https://abcspor.com/wp-content/uploads/2020/11/ataturk.jpg

ŞEKER GİBİ

Okunması Gerekenler

Şeker Gibi…

1999 yılı Ağustos ayı ülkemiz için sıkıntılarla dolu bir dönem olarak hatırlanacak yaz mevsimini işaret ediyordu zira kendi tarihinin en yıkıcı ve fatal depremi ile karşılıyordu Türkiye. Ama hayat da bir şekilde devam ediyordu. Yaşanan depremden aşağı yukarı 10 gün sonra Nyon’da çekilen CL kurası da Türk futboluna bomba gibi düşüyordu.

 

Chelsea, AC Milan, Galatasaray ve Hertha Berlin takımları H Grubu’na düştükten dakikalar sonra Star TV yayınına bağlanan Terim kinayeli bir şekilde “Şeker gibi kura” diyerek basına bir mesaj veriyordu çünkü bizim medya gerçekten de her kura çekimi sonrası bu tip manşetlerle taraftarı anlamsız ve içi boş beklentiler içine sokmayı çok seviyordu.

 

Rakip takımlar hakkında bir bilgisi olmayan ve bunu araştırmaya lütfetmek yerine medyanın her önüne koyduğunu yiyen taraftarlarımız da atılan bu manşetlerden sonra keyiften kabarıyor ve bir an önce Eylül’ün ikinci haftasının gelmesini bekliyordu çünkü Avrupa’ya karşı masada, siyasette, ekonomide ve sosyal hayatta kaybettiğini yeşil sahada kazanmak için eline bir fırsat geçiyordu.

 

Peki sonuç ne oluyordu? Belli başlı sezonlar hariç, elde var hüzün, hüsran ve rezillik…

 

Taraftar hemen hoca, yönetim ve sporcu üçgenine saldırıyor ve takımlarımızda huzursuzluk başlıyordu. Bu da çatlak vazo misali sızdırmaya başlıyor ve uzun vadeli yatırımların, planlamaların önünü tıkayıp kulüpleri günlük kararlar almaya itiyordu.

 

Bugün gelinen noktada taraftarları gerçeklerle aydınlatma hususunda pek bir yol kat ettiğimizi söyleyemem. Taraftarların da, o kadar bilgi kaynağına rağmen bu medyaya inanıyor olması ise daha da vahimdir. Taraftar hep iyiye inanmak ister, her şartta tuttuğu takımın kazandığını hayal eder ama sonuçlara olan tepkisini bu hayaller doğrultusunda göstermemelidir. Sükut-u hayalini içinde yaşayarak devam etmesi gerekir.

 

BJK’nin çektiği CL kurası sonrası bütün yukarıda yazdıklarım ve 1999’da Terim’in yaptığı yorum aklıma geldi.

 

1996, 2000 ve 2008 Avrupa Şampiyonaları’nda grup ve çeyrek final aşamasında karşılaştığımız ve gol dahi atamadığımız Portekiz’in takımlarını her kura öncesi istemek ve çıktığında bayram etmek nasıl bir mantıktır onu çözmeye çalıştım. Yıllardır bu hataya düşülmesi ve buna seyirci kalınması en hafif tabirle akıl tutulmasıdır.

 

Henüz bir Türk mağlubiyeti görmemiş Porto’ya dişimize göre demek, her kurada seribaşı olarak Benfica çıksın diye dua etmek ve çıkınca sevinç gösterileri yapmak, futbolun gerçekleri ile uyuşmamaktadır. GS’nin mucizevi Braga geri dönüşünü saymazsak Portekiz’in büyük takımlarına karşı herhangi bir başarımız yoktur ve bu kafa ile de kısa vadede olacak gibi gözükmemektedir.

 

Bugün Porto’nun kalesini koruyan ve bir Real Madrid efsanesi olan Casillas bile rakiplerine saygı gösterip “dengeli grup” ibaresini kullanmaktan çekinmezken, biz hala rakiplerimize yukarıdan bakmaya devam ediyoruz. Şu bir gerçek ki, futbolumuzun içinde bulunduğu atmosfer yokuş aşağı gitmektedir ama maalesef burnumuz yukarı doğrudur.

 

BJK’nin yapması gereken, bu yanılgıya düşmeyip ama rakipleri de fazla büyütmeden çalışmaya devam etmektir. Çünkü karşına Barcelona ya da Benfica çıkmış fark etmiyor zira Türk takımların genel karakteristiği zoru kolaya çevirmek üzere kodlanmıştır. Geçmiş bize hep bunu göstermiştir çünkü bizim sporda başarıya giden yolumuz her zaman epik hikayeler ile kesişmiştir. Bize kolay ekmek hiç rastlamamıştır.

 

Taraftarların da medyanın dolduruşuna gelmeden ama takımlarına olan inancını da yitirmeden hayallerine şekil vermesi ve desteğini esirgememesi gerekir. Bilinmesi gereken şudur ki karşımızdaki Porto son 10-12 yılda sattığı oyuncularla milyar euro sınırına dayanmış bir kulüptür. Monaco sadece bu yaz 150-160 milyon euro civarında bedelle oyuncu satmış ve yükselen yıldızı M’Bappe’yi de 180 milyon euro’ya satmak üzeredir. Red Bull Leipzig bir proje takımıdır ve en önemli oyuncusu Keita’yı 52 milyon euro’ya satmayı başarmıştır.

 

Bizim ligimizin henüz bu değerde bir oyuncu yetiştiremediği ve aksine, üreticiden çok tüketici bir lig olduğu gerçeğinden yola çıkarak hayallerimizi kurmamız ya da revize etmemiz gerekir.

 

Ancak bu şekilde doğruları görürüz ve takımımızı başarıya itebiliriz. Ve o zaman da yıllardır kapısından dönülen grup kalifikasyonunu elde edebiliriz.

 

Herkese sıhhat, akıl, huzur ve spor dolu bir hafta diliyorum…

Yazarın diğer yazıları için tıklayın

mail: osman.cetin@abcspor.com

twitter: @msdoc78

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

Son Haberler

EUROLEAGUE’İN YENİ YÜZÜ, YÜKSELEN DEĞERİ PARİS BASKETBOL

Geçen sezonun EuroCup şampiyonu Paris Basketbol, ilk Euroleague sezonunda ne yapacak herkesce soru işareti idi. T.J. Shorts gibi çok kısa...

Benzer Konular