Barselona’nın Başarısından Alınacak Dersler
Prof. Dr. Acar Baltaş
Futbol ve Hayat
Futbol hayatın küçük bir modelidir. Heyecan dozu yüksek bir maçta neredeyse hayatın bütününe yetecek kadar çok ders çıkabilir ancak bunun için iki koşul gerekir. Birincisi topu seyretmeyip sahayı seyretmektir. Çünkü topu izlemek oyunun bütününü gözden kaçırmaya neden olur. Böylece saha içinde kaytaranları, arkadaşlarının emeğine ortak olanları, rakip meslektaşlarının emeğini çalanları, hakemi aldatanları görmek mümkün olur. Benzer şekilde hayatı anlamak için de olaylara bakmak bizi yanıltır. Çünkü olaylar daha önce yapılanların ve yapılmayanların sonucudur. Hayatla tek bir maçlık performans arasında kişilerin tutumları yönünden bunun gibi birçok benzerlik bulmak mümkündür. Bu ilişkiyi kurmayı sağlayan ikinci koşul, bir takımla güçlü bir duygusal bağ içinde olmamaktır. Bunun nedeni güçlü bir duygusal bağın algıyı bozması ve gerçekleri görmeye engel olmasıdır. Son yıllarda bilimsel araştırmalar insanın gözüyle değil, beyniyle gördüğünü kanıtlamıştır. Beyin çok güçlü bir şekilde duyguları kontrol eder ve kişi olanı değil, görmek istediğini görür.
Diğer taraftan kulüplerin başarısı ile iş hayatında kurumların başarısı arasında kuvvetli benzerlikler vardır. Hiçbir kurum herhangi bir özelliği veya ürünü ile sürekli bir başarının sahibi olmaz. Benzer şekilde futbolda da sürekli başarı, ülkemizde sanıldığının aksine, tesadüfen yakalanan yetenekli bir kuşak sayesinde gerçekleşmez. Futbolda da, kurumsal hayatta da sürekli başarı daha önce yapılmış ve/ya yapılmamış olanların sonucunda ortaya çıkar.
Ben futbolun kendi iç dünyasında yaşadıklarımdan hareketle ve Buenos Aires’te Torcuato Di Tella Business School öğretim üyesi Andres Hatum ve Harvard Business School doktora öğrencisi Luciana Silvestri’nin incelemesinden yola çıkarak Barselona Futbol Kulübü’nün istisnai başarısını, iş hayatında kurumsallaşma iddiasındaki şirketlere ışık tutması ve örnek olması için yazdım.
Veriler
Barselona 23 lig, 27 Kral Kupası ve 5 Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu ile dünyanın en başarılı futbol kulübü olarak kabul edilmektedir. Forbes dergisine göre yıllık geliri 657 milyon dolara ulaşan Barselona’nın değeri 3.6 milyar dolardır. Yıllık gelir sıralamasında Real Madrid, Manchester United ve Bayern Münih’ten sonra dördüncüdür.
Barselona kadrosunda Messi, Neymar, Suarez gibi günümüzün en değerli oyuncularını barındırırken; geçmişten bugüne J.Cruyff L.Enrique P.Guardiola gibi ünlü hocalar tarafından çalıştırılmıştır. Kulüp, dünyada örnek gösterilecek mükemmellikte tesislere sahiptir. Göz kamaştırıcı bu özelliklere rağmen Barselona’nın başarısı, önemli ölçüde sahip olduğu bu değerlerden çok kurumsal kimliğinde gizlidir. Barselona’nın kurumsal kimliğini oyuncuların, menajerlerin ve tüm çalışanlarının paylaştığı “Biz kimiz?” bilinci oluşturmaktadır. Bu bilinç Barselona taraftarlarında “Barça, bir kulüpten çok daha fazlasıdır” algısını doğurmaktadır.
Barça Kimliği
İnsanlar zor bir durumla karşılaştıklarında şu üç sorunun cevabını ararlar: “Ben kimim? Bu nasıl bir durum?” ve “Benim gibi biri bu durumda ne yapar?”
Barça’nın kimliğini ve kültürünü değerler ve inançlar oluşturur. Bu değer ve inançlar kulübün içindeki davranışları ve ilişkileri şekillendirir. Kültür davranışları belirlerken, kimlik de kişiye “kim olduğunu” hatırlatır. Bu özellikler iki sonuç doğurur. Kimlik bir mercek gibi kişinin çevresindeki yerine anlam katar ve kendini Barça’lı kabul eden herkesin davranışları için rehber olur. Böylece “ne yaptığın (davranışların) kim olduğunu belirler” anlayışı herkesin bilinçaltına işler. Bu noktada futboldaki paydaşlarla çeşitli vesilelerle yaptığım çalışmaların felsefesini oluşturan temel ilkeyi hatırlıyorum. “Nasıl yaşarsan, öyle oynarsın veya tersi.”
