1995-1996 sezonu Nevio Scala’nın Parma’nın başındaki son dönemi idi. Daha sonra kısa bir süreliğine de olsa 2000-2001 sezonunda BJK’yi de çalıştıracak olan Scala’nın o sezon yaptığı en flaş transfer Barcelona efsanesi Hristo Stoichkov’du. O sezon başında daha sonra FIFA Altın Top alan ilk savunmacı olacak olan Cannavaro da peyniri ile meşhur bu şehrin yolunu tutmuştu ama henüz tıfıl bir delikanlıydı ve onun bu kadar büyük yıldız olabileceğini kimse öngöremiyordu.
Velhasıl Stoichkov ’94 Dünya Kupası’nın gol kralı ve Romario, Hagi, Koeman, Guardiola, Bakero gibi yıldızlardan oluşan Barça’nın süperstarı olarak İtalya’nın yolunu tutuyordu. Fakat kısa süren Serie A macerası beklenildiği gibi uzun ve başarılı geçmeyecekti. Parma, ligi ilk beş dışında bitirecek ve Stoichkov sezon sonunda Katalunya’nın yolunu tekrar tutacaktı.
Buraya kadar herşey normaldi ama sıkıntı Bulgar yıldızın burada takındığı tutumdu zira antrenmanlara çıkmıyor, neden çıkmadığı sorulduğunda da takıma tepeden bakar bir tavırla ” Ben onlarla antrenmana çıkmam çünkü onlardan daha iyiyim, benimle aynı ayarda değiller” diyecek kadar takımdan özerk bir müessese gibi davranıyordu. Tabi ki bu tavır Stoichkov’a has bir özellik olarak da değerlendirilebilir de olsa geçtiğimiz hafta Roma Olimpiyat Stadı’nda Messi’nin surat ifadesini görünce Parmalı Hristo’yu görür gibi oldum diyebilirim.
90’lı yıllardaki kafa yapımla Stoickhov’u ne kadar eleştirdiysem, bugün Messi’yi de bir o kadar anlamaya çalışıyorum.
Zaman zaman uzaylı olarak anılacak raddede büyük bir yıldızın top ayağına geldiğinde durup etrafına baktığında alışılagelmiş Barça oyununu icra edebilecek seviyede adam bulamaması ve yükün omzuna daha da fazla bindiğini hissetmesini anlamaya çalışmak Barcelona’nın içinde bulunduğu CL kısır döngüsünü ve Messi’nin surat ifadesini daha rahat açıklayacaktır diye düşünüyorum. Belki Hristo gibi olay çıkarmayacaktır hiç bir zaman ama zaman geçtikçe kendi oyununu da aşağı çekmesi muhtemel bu duruma isyan edecektir.
Carlos Rexach yönetimindeki La Masia’nın çıkardığı Xavi, Iniesta, Pedro, Busquets, Pique, Puyol, Valdes ve tabi ki Messi gibi adamlar bir makine gibi yıllardan beri gelen oyunu A takım seviyesinde oynarken herhangi bir sıkıntı yaşanmıyordu. Cruyff hayattaydı, Michels’in mirasına uygun hocalar ve oyuncular geliyordu ve sırıtmıyordu. Akabinde Guardiola’nın gelişi ile takım zirveye çıktı ve yine La Masia kökenli Luis Enrique ile finali yaptılar.
Bugün ne Cruyff hayatta, ne Pep ve Luis Enrique var. La Liga’da ve CL’de önüne geleni süpüren bir takım yok artık ama bunu yapabilecek hoca ve kadro da yok aslına bakarsanız. Yukarıda yazdığım kadroya bakıyorum bir de şimdi Semedo, Umtiti, Sergi Roberto, Aleix Vidal, Andre Gomes, Paco Alcacer, Arda Turan, Rakitiç gibi Barça seviyesinin altında seyreden; Coutinho ve Dembele gibi transfer bedellerinin altında ezilmeleri muhtemel adamlardan oluşan kadroya bakıyorum ve Messi’nin suratındaki keyifsizliği daha rahat yorumlayabiliyorum.
Sporda ya da başka iş kollarında durum benzerdir aslında. Siz ne kadar tevazu sahibi olursanız olun iş arkadaşlarınız ile aranızda bariz bir kalibre farkı olduğunu hissederseniz belirli bir süre sonra bu yüzünüze, sonra da oyununuza yansır. Bunun sonunda da başarısızlık gelir, doğal olarak. Çünkü ister istemez şu kıyaslama olur hem sende hem tribünde hem de yakın çevrende; ben iğne deliğinden top sokarken adam önündekine pas atamıyor cümleleri kurulmaya başlar ve belli bir süre sonra bu takımın kaderi olur.
Herkes, Messi o kadar uğraşıyor ama olmuyor demeye başlar ama bunu yorumlayanların bir çoğu takımın kifayetini tartışma gereği duymaz. Kabul etmemiz gerekir ki futbol bir takım ve sistem oyunudur ve söz konusu takım Barcelona ise bu durum iki kat fazla geçerlidir.
Barcelona bir sistemin, bir devrimin vücut bulmuş halidir. Taraftarların tabiri ile “Mes que un club” yani bir kulüpten fazlasıdır. Büyük yıldızlar gelmiş, geçmiş ve yetiştirmiş olsa da aslolan sistemdir. Elinde Messi bile olsa etrafına seni sen yapan, var eden felsefene uygun kadroyu kuramazsan sükutu hayal kaçınılmazdır.
Biz Messi’nin Arjantin ile yaşadığı fiyaskoları takıma bağlayabiliyorsak, Barça’daki iniş çıkışları da bunu bağlayabiliriz.
Barcelona yönetiminin La Masia’ya projektörleri tekrar çevirmesi elzemdir zira transfer ile bu ekole entegre edilecek oyuncu sayısı sınırlıdır ve kimse elindeki silahı rakibine vermek istemez. Eğer bu yol (La Masia) seçilirse gidilecek kişi de aslında bellidir ve Guardiola olmalıdır.
Yurtdışında yerel liglerde büyük başarılar sağlamışsa da CL sıkıntısı yaşayan Pep’in yeni den yuvaya dönmesi Katalunya’da Cruyff etkisi oluşturacaktır. Pep şu anda hocalık seviyesi olarak 2012’de Barcelona’yı terk ettiğinin açık ara önündedir, Barça açık ara geridedir ve Messi’nin nüfus kağıdı eskimektedir. Tekrar güçbirliği yapılması şarttır zira hem Barça’nın hem de Pep’in bu geri dönüşe ihtiyacı vardır çünkü bahsi geçen bir kulüpten ötesidir, bir felsefe, bir ekol ve isyanın vücuda gelmiş halidir. Bu felsefeye gerekli güncelleme yapılamadığı müddetçe futbol sahnesi başkalarına kalmaktadır ve yeni nesil futbolseverler Barçasız büyümemelidirler.
Bu yazıyı okuyanların hemen başka yıldızlar ve onların takımlarını tek başlarına taşıma gücü ile ilgili kıyaslama yapması muhtemeldir ama unutulmamalıdır ki kıyasa başlamadan önce ilgili takımların ekol, felsefe ve sistemlerini Barça ile kıyaslamak ve bir sonuca ulaşmak ilk parametreniz olmalıdır.
Herkese sıhhat, akıl, huzur ve spor dolu bir hafta diliyorum.
Yazarın diğer yazıları için tıklayın
mail: osman.cetin@abcspor.com
twitter: @msdoc78