https://abcspor.com/wp-content/uploads/2020/11/ataturk.jpg

PİRAMİT

Okunması Gerekenler

Piramit

Abraham Maslow, 1943 yılında yayınladığı İhtiyaçlar Hiyerarşisi kuramında insanoğlunun ömrü boyunca motivasyonunu ve güdülenmesini sağlayan beş ihtiyaçtan bahseder. Maslow Piramidi olarak da adlandırılan bu beş ihtiyacın insan ömrü boyunca aşağıdan yukarı doğru tatmin edildiğini ve yaşam aktıkça insan psikolojisinin tatmine ulaştığını dile getirir. Başka bir deyişle somut ihtiyaçlardan soyutlara doğru bir öncelikler sırasıdır.

Nedir bu ihtiyaçlar?

Fizyolojik, güvenlik, sevgi ve ait olma, saygı görme ve kendini gerçekleştirmedir.

İlk iki ihtiyaç genelde insanın maddi imkanlarına oldukça paralel gider ve baz ihtiyaçlardır. Onlar tatmin edilmezse ondan sonrakilerin tatmin olması çok mümkün değildir, olsa bile aynı etkiyi yaratmaz. Baz iki ihtiyacını tatmin eden kişi artık soyut ve manevi ihtiyaçlarının tatminine doğru meyil etmeye başlar. Sevmek ve sevgi görmek, bir aile ve cemiyete mensup olmak ister, bunun akabinde de yaptığı işler ve benliği ile bulunduğu ortamda saygı görmeyi hak ettiğini düşünerek bunu, içinde bulunduğu cemiyetten, en doğal ihtiyacı olarak, beklemeye başlar. Saygı ihtiyacını karşıladıktan sonra kendini gerçekleştirme yani piramidin en tepesine sıra gelir. Kişinin kendi potansiyelini ve kapasitesini keşfetmesi, bunları hayata geçirmesi için gereken aşama budur. Kişinin kendisi ile yüzleşerek kendini bulmaya çalıştığı dönemdir. İçinde bir huzursuzluk vardır, hayatını teraziye koyar. Hayattan neler istediğini ama ne kadarını başardığını ya da başaramadığını irdeler. Başarılar ve başarısızlıklar kantarın iki tarafını doldurur. Aslında herkesin de harcı değildir bu seviyeyi hasarsız geçebilmek çünkü kendi farkındalığına varmak zordur ve her insanın reaksiyonu farklıdır.

Trabzonspor 1976 yılında Ahmet Suat Özyazıcı yönetiminde ilk şampiyonluğunu kazandığında yarıştığı rakibi Fenerbahçe idi. 1977,1980 ve 1984 yıllarında da aynı şekilde bir yarış bitimi görüyorduk. Trabzonspor bugüne kadar kazandığı 6 lig şampiyonluğunun 4 tanesini FB’ye karşı alıyordu. Bunların haricinde birer kez de GS ve Adanaspor’u geçerek mutlu sona ulaşıyordu.

Karadeniz ekibinin ülke futbolun kasıp kavurduğu dönem olan 1976-1984 arasındaki 9 sezonda kaybedilen 3 şampiyonluğun 2 tanesi FB’ye diğeri de BJK’ye karşıydı.

1990’lı yıllardan sonrasını değerlendirdiğimizde Trabzonspor oynadığı oyun ile iki kez o eski günlere dönme sinyali veriyordu. 1996 ve 2011 yıllarında ülke futbolunu açık ara domine eden takım her iki sezonda da ligi son anda aynı takıma kaybediyordu. Tahmin edilebileceği gibi bu takım FB idi.

Bir takım düşünün ve 1.Lig’e çıktığı 1975 sezonunu doğum tarihi olarak baz alın. Emekleme döneminde yaşanan tüm zaferlerde ve sükutu hayallerde karşısındaki engel/rakip genelde aynı, ergenlikte sorunlar yaşıyor zirveden uzak kalıyor, tam rüştünü ispatlayacak yaşa geliyor, tekrar çıkıyor piyasaya rakiplere dişini gösteriyor, tam başını kaldıracak yine aynı takım tarafından bitiş çizgisinde geçiliyor, şampiyon olması ve başını kaldırması engelleniyor.