İş hayatında birçok kurum bir kimlik oluşturma iddiasındadır ve bu niyetini değerler belirleyerek ve bunu kurum duvarlarına asarak ortaya koyduğunu düşünür. Ancak iş hayatına aşina olanların çok iyi bildiği gibi, bireysel ve kurumsal çıkarların söz konusu olduğu durumlarda, masa başında tanımlanmış olan değerlere uymak kimsenin aklına gelmez. Bu gibi durumlarda en yararlı sonucu verecek olan seçenek tercih edilir. Bu kurumlarda değerlerin hem kurum içinde ilişkileri, hem de iş yapma biçimlerini yönlendirmesi gerektiği düşünülmez. Kimlik ve değerler bu kurumlar için performansla ilişkilendirilmeyen soyut kavramlardır. İş hayatının büyük çoğunluğu için değerler yıldızlar kadar uzak ideallerdir ve günlük iş yapma pratiğiyle bir ilişkisi yoktur. Barselona ve Barça kimliği, değerlerin ve kimliğin, futbol gibi duyguların çok yoğun yaşandığı bir alanda bile istisnai başarılar için rehber olabileceğini göstermesi açısından önem taşımaktadır.
La Masia veya “Altyapı”
Bizim kullandığımız altyapı kelimesi bile, düşünce biçimimizi yansıtmaktadır. Bu kelimenin Batı dillerindeki karşılığı “grassroots”dur ve taban anlamına gelmektedir.
Barça’nın gençlik akademisinin adı La Masia’dır. Çiftlik Evi anlamına gelen bu okul 1979’da kurulmuştur. Barça’da oyuncular ve hocalar gelir ve gider ancak Barça’nın kimliğinin temel taşı olan La Masia yerinde durur. Bu yapı bugüne kadar aralarında Messi, Xavi, Inesta’nın da bulunduğu 500’den fazla futbolcu yetiştirmiştir. La Masia’da devamlı kalan veya her gün gelen ve sayıları 85 civarında olan gençler eğitim görür ve antrenman yapar.
La Masia Barça’nın kimliğini dört boyut üzerinde oluşturmaktadır:
1) Kurumsal ideallere yol göstermek: Barça’nın anlayışına göre futbol fiziki güce değil beceriye dayalı ve artistik biçimde oynanmalıdır. Kendini Barça’lı hisseden tüm paydaşlara göre bu özellik kulüp kimliğinin özünü oluşturur. Genç oyuncuların yetiştiği La Masia bu ideali her yıl saflarına katılanların zihinlerine ve yüreklerine kazımaktan sorumludur.
Barça’nın eski gençlik koordinatörü Albert Capellas okulda verilen eğitimin temelini ahlaki ilkelerin oluşturduğunu söylüyor. “Hedefimiz öncelikle rakiplerimizden daha az faul yaparak en sportmen ekip olmaktır. Sonra rakipten daha yaratıcı oynamalıyız ve bunların sonunda kazanan taraf olmalıyız. Bizim için galibiyet bu iki ölçüt yerine gelmişse başarı sayılır”. Görüldüğü gibi daha sportmen olmak sözde değil, daha az faul yapmak; daha yaratıcı olmak, göze hoş gelen bir oyun oynayarak sonuca gitmek gibi, performans ölçütlerine bağlıdır.
2) Kurumsal farklılığın kaynağı olmak: Barça hızlı ve kısa paslarla şekillenen ve “tik-tak” adı verilen ayırıcı bir oyun özelliğine sahiptir. Bu oyun tarzında, paylaşmak şut atmaktan, zeka fiziki güçten daha önemlidir. Futbolu bu şekilde oynamak için farklı bir stil ve anlayışa sahip oyunculara ihtiyaç vardır. Bu nedenle La Masia’nın yetenek avcıları, yetenekli gözüken ancak alışılmış oyun tarzına sahip gençleri değil, sezgisel olarak hızlı karar verebilen gençleri saptar ve bunları seçer. Örneğin Arjantin’de futbol zekası yüksek ancak hormonal hastalığı nedeniyle çok zayıf bir genç bulduklarında, ona yatırım yapmak konusunda tereddüt etmemişler ve böylece tarihin en pahalı oyuncusu Messi’yi futbol dünyasına kazandırmışlardır. Bu nedenle her şeyin para ile ölçüldüğü günümüz futbol endüstrisinde hiçbir bedel Messi’yi Barça’dan ayıramaz.
