R.I.P
Divan edebiyatının önemli türlerinden birisi olan “mersiye”, ölen kişinin arkasından yazılan ve merhum/merhumenin hayattaki icraatlarını ve kişiliğini öven, ölenin arkasından ona duyulan özlem ve acıyı dile getiren yazın türüdür. Naat’a çok benzer ama kabaca farkı daha az dini parametreler içermesidir diye bilinir.
Anglosakson kültüründe “obituary” olarak da adlandırılan tür tam olmasa da “mersiye”nin yabancı versiyonudur. Pek çoğumuz gazeteye verilen ölüm ilanı olarak yorumlasa da Batı’da birçok medya kanalında sadece bu iş için istihdam edilen muharrir kadrosu bulunmaktadır.
Bu satırları yazarken bunun bir mersiye ya da obituary olarak değil de futbolun felsefesine ve popülaritesine katkıda bulunmuş, temel taşlarının atılmasında kürek sallamış figürlerin saygı ile anılması asıl amacım idi.
Pele ve Vialli’nin geçtiğimiz hafta içerisinde vefat etmesi futbola bakış açımızı etkileyen iki önemli figürün, tabiri caizse, iki yıldızın kayması gibi oldu.
Pele’nin hayatını, yaşadığı polemikleri, akçeli işlerini, politik görüşlerini Google’a girdiğinizde ya da “x” bir platformda yapılmış dizi ya da belgeseli izlediğinizde görebilir ve kendi açınızdan yorumlayabilirsiniz. Ama bugün Tele Santana’nın 1982 ve 1986 kadrosunu, her şeye rağmen, 2022’nin 3R’li şovunu hala sitayiş ile anabiliyorsak ve “jogo bonito”nun zirvesi diyebiliyorsak bunlar hep Pele ve arkadaşlarının 1958’den bugüne bu oyuna kattıkları anlam sayesinde olmuştur.
Klişe bir söylem ile 10 numaraya anlam katan adam diye tanımlansa da Pelé bugünkü teknolojik imkanların hiçbirinin olmadığı bir ortamda, pek çoğu hayal gücünden beslendiği aşikâr olan hareketleri futbolun icraatına sunarak temel taşını sırtından indirip bu oyunun temeline yerleştirmiştir.
Ülkesinden dışarı, resmi maç olarak, genel olarak milli takım turnuvaları için çıkmış bir oyuncunun antrenmanlar ve maçlardaki rakiplerinden feyz almanın ötesine gitmesinin zor olduğu bir ortamda internette dolaşan “Pelé did it first (ilk önce Pelé yaptı)” videosunun izlediğinizde ortaya konan hayal gücüne şapka çıkarıyorsunuz. Zaten bizim “joga bonito”nun içine yüklediğimiz felsefe hayalin gerçeği yenmesi, kalbin beyne 90 dakika için bile olsa üstünlük sağlamasıdır sanırım.
Bugün Ronaldo’nun Arap yarımadasına attığı imzayı para haricinde, bir kıtaya futbolun yayılmasını sağlamak olarak, yorumlayan bakış açısının bilmesi gereken şu ki; eğer bizler 2026 yılı bittiğinde son 32 senede ABD’de düzenlenmiş olan ikinci Dünya Kupası’na şahit olmuş olacaksak bunlar tamamen Pelé’nin o kıtaya gitmesi ve 1977’ye kadar bu oyunun elçiliğini yapmasıdır. ABD’de futbol Pelé’den öncesi ve Pelé’den sonrası olarak bölümlendirilse yeridir.
İnsan genelde kendi yaşadığı anı zamanın sonu zannediyor ama bu doğru mu, emin değilim. Geriye dönüp Pelé gibi figürlerin oyunun gelişimine ve yayılıp sevilmesine koyduğu katkıyı, hayal gücü ve yaratıcılığa verdikleri ilhamı takdir etmek ve sığ kıyaslama içine sokmamak bu insanların hatırasına en büyük saygı olduğunu düşünüyorum.
