KÖTÜ FUTBOL, ADİL SONUÇ
Şampiyonluk yarışındaki en önemli rakibin evinde puan kaybettiği bir haftada Beşiktaş’ın yeni bir ivme yakalayıp yarışta tekrardan söz sahibi olması için önemli bir fırsattı Göztepe deplasmanı. Takımda sakatlık ve cezalardan dolayı çok ciddi eksikler olmasına karşın yine de rakibin kadro gücüyle kıyaslayınca üstün olan taraf Beşiktaş’tı, ama bu hiçbir şekilde sahaya yansıtılamadı ve sezonun en kötü performansını sergiledi Sİyah-Beyazlılar.
Vida’nın cezalı olmasına Pepe’nin de sakatlığı eklenince stoper tandemi tamamen değişmiş, Medel’in yanında Roco ile sahaya çıkılmıştı. Adriano’nun malesef uzayan ve takımın tüm balansını bozan sakatlığı nedeniyle Caner çok kötü formuna rağmen formasını giymeyi sürdürüyordu. Bunlar yetmezmiş gibi bir de büyük ümitler bağlanan Adem Ljajic milli aradan sakat olarak dönünce orta sahanın yeni yeni oturtulmaya çalışılan düzeni tekrar bozulmuş, Atiba’nın yanında az da olsa etkili olabilen Oğuzhan yine kendisiyle tamamen alakasız 10 numara mevkiisine kaydırılmıştı. En doğru hamle ise Lens’in Konyaspor deplasmanındaki şahsiyetli oyununun ödülü olarak Quaresma’nın yerini almasıydı.
Sezon başından bu yana Beşiktaş’ın maalesef olumsuz anlamda istikrarını hiç bozmadığı bir durumu var. O da hemen hemen tüm maçlarda bir devrenin -çoğunlukla ilk yarının- tamamen çöpe atılması ve futbolun f’sinin bile oynanmadığı 45 dakikalar izletmesi. Bu maçta da yine aynısı oldu, farklı olan ise ikinci yarıda da beklentilerin aksine bu kötü futbolun sürdürülmesi ve doğal olarak da mağlubiyetin gelmesiydi.
Her ne kadar oynamaması gereken bir bölgede oynatılsa da Oğuzhan’ın hiçbir şekilde bu kadar berbat bir performans göstermeye hakkı yok. Takımın en yetenekli ve futbol ufku en geniş oyuncusu olmasına karşın, tam aksine en düşük futbol zekasına sahip oyuncuymuş gibi oynaması gerçekten kahredici. Takımın tamamı kötü oynarken, en ufak bir zeka kırıntısı içeren atak organizasyonları yapılamazken Oğuzhan’ın tek başına Maradona’lık yapmasını beklemiyoruz tabii, ama Oğuzhan bırak bu durumu düzeltmeyi, daha da kötü bir futbola katkı sağlayan oyuncuların başında geliyor!
Hem kendisinin hem takımın oynadığı kötü oyuna karşın tamamen rakip savunmanın büyük hatası sonucu ilk kez Beşiktaş lehine VAR uygulamasının işlemesiyle piyango gibi bir penaltı kazanıldı. Ama Oğuzhan taktığı kaptanlık pazubandı ve 10 numaralı formayı giyiyor olması nedeniyle bu penaltıyı kullanmayı doğal hakkı (!) zannettiği için maalesef bu atışı da göstere göstere kaçırarak maçın kırılma anının rakibin lehine işlemesine neden oldu. Daha penaltıyı atarken yanımdakilere kalecinin sağına vuracağını söylemiştim, o kadar belliydi ki! Halbuki tekrarını izlerken gördük ki, kaleci daha topa vurulmadan oraya atlamak için yanaşmaya başlamış bile, yani Oğuzhan kafası öne eğik şekilde sadece topa bakarak vurmak yerine azıcık kafasına kaldırsa zaten kalecinin atlayacağı yeri çok rahat anlayıp farklı bir vuruş yapabilirdi. Maalesef bunu da yapmayı akıl edemedi. Yanılmıyorsam Türkiye’ye geldiğinden beri kullandığı tüm penaltıları gol yapan Love dururken penaltıyı Oğuzhan’ın kullanması ise Şenol hoca’ya yazılacak olan büyük bir eksi puandır.
Zaten ülkemiz futbolunun ciddi problemlerinden biridir; ne zaman bir genç yerli oyuncu iyi bir sezon geçirse hemen kulübün efsanesi, bayrak adamı olmaya aday olarak görüp, hemen 10 numara ve kaptanlık gibi payeler verip, beklentilerimizi de 10 kat arttırıyoruz! Aynı şeyi Galatasaray da Arda Turan’da yapmıştı zamanında ve o da bir daha asla 66 numara giydiği dönemlerdeki gibi oynayamamıştı takımında. Şimdi de Beşiktaş taraftarı Oğuzhan’ın 15 numarayla oynadığı dönemlerdeki futbolunun mumla arıyor.
