyinlar Ligine gidicik” diye açıklama yapan görevlinin de aslında işaret ettiği buydu. Sonrasında gelsin Samandıra’da yeni stad, eski stadın yerine Yoğurtçu Parkı’ndan Salı Pazarı alanına uzanan AVM, rezidans, otel, Topçu Kışlası… (!)
Öyle ya, daha önce ne güzel halletmișlerdi başka stadların yıkımını, inşaasını… Ülke futboluna hizmet veriyor görüntüsü altında o ihaleler, zengin olan müteahhit sirketler, o sınırlanması sorun boşaltılması zor ayakkabı kutuları…
“Gerçeklerin bir gün ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır”, evet… Gün gelecek, șu anki korku imparatorluğu döneminde konuşamayanlar konuşacak. Yeter ki dinleyenlerin kulağı duymaya, gözü görmeye açık olsun. Ama șimdilik Ata’sına konuştu Ata’sına sığındı Fenerbahçe taraftarı. Yanlarına sarı-kırmızılı, siyah-beyazlı renklere gönül vermiş, olanı biteni görebilen, vicdan sahibi, rakip ama düşman olmayan arkadaşlarını da alarak; Anıtkabir’de, herhangi bir partinin mitinginde toplanamayacak bir kalabalığı bir araya getirdiler.
Kayırılmak, kollanmak, kurtarılmak için değil, adil ve bağımsız bir mahkeme tarafından yeniden yargılanmak ve kendini savunabilmek için yürüdüler, Ata’nın huzurunda adalet istediler ve söz verdiler:
Atatürk devrimlerini ve ilkelerini unutturmak isteyen karanlıkların yüzünde yanan son bir ışık kalacaksa o Fenerbahçe olacaktır.