Kadınlar WTA sezon sonu finalini kaybeden İstanbul yoğun girişimlerin ardından bir ATP Tur turnuvasını almayı başardı. Önümüzdeki sezondan itibaren bir ATP 250 toprak turnuvası 27 Nisan haftasında, yani Roland Garros’tan bir ay önce İstanbul’da Koza Center’da düzenlenecek.
Turnuvanın İstanbul’a geleceğinin duyulmasıyla birlikte hemen “Nadal gelir mi?”, “Federer’i ölmeden çıplak gözle izlemek nasip olacak mı?”, “ya Djokovic, Murray, Dimitrov?” soruları sorulmaya başladı.
Her şeyden önce, İstanbul’a bir şey geliyor da ne geliyor? Oradan başlayalım. Aslında Türkiye’ye profesyonel tenis turnuvalarının en az prestijli olanlarından biri geliyor. Futbolun 1. Lig, 2. Lig’i gibi kavramsallaştırmak zor, ama şöyle ifade edebiliriz: Puanlama sisteminde grand slam’ler 2000 puan alıyor, bunun yanı sıra sezon sonu turnuvasını saymazsak 1000 puanlık (masters), 500 puanlık ve 250 puanlık turnuvalar var. Bir de “amatörler”e çalan challenger turnuvaları var. Türkiye’de bu zamana kadar sadece challenger düzeyinde birkaç turnuva (İstanbul, Mersin, İzmir gibi) düzenleniyor ve gelen oyuncular arasında sıralamada ilk 100’den birilerini bulmak zor olduğundan, maçlar pek de ilgi görmüyordu. Oysa şimdi ATP turnuvası düzenlenecek ve mutlaka önemli isimler gelecektir. Ülkede tenisin gelişmesi açısından çok ama çok önemli.
Fakat erken sevinmemek lazım! Bunun çeşitli nedenleri var. Bir defa, İstanbul turnuvası deyim yerindeyse iki bayram arasına denk geliyor. İstanbul Garanti Koza turnuvasından önceki hafta Barcelona 500, sonraki hafta da Madrid Masters var. Yani tüm iddialı isimler İstanbul zamanı dinleniyor olacaktır.
Dahası bu bir toprak turnuvası. Bu demektir ki, büyük dörtlü Nadal, Djokovic, Murray ve Federer’den sadece Nadal’ın ilgi alanına giriyor. Diğer üçünün en son ne zaman bir 250’lik toprak turnuvası oynadığını hatırlamıyorum, hatta 500’lükleri bile es geçtikleri oluyor. Geriye kalıyor Nadal. İspanyol Nadal’ın da Barcelona ve Madrid’de bir yıl önceden koruması gereken puanları ve evsahibi durumu düşünüldüğünde, onun da gelmesi zor. O halde bizim Koza’dan kelebek çıkmaz mı?!
Karamsar olmamak lazım. Evvela, şunu netleştirelim: Her sporda olduğu gibi teniste de para konuşur! Kim parayı basarsa, oyuncuları kapar. ATP Tur dünyanın dört bir tarafına oyuncuları götürüyor, yıldızları boş tribünlere oynatıyor, çünkü Dubailisi, Kuala Lumpurlusu parayı basıyor, “benim olacak fıstık” diyip kapıyor. Malum, Türkiye de yükselen ekonomi. Bizdeki kodamanların da beynelmilel muadillerinden farkı olmadığını düşünüyorum. Onlar da çok fahiş paralar teklif ederek mutlaka önemli isimleri getireceklerdir.
Getireceklerdir ama hangisi? Bence Federer! Nadal’ı malum nedenlerle unutun! Müzmin sakat Murray olur da gelip sakatlanır diye kimse teklif etmez! Djokovic yıldızlar içinde en az sevileni, Wimbledon’da az daha isyan ediyordu! Ama Federer öyle mi? Türkiye’de muazzam bir Federer aşkı var. Yani oynanacak en doğru at olur! Diğer yandan, Federer’in yaşı ilerlediğinden takvimi çok da kalabalık değil. Bu yüzden Federer neden olmasın diyorum.
Peki, başka kimler gelebilir. Wawrinka, Ferrer, Dimitrov toprak kortu seven isimler. Dimitrov’un Şarapova’dan ötürü albenisi de iyice artmış durumda, bu yüzden Federer dışında Baby-Fed de bence ihtimal dâhilinde. Monfils, Dolgopolov, Janowicz ise ilk planda aklıma gelen diğerleri…
2015 için durum bu. Ama ilerisi için durum çok daha parlak. Bir kez daha vurgulamak gerekirse, ATP Tur’da “tırışkadan” turnuva sayısı çok fazla, Türkiye çok geniş bir pazar ve Koza Arena tesis bakımından büyük bir yatırım. Turnuva prestijini artırırsa ertesi sene takvimdeki yerini de değiştirerek daha da iyi isimleri getirebilir. Tüm bunlar Türkiye’de tenisin geleceğine dair umutlanma nedenleri.
Velhasıl, gelir gelir, Allah can sağlığı versin, Federer de gelir Nadal da gelir!…