Bütün bu zaferler ve kaoslar yaşanırken Trabzonspor’un en önemli figürü, kaptanı ve son iki tanesinde hocası ise Şenol Güneş; 1996 yılında şampiyonluğu kaybetmesini sağlayan golü atan da 2011’de şampiyonluğu hoca olarak elinden alan da aynı kişi, Aykut Kocaman’dır.

Bu durumda Şenol Güneş’in FB ile kişisel, Trabzonspor’un da kurumsal bir rekabetinin olması çok doğal bir sonuç gibi çıkıyor karşımıza. Benzer rekabet FB tarafında var mı diye soracak olursak, evet var ama FB’ninkini daha reaktif olarak tanımlayabiliriz zira FB’nin doğuşundan beri yarıştığı rakip sayısı muhteliftir ve hepsine karşı farklı boyutta rekabet yürütmektedir. FB’nin sert rekabet içine girdiği takım dönemsel olarak değişse de konjonktür Trabzonspor’a hep FB ile sert rekabeti rast getirmiştir.

Şenol Güneş şu anda FB taraftarından, yönetiminden ve hocasından büyük tepki görüyor. O kadar büyük baskı oluşturuldu ki adam artık Kayseri maçı sonrasında “iyi olmaktan yoruldum, edepli edebinden susar, edepsiz susturdum zanneder” diyerek tartışmayı iddialı sözlerle, kendi açısından, bitirdi. İyi olmaktan vazgeçecek kadar sıkıntı gerçekten var mı yoksa hocanın doğruya gitme ve kendini gerçekleştirme ihtiyacının önüne bir engel mi konuyor başta FB ve futbol kamuoyu tarafından? Kritik soru bu aslında…

Maslow piramidine baktığımızda Güneş ilk üç seviyeyi çoktan aşmış durumdadır, bunu rahatlıkla görebiliriz. Trabzonspor camiası tarafından sevilen bir kişidir, oraya karşı bir aidiyeti, spor kompleksine ismi konacak kadar, vardır.

Bundan sonrası sıkıntılıdır.

2002 Dünya Kupası döneminde Türkiye’yi Dünya Üçüncüsü yapmasına rağmen o dönem hak ettiği saygıyı görmek için nasıl çırpındığını hepimiz çok iyi hatırlıyoruz. Hocanın giydiği takım elbiseden, ayakkabıdan, saç kesimine kadar hakarete varan ifadeler her gün medyada yer buldu. Hocanın kurduğu takım, oynattığı futbol ve saha kenarı reaksiyonları, maç sonrası filozof tavırları hep eleştiri konusu oldu; maalesef İstanbul menşeili olmadığı için basından gerekli desteği alamadı ve bunun sonucunda da hayal ettiği saygıyı görmeye başlaması zaman aldı. İşte asıl sıkıntı burada başladı şahsi kanaatim.

Son Trabzon macerasında yaşananlar, 3 Temmuz süreci derken beklentiler, ihtiyaçlar hep ötelendi. Yetiştirici, eğitici, öğretici kimliği ön plana çıkmaya başladıkça gördüğü saygı artmaya başladı. Bursaspor macerasında oynanan oyun, yetiştirilen oyuncular ve nihayet BJK kariyerinde yaşanan sportif başarılar Güneş’in gerekli saygıyı tamamen olmasa da görmesini sağladı ve UEFA seviyesinde ismi zikredilen hocaların arasına yazılmaya başlandı.

Saygı görmesi için illa ki İstanbul’a mı gelmesi gerekirdi diye sorulacak olursa cevaben maalesef demek zorunda kalacak birçok kişi elbette vardır. Bu ülkede bazı kazanımlar Bizans üzerinden geçiyor ve bu bir Türkiye realitesidir.

