https://abcspor.com/wp-content/uploads/2020/11/ataturk.jpg

ÖNCE MELEK SONRA ŞEYTAN: PETER SAGAN

Okunması Gerekenler

Önce Melek sonra Şeytan: Peter Sagan 
Bisiklette kış uykusu günlük klasiklerle bitti. Ben Paris-Rubaix etabına denk geldim. 260km mertebesinde ve 55km si şose yollarda geçen çok yorucu tek günlük bir klasik. Bu sene 116.’sı koşuldu. Teknik değerlendirmeleri bilenler yapar. Ben bilmediğini bilen bir bisiklet meraklısı olarak kendi açımdan gözüme takılanları paylaşacağım.
Öncelikle dağ taş, gerek karavanlarıyla gerek kendi bisikletleriyle 260km tek bir boş alan bırakmayan Fransız-Belkçikalı seyircilere ayrı bir alkış göndermeli. Hoş yer yer daralan şose yollarda abartıp bisikletçilerle çarpışma riski dahil pek çok karede yüreğimizi ağzımıza getirdiler; ama bu sporun da güzelliklerinden bir tanesi de bu zaten. Resmen bisikletçiler seyircilerin içinden geçiyorlar. Mesela bitime 17km kala zinciri atan Van Hart’a momentum kazandıracağım diye ittiren bir seyirci, profesyonel bisikletçilerin uygulayabildikleri torktan haberdar olmadığından , aniden topuklayan kadronun ardından yere kapaklandı. Neyse ki arkadan gelenleri düşürmedi.
Düşmek bu sporun bir parçası. Ancak çoğunlukla düşürülüyorsunuz. Finişe 47.2km kala pelotonun bir tarafında bir bisikletçi yalpaladı; ama hemen topraladı. Oysa diğer yöne doğru ilerleyen domino etkisi grubun tam ters tarafına bomba etkisi yaptı. Onlarca bisiklet birbirine girdi. Ekranın sol alt köşesinde yere düşen birinden tam sıyrılamayıp bacağının üzerinden geçen bisiklet bile gördük.
İlk yüz km içinde sürekli kaçmaya çalışanlara Quickstep ekibi “aa, nereye gidiyorsunuz? daha karpuz keseceydih” diyerek pek izin vermedi. Bu yıl pek çok tek günlük klasiği domine eden ekipte 6 bisikletçi vardı ve Terpstra, Declercq ve Gilbert gibi favorileriden başka Lampaert, Keisse ve Sanachal gibi tazılar da bulunuyor. Böylesi bir ekipten racon almadan kaçmak pek olası gözükmüyordu. Fakat bu tavşan kaç, tazı tut oyunu tempoyu sürekli yüksek tuttu. Ne yazık ki gencecik (23 yaş) Belçikalı bisikletçi Goolaerts’in kalbi “buraya kadar” deyiverdi. Derhal hastaneye kaldırıp saatlerce çabalamalarına rağmen gece yarısı sonrası acı haber geldi. Kendisine Allah’tan rahmet diliyoruz. Son dönemde peşpeşe genç yaşta ve gerek yarışlarda gerekse gece uykuda göçüp giden epey Belçikalı bisikletçi haberi duyduk. Bir yerden kelime esinti geliyor; ama hayırlısı bakalım…
Bacaklar ve beyinlerde 200km yükü biriktiğinde artık salonda ayaklarınızı uzatıp TV seyrettiğinizdeki kadar rahat düşünemez oluyor bisikletçiler. Tam da bu sıralar kaçış grubunu yakalamak için atak yapan Sagan’ın takip edilmesi gayet doğal ve mantıklı gelirken, olmayıverdi. O da baktı arkadan kovalayan yok, ben de basıp gideyim bari dedi. Kısa sürede de öndeki kaçış üçlüsünü yakaladı. Bir süre grubun arkasında soluklanıp, büyük ayna ve küçük dişliye geçiverdi. Kaçış grubundakiler bu güce dayanamayıp birer birer pes edip döküldüler. Bir tek Dillier AG2R’in namusunu korumak uğruna kendi kasabını sırtında Velodroma kadar taşıdı. O da biliyordu ki sprint finişinde Sagan karşısında hiçbir şansı olmayacaktı. Ama olur da bir teknik arıza, bir aksilik vb yaşayıp Sagan düşerse kendisi için mucizevi bir Klasik Zaferi gelebilirdi. Tabii ümit fakirin ekmeği…Son 20-30km de resmen Sagan’ın takım arkadaşı gibi çalıştı. Bazı şoselerde kenardaki stabilize kısım sıtmayı görüp nezleye razı olma misali tercih edildi. Ama oralardaki seyirciler öndeki iki bisikletçi için de büyük tehlikeler oluşturdular. Bitime 13.6km kala birden bir motorsiklet Sagan’a fazla sokulunca yüreğimiz ağzımıza geldi. Malum bu tür tek günlük yarışlarda Sarı mayo filan olmadığından düşene bir tekme de sizden vurmak sevap sayılıyor. Aylardır sosyal medyatik kişiliği nedeniyle eleştirilen Sagan’ın herkesi susturmasına ramak kala bir kaza yaşaması büyük talihsizlik olurdu. Neyse ki korkulan olmadı ve altın rengi S Works bisikletiyle Peter Velodroma giriş yaptı. Duydunuz zilin sesini…sonrası Dillier artık kedi fare klasiğini bırakıp Yaradana gurban moduyla sürpriz bir atak yapmalıydı; zira ensesindeki kaplanın eninde sonunda atak yapıp kendisini geçeceği belliydi. Heyhat, büyük ihtimal gerçekleşti ve Sagan velodromun yüksek yüksek tepelerinden kekliği düz ovada avlama moduna geçiverdi.  Kimbilir belki de kaçış esnasında aralarında “gözünü yağını yiyim Sagan abey, sen beni velodroma kadar ekme ben de haddimi bileyim” türü bir centilmenlik anlaşması yapmışlardır.
Son söz olarak da 3kg luk karbon bisikletlere 3000 tane teknoloji sıkıştıran teknik ekibe şapka çıkartıyoruz. Her ne kadar devreye alınıp çıkartılabilen ve gidondaki titreşimi dengeleyen yeni bir teknoloji duyurulmuş olsa da Sagan’ın şose yollarda kolları su muhallebisi gibi titriyordu.
mail: attila.sayan@abcspor.com
Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Son Haberler

TÜRKİYE LİGLERİNİN PORTR’ES’İ

Türkiye liglerinin portr’ES’i: Eskişehir ve Eskişehir’e komşu şehirlerin “şehir takımları” Türkiye’nin en üst liginden en alt ligine kadar 5 ayrı...

Benzer Konular