Gianluca Vialli’nin vefatı ise bir diğer boyuttan kalpleri yaralayan durum oldu, diyebilirim. Vujadin Boskov’un Pagliuca, Cerezo, Katanec, Mancini, Lombardo, Vierchowodlu Sampdoria kadrosun bir parçası olarak tanıdığımız Vialli, özellikle Mancini ile birlikte hayata geçirdikleri “goal twins (gol ikizleri)” kavramı ile bir “underdog” olan Sampdoria’yı daha önce Napoli’nin yaptığı gibi Juventus, Inter ve Milan’ın arasından sıyırıp şampiyon olmasını sağlamıştı.
Maradona’nın Napoli’yi ayağa kaldırması nasıl bir devrim ise Vialli ve gol ikizi Mancini’nin yaptıkları da Ceneviz topraklarının küllerinden doğarak Portofino Körfezi üzerinden bir nevi şaha kalkması idi. Ezeli rakibi Genoa’nın Italia ‘90’nın yıldızı Çekoslovak Thomas Skuhravy’i getirdiği ve futbol kamuoyunun dikkatinin, dönemlikte olsa, Genoa şehrine kaydığı bir sırada, 1990 Kupa 2 Şampiyonluğu, 1991 Serie A Şampiyonluğu ve 1992 Kupa 1 Finali ile taçlanan bir süreci peri masalı olarak tanımlasak da yeridir.
Wembley’de oynanan finalin kişisel hafızama kazınmış en büyük fotoğrafı, herkesin aksine, Koeman’ın o frikik vuruşu değil, o frikik verildiğinde kameranın oyundan çıkmış olan Vialli’yi göstermesi ve birazdan olacakları tahmin eden Luca’nın havlunun arasına başını gömüp iki yana sallaması idi.
Gullit, Van Basten, Rijkaard, Brehme, Matthaus, Klinsmann ve Maradona gibi süper yıldızların olduğu ortamda Sampdoria, bence, çok büyük yıldızları olmadan aradan sıyrılıp önce 1990’da Kupa Galipleri Kupası’nı finalde Anderlecht’i Vialli’nin attığı iki gol ile yenerek almış, devamında da 1991 Serie A şampiyonu olarak aslında sistemin kendi içerisinde “diğerleri” olarak tanımladığı “ötekilere” umut olmuştu.
Bir sene önce Kızılyıldız’ın kazandığı Kupa 1’in finaline 1992 senesinde çıkmışlar, Wembley’de Cruyff’un Barcelona’sına mağlup olmalarına rağmen bu en büyük sahneden savaşarak çekilmişlerdi. Zaten bir sene sonra CL adını alan Kupa 1’i de Fransa’nın “ötekisi” Marsilya kazanmış ve çemberi tamamlamıştı.
Vialli Juventus’u CL şampiyonluğuna yeni gol partneri Ravanelli ile taşıdıktan sonra Chelsea’yi oyuncu menajer olarak ilk Avrupa Kupası’na taşımıştı. 8 sene ara ile hem oyuncu hem de menajer olarak Kupa 2’yi evine götürme başarısı göstermiş; Zola ve Poyet ile oluşturduğu trio ile Abramovich’in şaşalı döneminin bir nevi öncülü olmuşlardı.
Vialli, 1992 senesinde Londra’da başını havlunun arasına sakladığı Wembley Stadı’nda, tam 29 sene sonra çıktığı Euro 2020 finalinde, gol ikizi ve yoldaşı Mancini ile birlikte Avrupa Şampiyonluğunu kazanıyordu. Finalden sonra tek başına orta sahaya giden Luca uzun süre tribünlere bakakaldığında kim bilir belki de bir tiyatro sahnesi olan hayatının final perdesini yaşıyordu. Sevinçten kendinden geçmiş İtalya tribünlerine bakarken hem seviniyor hem de bir film gözünün önünden geçiyordu. Vefatından sonra Mancini’nin dediği gibi o filmin adı “Wembley’de İki Gece” bile olabilirdi. 1992’de hüzünle biten Wembley gecesi 29 sene sonra yine bir yaz gecesinde finalini mutluluk, gurur ve huzur ile yapıyordu.
Futbol dünyası geçtiğimiz hafta futbolun güzel oyun olmasına katkıda bulunmuş iki futbol insanını kaybetti. Beynimizden çok kalbimize dokunan anıları bize yaşatan bu iki adama saygı ile…
Arz ettim.
mail: osman.cetin@abcspor.com
twitter: @msdoc78