Uğur ceza sahasında ve goooollllll…. Ve gol işte.
Toprağı bol olsun Jupp Derwall ile başlamıştı Avrupa Fatihi’nin şanlı Avrupa tarihi. Ali Sami Yen’in hedef gösterdiği “Ecnebi takımları yenme” vizyonunun hayata geçtiği kırılma maçı ise öğrencisi Mustafa Denizli ile hayat bulmuştu sonunda.
Bahardan kalma bir günde Neuchatel Xamax’ı İstanbul’da 5-0 yenerek taraftarına bir daha geri dönmemek üzere bir alışkanlık kazandırmıştı. Bugün aynı Mustafa Denizli ile belki de 1+1 yıl o Avrupa sahalarından uzak kalacak, son final maçını da bugün Lazio ile deplasmanda yine kendisi ile yaptı. Mustafa Denizli o zaman da UEFA’dan cezalı tribünde kenardaydı, bugün de takımı UEFA’dan gelmesi muhtemel cezayı bekliyor, kendisini de taraftarı cezalandıracak muhtemelen tribünlerde.
Manchester United maçı bir kırılma anıydı. Şampiyonlar Ligi’nin açılış maçıydı o maç. Meşalelerden göz gözü görmüyordu. Stad yanıyor sanmıştım, yeni açık alt tribünde. Hagi’yi, Drogba’yı, Taffarel’i, Popescu’yu, Rijkaard’ı, Ribery’i, Jardel’i gördü ya bu gözler, Messi’yi, Ronaldo’yu, Fofana’yı ağırladı ya o çimler. Real Madrid’e dar edildi ya o 90 dakika. Kupalar kadar önemliydi bu destanlar.
Şimdi bir sessizlik var tribünlerde. Avrupa maçlarına bile tribünlerin yarısı gelmiyor. Kopenhag’da ilk Avrupa Kupası’nı alıp bu ülkeye getiren bütün stad bugün maçları bile seyretmiyor. Bitti UEFA ve Süper Kupa çoşkusu. Yenisi lazım ama Ali Sami Yen Stadı ile beraber sanki gitti o ruh, şimdi her şey Kompleksleşti. Komplekse ulaşmak bile şehrin içinde artık ayrı bir kompleks süreç.
Büyük bir markanın, asırlık bir ağacın yöneticilerine, genel kurul üyelerine bir sözümüz var. Boks maçı boksör için yere düştüğünde değil, yerden kalkamadığı zaman bitermiş. Maçlar kaybedilir, turnuvalardan elenilir. Ama taraftarı kaybettiğinizde asıl o zaman kaybetmiş sayılırsınız. Galatasaray’ın kötü oynadığı günler olabilir ama Avrupa Fatihi kendi sahasında Lazio maçına 5 stoper ile çıkıp karşı tarafa saldıramıyorsa, işte bunu taraftara anlatmak mümkün değildir. Bu maçın skorundan çok daha önemlidir. Artık kulübü gerçek sahipleri ile daha fazla paylaşma vakti gelmiştir.
Özetle, belki son kez sesimizi duyurabiliriz, üstelik UEFA ne derse desin, açıklamasını Fransızca yapmadan önce biz diyeceğimizi diyelim. O ruhu, taraftarın çoşkusunu geri getirecek bir vizyon olmazsa, işte o zaman büyük harflerle bizden bu kadar, yani ”C’EST FİNİ”
* Fransızca “Bitti” anlamına gelmektedir.
Yazarın diğer yazıları için tıklayın
mail : cuneyt.dirican@abcspor.com
twitter : @istanbulekolu
c’est fin