Elbette bu kadar kötü futbolun suçunu tek oyuncuya yıkıyor değilim, bu amaçsız, plansız, her alınan topun ileriye şişirildiği, oyuncu değişikliklerinin bile bu utanç verici plana hizmet ettiği tablonun tek sorumlusu Şenol hocadır. Ama Oğuzhan’ın yeteneklerine fazlasıyla inanan ve bugüne kadar onu her ortamda savunmak için direnen ben ve benim gibi taraftarlara yaşattığı büyük hayal kırıklığını artık vurgulamaya mecbur hale geldik. Eğer bu şekilde devam ederse onun da sonu Olcay Şahan gibi olacak ve aslında doğru beklentilerle çok yarar sağlanması mümkün bir oyuncu daha kaybedilecek.
Maça yeniden dönecek olursak, kaçan penaltı ve 45. dakikada yakalanan tek gol fırsatını da Love’ın kaçırmasından sonra golsüz biten ilk yarının ardından artık ikinci devre hocanın ve takımın silkelenmesini umuyorduk. Çok gerekli olan 3 puan için Konya’da olduğu gibi Beşiktaş’a yakışır bir isyanla mücadele ortaya koymalarını bekledik. Ama tüm bu beklentilerimizin boşa çıkacağını da 5 dakika içinde anladık. Kaleci Karius ve birbirinden tamamen bihaber savunma oyuncularının, kale vuruşunun ardından rakibin baskısına rağmen inatla pasla çıkma ısrarı pahalıya patladı ve saçma sapan bir top kaybı ile Göztepe golü buldu. Devamında da hoca müdahale yapmak yerine kötü oyunu izlemeye devam etti ve Quaresma değişikliğinden hemen önce bir duran topta rakip savunma oyuncusu son derece rahat bir şekilde güle oynaya 2. golü de attı. Sonrasında hocanın içler acısı ezber değişiklikleri ve Beşiktaş’ın Caner’in önderliğinde (!) ceza sahasına şişirmeleriyle dolu ızdırap dolu bir yarım saat izledik. Beşiktaş oynadığı bu çağ dışı futbol anlayışıyla hiçbir şekilde golü bulmayı hak etmedi ve nitekim bulamadı da.
Mevcut durumdan ders çıkartılacağını bilsem bu yenen tokadın hayırlı olacağını düşüneceğim, ama maalesef ne hocanın, ne yönetimin, ne futbolcuların vaziyetten ders çıkartacak bir görüntüleri yok. Şunu içim acıyarak söylüyorum ki, bu takım şu kadro kalitesi ve motivasyonuyla şampiyon olabilecek bir ışığı hiç vermiyor. İdeal kadro yakalandığı zaman elbette bundan daha iyisi ortaya konulur, ama 9 haftada 15 puan toplayabilen bu takım şampiyon olabilir mi, ne yazık ki buna gönül rahatlığıyla evet diyebilmem mümkün değil. Zaten berbat geçen transfer dönemi ve hayati önemde olan santrafor transferinin yapılmayışıyla, üstüne üstlük eldeki en kariyerli forvet oyuncusunun 4. hafta gönderilmesiyle tüm bu olanlara davetiyle çıkartılmıştı.
İşin en acı olan tarafı şampiyonluktaki rakiplerden birinin daha şimdiden hedeflerinden tamamen uzaklaşığ küme düşme hattında gezindiği, diğer rakibin Şampiyonlar Ligi nedeniyle daha çok yıpranacağı ve kayıplar yapacağı bir ligde bundan yararlanılamaması. Bunda en büyük kabahatin yönetimde olduğunu düşünüyorum. Kulübü üç dört kişiyle yöneterek, yönetim kurulundaki bir çok faydalı ismi küstüren ve dağılmalarına yol açan başkan, devam etmesi olası bu düşüşün en büyük sorumlusudur. Tamamen kuklası haline geldiği siyasetin tek bir telefonuyla Kulüpler Birliği başkanı olan, tek bir telefon geldiğinde açılışlara, halı saha maçlarına koşan, başkanı olduğu kulübün taraftarı MHK başkanına karşı tamamen haklı bir isyan başlatmışken taraftarının yanında olmak yerine Beşiktaş’ın hakkını çiğneyenleri savunan bir başkanla daha fazla ne kadar yol alınabilir? Eğer mayıs ayına doğru da bir telefon gelecek ve iddia edildiği gibi şimdiden vaat edilen başka bir koltuğa oturacaksa hiç bu kulübün vaktini çarçur etmeyip bir an önce görevi küstürdüğü kişilere bırakmalıdır.
Bununla beraber Şenol hoca da eğer (ben inanmak istemiyorum ama) sezon sonu ayrılmayı, milli takım veya başka bir yere gitmeyi şimdiden kafasına koyduysa hiç vakit kaybetmeyip şimdiden istifa edebilir! Bugüne kadar verdiği büyük hizmetler ve başarıları nedeniyle her halükarda başımızın üstünde yeri vardır, minnetle anılacaktır. Ama Beşiktaş’ın geleceğinden çalmaya hiç kimsenin hakkı yoktur. Galatasaray camiası, takımlarının rezalet şekilde başladığı birçok sezonda yolun ortasında hiç çekinmeden gereken neşteri vurmayı bildiği için bu yıllarda doğru düzgün hak etmese bile şampiyonluğu kopardı. Son iki şampiyonlukları buna çok iyi örnekler. Beşiktaş da eğer gerekiyorsa aynı radikal kararların alınmasıyla bu sezonu kurtarabilir, halen bunun için geç kalınmış değil…
Yazarın diğer yazıları için tıklayın
mail: olcay.nurlu@abcspor.com
twitter: @olcynrlu