3) Birlikteliğin yapıştırıcı çimentosu olmak: Barça’nın diğer önemli özellikleri iş birliği ve ekip çalışmasıdır. Tik-tak futbolu oynamak takım olarak birlikte hareket etmeyi gerektirir. Böyle bir oyun anlayışında her oyuncu tüm saha içinde arkadaşının yerini ve en uygun arkadaşına pas verme imkanlarını ezbere bilmek durumundadır. Dolayısıyla, “yalnız yıldızlara” yer yoktur ve takım kazanmak için tek bir organizma gibi hareket eder.
La Masia’da yetişen genç oyuncular bu anlayışı özümsemiş olarak takıma girerler. Dışardan gelen az sayıda oyuncunun en çok zorlandığı da bu anlayışı içselleştirmektir. Örneğin son yıllarda Barça’ya katılan iki önemli transfer Brezilya Santos’tan Neymar ve İngiltere Liverpool’dan Suarez samimiyetle yaşadıkları büyük zihniyet değişikliğini anlatmışlardır. Bu iki oyuncu da, kişisel tutku ve hedeflerine odaklanmak yerine sahadaki arkadaşlarını desteklemeye ve yardım etmeye başladıklarında hem daha iyi oynamaya, hem de oynadıkları oyundan daha fazla zevk almaya başladıklarını söylemişlerdir.
4) Kurumun geleceğinin pusulası olmak: Birçok kurum gibi Barça da, hızlı değişen bir ortamda kısa süreli, yüksek hedeflere yönelmek zorundadır. “Bu haftaki maçı kazanmak”, “bu sezon sonu şampiyonluğa ulaşmak” gibi yakın hedefler büyük önem taşır. Kısa süreli hedeflerin tehdit edici yakıcılığının hissedildiği böyle bir ortamda uzun dönemli hedefler kolayca arka plana atılabilir. Çünkü La Masia’dan bir çocuğu Barça’nın birinci takımına yerleştirmek yaklaşık on yıl almaktadır. Bu tür baskılar altında ilkeleri korumak kolay değildir. Ancak La Masia’daki antrenörlerin hepsi gelişmeyi aceleye getirmenin kaliteden ödün vermek anlamına geldiğini bilirler. Barselona Yönetim Kurulu genç futbolcu gelişiminden sorumlu üyesi Jordi Mestre şöyle demektedir: “Hızlı sonuç almak için acele ederseniz başarısız olursunuz. Bugün ektiğimiz tohumların meyvelerini bizim toplayamayacağımızı biliyoruz. Bu yatırımdan gelecek kuşakların yararlanmasını içimize sindirmek gerekiyor”.
Bu noktada aklıma Beşiktaş’ın bundan on yıl kadar önce alt yapısındaki harika çocuğu Muhammed geliyor. Bu çocuğu Barselona La Masia’ya almak istemiş ancak Beşiktaş’ın talep ettiği astronomik ücreti on beş yaşına gelmemiş bir genç için gerçekçi bulmamıştı. Daha sonra Muhammed hep ümit veren bir genç oldu ancak kendisine verilen şansların hiçbirini kullanamadı ve beklenen gelişmeyi sağlayamadı. Belki Muhammed La Masia’ya gitmiş olsa, hem kendi kaderini değiştirmiş olur, hem de daha başka Türk gençlerinin de yolunu açardı.
Bedenle Beraber Zihni ve Ruhu Eğitmek
La Masia’nın eğitim sisteminin ilginç özelliklerinden biri gençlerin bir günü içinde futbola sadece 90 dakika ayrılmasıdır. Bu süre içinde hocalar top kontrolü ve taktik eğitimi verirler. Günün geri kalan bölümü genç zihinleri eğitmeye ayrılır. Bu eğitimin içinde saygı, sorumluluk, adanma, disiplin ve alçak gönüllülük temellerine dayanan olumlu tutum ilkeleri yer alır.
Bu anlayışın uzantısı olarak çeşitli kültürel etkinliklerle genç oyuncuların merak duyguları harekete geçirilmeye çalışılır. Bu amaçla La Masia’ya düzenli olarak farklı alanlarda söyleyecek sözü olan kişiler davet edilir. Örneğin son zamanlarda bir kardiyolog, bir rock grubu, ünlü bir şef aşçı genç oyuncularla sohbet etmiş ve onları farklı dünyalara götürmüştür. Diğer bir ilham veren konuşmacı Güney Kutbu’na giden ilk Katalan olan Albert Bosch olmuştur.