Bugün hala itibarsızlaştırılıyor, benim nezdimde meşhur asansör fetvasından farklı olmasa da giydiği elbisenin renginin FB stadındaki provokasyon gücü tartışılıyor, kâğıttan okuyarak felsefe yapıyor diye suçlanıyor ve bu suçlama listesi uzayıp gidiyor. Aslında pek da yabancı olmadığımız bir durum ülke olarak çünkü biz ülke olarak dozu ve seviyesi ne olursa olsun felsefeyi, yönetenler tarafından adam yerine konularak ve aynı seviyede kalınarak yönetilmeyi, eğitmeyi, insana değer vermeyi ve sakin kalmayı içselleştiremediğimiz için bunları yapanlara saygı gösteremiyoruz.

Ben eminim ki Güneş, kariyerinin ilk günlerinden itibaren mafyavari, yüksek egolu, tepeden bakan, ben yaptım oldu tavırları içine girmiş olsaydı saygı görme mevzunu bundan uzun yıllar önce halletmiş olacaktı ama ülkenin alışık olmadığı tavrı seçince bir türlü o hayal ettiği saygıya ve itibara ulaşamadı, hep eleştirildi.

Bütün bunların ışığında piramidin son seviyesi hala tamamlanamıyor çünkü 60 küsür yaşında daha dördüncü seviyeyi kör topal bir biçimde geçebilmiş gözüküyor ve bu rötara sebep olan herkes ile bir doğal bir husumet söz konusu oluyor. Belki de Güneş’in hayali, futbol oynarken efsane olduğu topraklarda şampiyon hoca olmak aynı Terim ve Kocaman’ın yıllar önce başarıp kendisinin bir türlü başaramadığı gibi. Bunun için kendi ile yüzleşip, geçmişte yaptığı hataları analiz edip kendini gerçekleştirmeye çalışarak kariyerini sonlandırması belki de Güneş’in çizeceği yol olacaktır. Belki de bunun huzursuzluğunu yaşamaktadır. Zar zor gördüğü saygı, potansiyelini tam yansıtamadığına dair inanç ve bu sebepten egonun vücuttan çıkmasına engel olan güdüler hep birer faktördür. Eleştiri yaparken bu faktörleri de göz önünde bulundurmak gerekir.

Bu satırlar bir Güneş güzellemesi amacı ile yazılmış olmaktan ziyade, ülkeyi, son 16 yıldır başaramadığımız Dünya Kupası’na götürüp bronz madalya kazandırmış, takımını namağlup ve lider olarak CL grubundan çıkarmış bir hocanın Maslow piramadinin tepesine tam olarak bir türlü kendini atamamasını anlatmaya çalışmaktadır. Yoksa Güneş’in de bu yolculuk esnasında kendine karşı yapılanlara zemin hazırlayıp onları meşru kılacak birçok hatası olmuştur ve insanoğlu yaşadıkça hata hep var olacaktır. Önemli olan onlarla olgunlaşabilmektir.

Güneş’in kendisi artık kariyerinin son düzlüğündedir ve hayatın olgunlaştırdığı bir öğreti ile finali yapması gerekmektedir. Bunun için hem sportif hem felsefik bilgisi fazlası ile yeterlidir ama zaman da hızlı akmaktadır.

Bekleyelim ve görelim…

Herkese sıhhat, akıl, huzur ve spor dolu bir hafta diliyorum.

Yazarın diğer yazıları için tıklayın

mail: osman.cetin@abcspor.com

twitter: @msdoc78

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Son Haberler

EUROLEAGUE’İN YENİ YÜZÜ, YÜKSELEN DEĞERİ PARİS BASKETBOL

Geçen sezonun EuroCup şampiyonu Paris Basketbol, ilk Euroleague sezonunda ne yapacak herkesce soru işareti idi. T.J. Shorts gibi çok kısa...

Benzer Konular