La Masia, Barça’nın kimliğini “yetenek gelişimi” diyebileceğimiz temel bir yeterlilik çerçevesinde oluşturur. Birçok futbol kulübü başarılı olmanın yolu olarak yıldızları transfer etmeyi görürken, Barça ihtiyaç duyduğu oyuncuları kendisi yetiştirme yolunu seçmiştir. Barça 2011 Şampiyonlar Ligi Şampiyonu olduğu zaman yedi oyuncusu La Masia’dan yetişmişti. İspanya’nın 2010 yılında, rakiplerine büyük üstünlük sağlayarak kazandığı Dünya Şampiyonluğunda kadroda La Masia çıkışlı sekiz oyuncu bulunuyordu ve bu kendi başına bir dünya rekoruydu.
Bu noktada ülkemiz için de bir sonuç çıkartılabilir. Türkiye’nin futbol alanındaki üç uluslararası başarısından iki tanesi Galatasaray’ın 2000 yılı UEFA Kupası Şampiyonluğu ve 2002 yılındaki Dünya üçüncülüğüdür. Galatasaray’ın şampiyonluğu, bazılarının düşündüğü bir altın kuşağın değil, Türkiye’de ilk kez bir teknik ekibin aynı takımdaki dört yıllık performansının sonucudur. Dünya üçüncülüğü de Milli takımı oluşturan oyunculardan sekizinin UEFA şampiyonu olan kadrodan çıkmış olmasıdır. Herkesin gizemini çözmeye çalıştığı başarının sırrının adı “istikrar”dır.
Barça’nın kimliğini korumak konusundaki belki de en önemli özelliği, oyuncularının daha yüksek bedelli tekliflerin cazibesine kapılarak kulübü terk etmemesidir. La Masia Direktörü Carlos Folguera bu konuda şunu söylemektedir: “Bu kulüpteki her oyuncu; ‘Ben tarihi bir olayın parçasıyım’ diye düşünür ve Barça’lı olma ayrıcalığını hiçbir şeye değişmez. Bu nedenle biz kimliğimizi koruyucu bir kalkan olarak kullanırız.” Futbol aleminin neredeyse bütünü için bu yaklaşım gerçek olamayacak kadar ütopik gözükse de, Barça’nın süre giden başarısına bakılırsa bu anlayışın, sözde kalmadığını ve sonuç verdiğini kabul etmek gerekir.
İlginç olan bir konu da, milliyetçi tutumlarıyla bilinen Katalan’lara Barça kimliğini kazandıran kişinin bir Hollandalı oluşudur. Johan Cruyff altmışlı yılların sonunda popüler olan “total futbol” anlayışını yetmişlerde oynadığı Barselona’ya kabul ettirmiş ve La Masia’nın bugünkü işlevini kazanmasını sağlamıştır. Cruyff La Masia’dan yetişen Amor ve Guardiola gibi futbolculardan üst düzeyde verim almıştır. Barselona’nın bir özelliği de eski futbolcularından yararlanmasıdır. Cruyff’un Hollanda’da kurduğu Cruyff Instute hem spor yöneticiliği, hem de iş hayatında yöneticilik konusunda eğitim vermektedir.
Sonuç
Bu yazıda günümüzün rekabetçi iş ortamında kurumlar için kimlik oluşturmanın önemini vurgulamaya çalıştım. Kabul etmemiz gerekir ki, iş hayatının hiçbir noktasında futbolda olduğu kadar kısa hedefler yoktur ve yeteneklerin yer değiştirmesi futboldaki gibi olağan sayılmaz. Her düzeyde yöneticiler topluluk önünde bir konuşma yapacakları zaman “insanların (çalışanların) en değerli kurumsal varlık olduğunu” söyler ancak onlara olan borçlarının maaşlarını zamanında ödemekten ibaret olduğuna inanır.
İş hayatında neredeyse tüm şirketler günlük etkinliklerinin tümünü “ne” yapılacağı üzerine odaklar, artan zamanda da “nasıl” yapılacağı üzerine kafa yorulur. Oysa insanların daha verimli çalışmak ve kendilerini değerli hissetmek için “neden” üzerine odaklanmaya ihtiyaçları vardır. Bunun için de Barça örneğinde olduğu gibi kimlik oluşturmak büyük önem taşır. Böyle bir kimliğin oluşturulmasının birinci adımı kurumlarda değerleri göstermelik olmaktan çıkartıp gerçekten hem iş, hem de özel hayatlarda yaşanır hale getirmektir.
Kaynak: Hatum A, Silvestri L. What makes FC Barcelona such a successful business. Harvard Business Review Haziran 2015.
ACAR BALTAŞ